- 581 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kararsızlıklar üzerine
Diğerlerine göre saçma bir huyum vardı bir zamanlar. En sevdiğim, beni en çok seven insanlara bağırır çağırır; en nefret ettiklerimle, benden nefret edenlerle, içten içe bana kin kusanlarla yediğim içtiğim ayrı gitmezdi. Çünkü benden nefret edenler eleştirirlerdi beni en iyi. Onlar sayesinde biraz daha farklı bir insan olabilirdim.Bunu seçtim ve gerekçem de pek tabii kendime göre haklıydı.
İyi insanlar, beni incitmekten çekinirlerdi. Hayatta karşılaşacağım olayların beni incitmesine de izin vermezlerdi. Basit insanların basit sorunları olurken biraz ileriye gidenlerin sorunları da aynı oranda büyürdü bu iyilik meleklerinin fikirlerine göre. Karmaşık duygularıma sahip çıkıp hayatı daha basit yaşayabilirdim yani. Ben bunu hiçbir zaman istemedim.
Kendimi sürekli daha iyiye taşıdım, sürekli daha kabul edilebilir olmak için uğraştım. Yanlış anlaşılmasın, başkaları tarafından "iyi, mantıklı, sempatik" görülmek için uğraşmadım hiçbir zaman. Tamamen kendime sempatik davranabilmek içindi tüm çabam.
Ben de benim dönemimde yaşayan her birey gibi karma eğitim sisteminin meyvesi olarak bir bayan gördüm bir gün. Olayın ilk görüşte aşk veya dilimin tutulması gibi safsataları üzerinde durmak istemiyorum; ama zamanla onu tanımak istedim. İnsanız ya gerçekten istediğimiz hemen her şeyi başarırız Allah’ın yardımıyla. Tanıdıkça da diğerlerinden farklı, bana benzeyen bir yönünü farkettim. İçinden yaşıyordu o da benim gibi. Sesini hiçbir zaman yükseltmiyordu olması gereken olayların arasından, cahiller gibi. Onunla olmak istedim bunları öğrendikçe.
Hayat önüme fırsatları diziyordu birer birer ve onu daha yakından, çok daha yakından tanımak için yol açıyordu bana. Mutsuz olduğunu farketmiştim bir gün. Artık günlerim bunun üzerine kuruluydu. O bana bu kadar çok benziyor muydu? Evet. Öyleyse o mutlu değilken ben öyle olamazdım. Her şartta, her türlü yardımı alarak, her türlü imkanı kullanarak onu mutlu etmeliydim. Günlerim artık bunun için geçiyordu ama o bunu bilmiyordu. Bu yüzden de tersleniyordum ara sıra ama kızmıyordum çünkü insan kendisine kızamazdı, o bendi. Kendisine kızmayı dener insan, kızdığını da zanneder ama en çabuk affedebileceği kişidir kendisi. Ben de böyle yaptım her zaman, ona karşı.
Sonra benim gücümün onu mutlu etmeye yetmeyeceğini, dualar etmem gerektiğini, destek almam gerektiğini farkettim. Bir yandan ev hayatı, bir yandan okul, bir yandan durumundan hiç bahsetmek istemediğim derslerim... Hepsi allak bullak olmuştu. Onu düşünmekten yoğunlaşamıyordum ki! Benim suçum değildi, benim suçum olmadığı için onun da suçu değildi.
Zamanla bu düşünceler beynimin sınırı olmasa da uç noktalarına, bizim ulaşabileceğimiz en son noktalarına dek ulaşmıştı. Artık öyle ki, bünyem kaldırmaz olmuştu. Akıyordum yavaşça. Düşünce okyanusuna doğru akıyordum. Sadece düşünceden ibaret olacaktım yakında. Dayanmayı istedim, çok da denedim; ama olmadı.
Bütün bu hislerime, duygularıma, onu o kadar önemsememe ve ruhuma işlemiş olmasına rağmen hata yapmaya başladım. Hatalarımdan ders çıkaramamaya başladım çünkü hatalarımı düşünmek için ayıracak bir parçası kalmamıştı zihnimin. Zamana bırakmak istesem de dayanamıyordum, çıkmaza girmiş gibiydim. Her gün kendimi yıpratmaktan geri durmuyordum ve bir gün iflas ettim.
Tüm yatırımlarım bir anda gitmişti. O artık daha mutsuzdu, ben daha mutsuzdum. O bendi, ben oydum ama ben onun tırnağı olamazdım. Ona çok değer veriyordum ve onu mutsuz ediyordum. Bu çelişki gitgide beni saçmalamaya itiyordu, öyle de yapıyordum. Her saniye biraz daha saçmalıyordum. Pes mi etmeliydim? Rahat mı bırakmalıydım? Bilmiyordum bu sorularımın cevaplarını. öğrenmek için çaba göstermeliydim bundan sonra da.
Mutluluk treni kaçmıştı. Artık mutsuz yaşamayı öğrenmek için biletimi almalıydım.
....
Ali Gençtürk(Safsatacı*)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.