- 1401 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir Ve Görsellikle Gelen Bir Gerçeğin Çığlığında Kaybolmak...
değerli yazın dostu, Seyfettin Karamızrak’ a saygıyla…
" KİMSE YOK MU?
Bir çocuğum sırtımda beş tanesi yanımda,
Hüzün benim yaşamım çile gezer canımda,
Köle olmak mı saklı yoksa benim kanımda.
Erkeğimin dövmesi bana san ki bal börek,
Ben sevgiden anlamam bana böylesi gerek.
Canım diye bir sözü hayatımda duymadım,
Eşim yatmadan önce yastığa baş koymadım,
Artıklardan pay aldım sofralarda doymadım.
Erkeğimin sövmesi bana san ki bal börek,
Ben sevgiden anlamam bana böylesi gerek.
Doğum günü nedir ki ölen doğmaz bilirim,
Ben yaşarken ölmüşüm ölürsem dirilirim,
Değersizim bir hiçim gün be gün ezilirim.
Erkeğimin övmesi sırtımda kazma kürek,
Ben sevgiden anlamam bana böylesi gerek.
Çekilmez yük hayatım kırık dökük sağlarım,
Sıra gelmez dertlere doğduğuma ağlarım,
Yaşamım kahır zulüm ölmeye bel bağlarım.
Erkeğimin sevmesi sırtımda kazma kürek,
Ben sevgiden anlamam bana böylesi gerek.
Çiçeklerim yolundu köklerimden söküldüm,
Sevgim çoktan tükendi çilelerle büküldüm,
Evden işten atıldım sokaklara döküldüm,
Erkeğimin gülmesi sırtımda kazma kürek,
Ben sevgiden anlamam bana böylesi gerek.
Kadın hakları var mı okuyamam bakamam,
Kocam izin vermeden tuvalete çıkamam,
Fatura korkusundan lambaları yakamam.
Erkeğimin ölmesi bana san ki bal börek,
Kurtuluşum belki de böyle olması gerek.
*
Karakalem çalışması kendime aittir
Seyfettin KARAMIZRAK (Entellektüel-41)"
***
Ertelenmiş bir ziyaretin mahcubiyetiyle konuk olduğum bir dost sayfasında gördüğüm ilk şiir, başlığıyla çekti beni kendine. Şiire fon seçilen ezgi, içimin bütün pınarlarını çağlattı Yunus’ casına, kanattı insancasına, utandırdı…
Her zaman dile getirdiğim önemli bir ince ayrım vardır şiire bakışımda; başlık!
Şiirin ilk anda başlığı çeker beni mıknatıs gibi. O başlık; benliğime etkisiyle, ruhumu sarışıyla, içeriğiyle, daha derin, daha objektif ve geniş çerçeveden irdelememe dayanak olur. “ Kimse Yok Mu? ” şiirinde de böyle oldu. Başlık aldı götürdü beni derken; aynı anda devreye giren ve en ücra hücrelerime kadar insan olduğumu anımsatan bir ezginin duyarlı notalarıyla özümün ırmakları aktıkça aktı insanlığın ummanına. Karakalem çalışması ise, ezgi ve başlığın oluşturduğu çağrışımı bütünledi, bir tek noktaya odakladı ussal olarak. Ve ardından, sesli yorumla içeriğin bütün bu anlatılanlarla örtüşürlüğü…
Bu derece örtüşür bir görsellik ve içerik karşısında özüm, başka bir söylem geliştiremedi ne yazık ki!
Yine bir şiiri başlığıyla algılamaya, (henüz adı konulmamış bir şeyi ararcasına) el yordamıyla anlamaya çalışırım ilk anda.
“Kimse Yok mu?” derken, başlık bir sürü çağrışım yaptı usumda. Fondaki ezgi ise, bütün bu çağrışımları bir tek kareye indirgeyerek; insanın acıyan, kanayan/kanatılan yanını öne çıkardı. Böylece her bir öğe birbirini tamamlayarak şiirin bütünlüğünü oluşturdu.
“Kimse Yok Mu?”…
Bu sesleniş ilk anda acı haykırışlarla dolu deprem görüntülerini anımsattı bana. Bilinçaltında böyle bir fotoğrafın ana karesini ortaya seriverdi bütün çarpıcılığıyla. İniltiler duydum, ıstıraplar, umut/suz / bekleyişler… Engel olamadım içimde kendi mecrasına akan o elem ırmağının kıvrıla kıvrıla umuda su taşımasına, insan yanımla. İçimdeki her kırılma, her bir fay o eleme bir destek, bir avuntu, bir tutunma idi sanki!
