Bir Ermeni Yurtseverliği...
Şimdi eşim ve oğlumu bayram ziyareti nedeniyle gönderdiğim Ankara’da olmak vardı. Hamam önünde, Hacı Bayram’da, Ata’mın meclisinde. Ancak bu defa istemedim.
Dün bayram ziyareti yaptık, Akyazı’ya, çocukluğumun delikanlılığımın diyarına, anneme, babama, ablama, halama, amcama, kuzenlerime, yeğenlerime… Bayramların en güzelinden bir gündü. Anamın çıtır baklavası, sarması, ve ketesi mevzu edilmezse olmaz.
Mutat olduğu üzere yine yurt ve dünya meselelerini tartıştık ara ara. Şike ve Fenerbahçe, Deniz Feneri davasında savcıların görevden alınması, Libya ve onu 40 yıl boyunca sükunet içinde tutmayı başaran ve ama şimdilerde Hıristiyan ve bizim gibi müslüman emperyalistlerin kışkırtma ve tecavüzüyle kaçacak yer arayan lideri Kaddafi.
Ve azınlık mallarının iadesi,ki bu mesele bulunduğumuz ortamın özel öneme haiz bir meselesiydi. Çünkü Balıklı rum vakfına ait mallar da iade edilmişti ve Balıklı rum hastanesinin dahiliye hekimi Hasan Alyeşil tartışma partnerimdi. Hayırlı olsun dedim mallarınız.
Bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin tıpkı bizim gibi eşit yuttaşlarıyken ki hala öyledir. 1936 da malları ellerinde alınmıştır, şimdi iade edilerek bir ayıp telafi edilecektir.
Kunuşulacak, tartışılacak ne var…! Hoşgörü, farklı olana yaşama alanı yaratmak değilmidir. Hatta içimizdeki azınlık cemaatlerine özel önem vermemiz gerekmez mi! Sırf azınlık diye.
Bu vatanda onların mülkiyet hakkı, yaşama hakkı yok mu?
Bu arada yaşanmış bir olayı nakletmek belki yerinde olacaktır.Özdil’den.
Derviş Özer, tıp doktoru. Aynı zamanda, heykeltıraş. 90’lı yılların başı... Tatile giderken, Afyon’da mola verir. Çay bahçesine kalabalık bir grup insan gelir o sırada, üstleri başları perişan, alayı gariban, ağlamaktan gözleri şişmiş... “Hayrola?” der. Şehit cenazesi taşıyan köylülerdir.
*
O gün 3 yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına bakar, bir de köylülere... Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, bir yanda evladını vatan için toprağa vermiş baba... Utanır...
“Bi şey yapmalıyım” der.
“Bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim.”
*
“Şehit Ağacı” projesi hazırlar.
*
Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, çocukların birer yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktır o ağacın dallarında...
Hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003’te bulur. Resim Heykel Müzesi’nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verir.
*
İstanbul’a gelir, künyeleri almak için Tahtakale’ye gider. Sorar soruşturur. Herkes aynı adresi verir. Ermeni bi usta...
Dükkana girer, anlatır.
O güne kadar hiç düşünmediği detaya dikkat çeker Ermeni usta, “Paslanmaması lazım” der, “Evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı.”
*
Olmalı ama, en pahalısıdır o bahsettiği künyeler, tanesi 1 lira 25 kuruş... “Ticari iş değil bu, takma kafana” der Ermeni usta, “Vatan işi” der... 5’te 1 fiyatına, kâr falan almadan, hatta zarar ederek, 25 kuruştan verir. 3 bin künye... “Haftaya gönderirim” der. Tam gününde gönderir.
*
Sonra, kısmet olmaz, araya başka işler karışır, hazırlandığı yarışmaya katılamaz heykeltıraş... Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırır.
Taa ki, amacına ulaşacağı 2009’a kadar.
*
Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru Parkı yapmaktadır. Başvurur... Belediye “Başımızın üstünde yerin var” der... Kurumuş bir sedir ağacı, gövde olur.
Ancak, bi sorun vardır.
Şehit sayısı 6 bini geçmiş, eldeki künye sayısı ise sadece 3 bindir.
*
Parkın açılışına yetişme kaygısıyla, İstanbul’a gelmez, Ermeni ustanın ismini telefonunu da kaydetmemiştir, internete girer, eksik künyeleri tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçer. “Paslanmaz istiyorum” der. “Abi merak etme, künyenin kralı bu” garantisi verirler. Zaman dar... Ermeni ustanın 25 kuruştan sattığı künyeleri, 1’er liradan alır.
*
Tek tek isimleri yazar, takar sedir ağacının dallarına, Cumhuriyet Bayramı’nda açılışı yapılır. Medya ilk gün hücum eder, Türkiye ağlayarak seyreder, sonra unutulur gider.
Ve, kış...
*
Sadece tebrik yağmaz tabii.
Yağmur da yağar.
*
Şehit Ağacı’nın 3 bin yaprağı ışıl ışıl parlıyor hâlâ; gerisi paslandı...
*
“Vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı” sözü kulağında çın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek zorunda kaldı, Türk tüccardan aldığı künyeleri.
*
Bize de, bu satırları yazmak kaldı.
Yüreğimizdeki isyanla...
*
Soy sop filan değildir önemli.
Milleti kimin soy’duğudur.
İbrahim Erol
gazete54.com
1 Eylül 2011