Dizelere yolculuğumda ilk okuyuşum böyle tamamlandı; önce ruhum doydu kanayarak, kanatanı hissederek…
Sonraki okuyuşlarım daha objektif, daha yaşama dönük bir farkındalıkla şiirin içeriğine odaklandı.
“Kimse Yok Mu?” bir yergidir, bir başkaldırı…
Şiirde, sosyal hayatın içinde hükmünü sürdüren mevcut yapıyla, istismara dayalı kadına yönelik ayrımcı anlayışın, kadının ağzından olumlandırılmış, kabullenilmiş gibi bir söylemle okura aktarıldığını görüyoruz.
Bunun gerçekte böyle olmadığı; dayatılan bu ezici ve baskın karakteristik özelliklerin vurgulu bir söylemle yerilerek gün yüzüne çıkarılmasının amaçlandığı -şiirin içine girildikçe- anlaşılmaktadır...
Gerçek daima acıtır...
Şiire başlangıç olan giriş dizeleri öyle muhteşem, öyle gerçek ki...
Kadın da erkek de, çocuk da, ana baba da dünyanın her yerinde aynı...
Ve sonuçta İNSANDIR!
Gelişen teknolojiye oranla kadına uygulanan ayrımcı, insan onurunu örseleyici şiddet ve istismar konusundaki yaygın anlayışı yok edemediğimiz gibi, yazık ki azaltamadık da! Toplumsal bazda yıllardır böyle bir ayıbın cemeresini çekmekteyiz.
Erkek eğemen toplumunda, kadının kadınca naifliğiyle kendini kabul ettirmesi; ayrıştırıcı, öteleyici, dışlayıcı her davranışın dışında hakkaniyetli bir ortak yaşam alanı yaratması, insanlık onuruna yaraşır bir konumla toplumsal yaşama katkısı, ne yazık ki beklenilen anlam ve düzeyde sağlanamadı.
Kadın, gizli bir elin kanatan tırnağıyla eksilerek, insanlığın arka bahçesine gereksiz bir süs ağacı gibi dikilmek istendi. İşin garibi, bu ayıbı yapan da, ayıba muhatap olan da yapılanları kanıksamış durumdalar! Ne acıdır ki kanıksamak, yıkımın ikiz kardeşi oldu!
Kadına dayatılan bu kalıpçı zihniyet, gelecek nesillerin de örneğidir elbette! Dayatılan, baskılanan, ezilen ve susturulan kadının yaşadığı bir toplumda ezen güçlenirken, aslında güçlenen (nizamı şaşmış adalet terazisinde tartılan, bir ayağı topal insanın çoğalttığı) karmaşık ve sağlıksız nesildir.
Ruh ve beden olarak henüz çocukluğunu tamamlamamış…
İstenci dışında evlilik gibi çok önemli ve ağır bir mesuliyetin, bir sosyal kurumun, sosyal bir yapılanmanın içine balıklama atılmış…
Geleceğin nesillerini yetiştirmek üzere kaldıramayacağı kadar ağır bir sorumluluğun altında ezilmeye mahkûm edilmiş, çocuk yaşta anne…
Duygularıyla, düşünceleriyle, insanlık onuruyla itilen, dışlanan, ezilen KADIN; Yaratan’ ın nadide bir varlığı olarak, yaşam içinde belirgin ve vazgeçilmez bir rol üstlenmiş; bütün ruhu, bütün benliğiyle sahiplenmiş bu rolü; bir elmanın yarısı olduğu gerçeğiyle, hayata karşı sorumlu ve onurlu savaşını asırlarca sürdürmüştür.
Kimi toplumlarda baş tacı edilirken, kimilerinde akıl almaz onursuzlukların aracı olarak dışlanmış, ezilmiştir; seven, sevgiyi paylaşarak yudum yudum içmeye hazır yüreğiyle…
Çok az kadın vardır bu kısır döngüyü kırabilmiş, bireysel haklarının farkındalığıyla yaşamda yerini alabilmiş ve kadınlık onurunu insanlık bilinciyle buluşturabilmiş olan. Ancak, çoğunluğu bu kadar şanslı değil ne yazık ki!
Kırık dökük hayatların örselenmiş çiçeği kadın...
Taşrada tarlaya bayıra sürülen, vaktinden önce omuzları çöken/çökertilen, içi boşaltılmış kadın…
Kentte, öncelikle varoşların kahrını omuzlamış...
Bilinçsiz hoyrat bir yapılanmanın, çarkları arasında öğütüp erittiği gönüllü kurbandır kadın!
O’nun neyi sevip sevmediği, beklentilerinin ne olduğunun önemi yoktur çokça. Erkeğin emrinde bir zevk aracı, bir hizmetkâr, ezilen benliğiyle itilip kakılan bir zavallı...
En büyük kelepçedir ekonomik yoksunluğu; bağlar elini kolunu... Çaresizce, kapana kıstırılmış hissiyle Tanrı’ ya sessiz sitemler göndermekle yetinir...
Ekonomik özgürlüğünü elde etmiş, eğitimiyle kabuğunu kırarak belli bir yere gelmiş, kendisini kanıtlamış kent yaşamındaki kadının derdi cefası yok mu sanki? O da ayrı bir çarkın dişlileri arasında onur savaşı verir, bir lokma ekmeğinin peşinde koşarken.
Oysa ki kadın;
Tamamlayandır yarımı...
Yeşertisidir çorak toprağın…
Geliştirendir, başarırken yükselten…
Erinçtir, dinginliktir, barış ve sevgidir…
Omuzdur, dosttur, dostluktur…
Yeşererek yeşerten bereket, bağdır, bahçedir, çiçektir…
Sevilenin gözüdür, kulağıdır, eliyle ayağı, velhasıl;
yaşamın özüdür kadın…
Kadın hakları, ’İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ nin bir parçası ve gereği olarak bütün dünya kadınlarının temel hak ve özgürlüklerini gözetir, emeğin üleştirilmesinde yol gösterir onlara, koruyup kollayarak, yaşamlarını -olabildiğince- kolaylaştırmaya, anlamlaştırmaya çabalar.
Bu bilinçle; köhnemiş yoz anlayış ve yaklaşımlar elden geldiğince silinmeli günlük hayattan...
Yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan kadın, hayatın içine çekilmeli, hayatın merkezinde tutulmalı, çabalar bu yönde sarf edilmeli...
Ancak o zaman oluşturulabilir; kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, geleceğe umut ve güvenle bakabilen sağlıklı bir toplumun temel yapısı.
Sekiz mart yaklaşmakta...
Kadın gerçeği üzerine bir çok noktaya vurgu yaparak önemli mesajlar veren bu toplumsal duyarlılıkla dolu dizelerin güçlü, farkındalıklı kalemine teşekkürler...
Teşekkürler saygıdeğer Seyfettin KARAMIZRAK hocamıza...
YORUMLAR
sayın Entellektüel-41 ve çok değerli Refika Doğan Hanım,
Kadınlar üzerine yazdığınız hem şiir hem makaleyi yürekten destekliyorum kutluyorum. haykırışlarımıza ses olmuş güne gelebilecek kalitede bir eserdi kutluyorum saygılarımla...
RefikaDoğan
teşekkürler efendim...güzel görüşünüze, derin algınıza aynı derinlikte saygım ve dostluğumla teşekkür ediyorum. İnsanın olduğu yerde ne sorun biter, ne dert ama ne de hayatın güzellikleri...Değil mi ki...
Esen kalınız...
Merhaba Refika Hanım, sürprizi kaçırmışım...Aslında sayfamda isminiz çıktı favori listesinden dolayı...İş yoğunluğundan bakamadım..Bu arada ben Kocaeli il milli eğitim müdürlüğünde müfettişlik ve müdür yardımcılığı görevindeyim...Bu ara rotasyondan dolayı tayinim istanbul'a çıktı...Bir takım işlemlerden dolayı siteye aciliyet ölçüsünde girebildim...şiirimden yola çıkarak yaptığınız yorumui yeniden paylaşmışsınız...Fakat durgun bir bayram rehavetine mi takıldı bilemiyorum...daha çok ilgi çekmeliydi oysa...Bu yazınıza katkı olması bakımından önce yayımlanan bir yazımı ilave etmek istiyorum...duyarlı yüreğinizi tebrik ederim...iyi bayramlar temennimle...Saygılarımla değerli kalem....
"Toplumlarda en çok ihtimam gösterilmesi gereken kadındır. Çünkü O, var olmanın şifresidir, bir gizemdir, kıymettir. Korunması gereken bir hazinedir.
Bu yüzden muhataplarının O’na hitap ederken dikkatli ve titiz davranması gerekir. Çünkü hassas ve narindir, kırılgandır.
Sözlerin, zarafetsiz ve uluorta söyleniş biçimi O’nu derinden yaralayabilir. O’nun ruhu has ipeklerden daha şeffaf, en nadide tüllerden daha müstesnadır.
Normal söylenen sözcüklerin bile filtre edilmeden O’na sarf edilmesi haksızlıktır, nazik kalbini kanatabileceği için kabalıktır.
Kadın her şeyin en iyisine, en güzeline, en seçilmişine layıktır. Böyle düşünmek, bir kadın için kesinlikle ayrıcalık değil, ihmal edilmemesi gereken bir vazifedir, vicdanlar için borçtur.
Kadın erkekler için de bir aksesuar değildir. Eğlenilecek eşya, iş gördürülecek makine veya çocuk üreticisi hiç değildir.
O’nu böyle görmek, bir maharet, erkeklik semeresi, güç gösterisi olamaz. Böyle bir hak veya ayrıcalık, hiç kimseye, hiçbir güç tarafından verilmiş değildir. Verilmesi de mümkün olamaz.
Bundan dolayı her toplumun, gelenek göreneklerinde, görgü kurallarında, protokol kurallarında kadınla olan ilişkilerin usul ve esasları belirlenmiştir. Bu kurallara uymamak kimi yerde suç, kimi yerde kabalık ve ayıptır.
O,toplumun ve erkeğin; tamamlayıcısı, ekmeği, suyu, evi, canı, cananı, en sevgilisi, gözünün nuru, kalbinin sevinç kaynağı, yaşama sevinci, dostu, sırdaşı, biricik arkadaşı, ömrü, evinin direği, başının tacı, tesellisi, en kıymetlisi, kızı, kardeşi, eşi, anası ve var oluş sebebidir.
O’nsuz bir hayat düşünülemez. Olsa bile bu hayat yaşanamaz. Çünkü hayat O’nunla anlamlıdır. Maddi yer küresinin maneviyat kazanması, kıymetli olması, anlam kazanması kadın sayesindedir.
Metafizik boyutumuzun içinde de O vardır. Ruhumuzun huzur bulması, sevinçlerimiz, mutluluğumuz, değer yargılarımız vb. hep kadının bize verdiği manevi kıymet sayesindedir.
Çünkü O aynı zamanda vatandır, bayraktır. Evlatları subaydır, erdir, vatanı için yere düşen MEHMET’tir. Vatana hizmet eden çöpçüdür, doktordur, öğretmendir.
Cennet O’nun sayesinde çok yakınımızda, ayaklarının altındadır Dualarında, başarılarımız, sağlığımız,mutluluğumuz, huzurumuz, kurtuluşumuz vardır…
……………………
Kadınlarımız,
Pırlantalarımız…
Kızımız, eşimiz, anamız, bacımız,
O’nlar bizim baş tacımız…"
Dostça kalınız....Entellektüel-41
RefikaDoğan
Yaşam bu! Bir şekilde koşuşturup dururuz illâ ki...İstanbul tayini sanatsal çalışmalarınız açısından değerlendirilirse aslında çok daha geniş bir çevre , olanakları daha fazla ve daha etkin...Ancak yüklediği mesuliyetler de bir o denli tabii. Sağlık olsun, siz hepsinin üstesinden gelebilecek donanıma sahipsiniz algıladığım kadarıyla. Ben hayırlı olsun diyerek; yeni görev yerinizde başarılar, kolaylıklar dilerim.
Ayrıca, Bayramınızı içtenlikle kutlar, sağlıklı yaşamlarla mutlu ve erinç nice bayramlar dilerim, saygı ve dostlukla...
"...Gizli bir elin kanatan tırnaklarıyla eksilerek, insanlığın arka bahçesine gereksiz bir süs ağacı gibi dikilmek istendi kadın! İşin garibi, bu ayıbı yapan da ayıba muhatap olan da yapılanları kanıksamış durumdalar! Ne acıdır ki kanıksamak, yıkımın ikiz kardeşi oldu!..."
çok yerinde tespitlerdi. ayrıca bir şiirden yola çıkarak böylesi bir yazının yazılması, şiirin (sanatın) toplum bilincinde ve yaşamında ne denli önemli bir yer tuttuğunu da göstermektedir. şiir gerçekliğin yeniden üretilmesine katkı sağlamış.
kadın ve erkek insanlığın birer kanadıdır. bu kanatlardan biri olmadığında ya da yaralandığında insanlık uçamaz. dünyanın bugünkü durumu gibi yerlerde sürünür.
sevgili dost; bu güzel çalışma için çok sağol. anlamlı ve çoğaltan bir yazıydı. "...Kadın yaşamın özüdür…" umarım bu aynaya bakanlar birgün kendi gerçekliklerinin de ayrımına varırlar. tekrar sağol. bilincine ve duyarlılığına sağlık. dostlukla
RefikaDoğan
son derede yapıcı, gerçekçi ev özüne kendinden katkılı bir yorum. teşekkürler can dost...her zaman ki derin ve yapıcı düşün deryanızdan damlalar akmış naçizane paylaşımıma. sağolun. saygı ve dostlukla...