Bir Üf
Son günlerde sensiz de yaşayabileceğimi farkettim. Zor olacak biliyorum ama bununla başedebileceğime inanıyorum artık. Kendimi sensiz kalmaya hazırlıyorum yavaş yavaş. Her geçen gün senden daha az nefes çekiyorum içime. Bizi bağlayan ipin telleri tek tek kopuyor.
Tamam, yine seninle olmayı isteyebilirim ilk günler. Beş saatlik uykusuzluğun mahmurluğunu dağıtmak için içtiğim sıcak kahvenin buharı tüterken ya da yemekten sonra ağzımın yağıyla. Bir de geceler var tabi kapkara bir aydınlık.
Seyretmeye doyamadığım yıldızlar, bakıştığım gecenin gözleri. O anlar yanımda olmanı, kanımda dolaşımını hissetmek isteyebilirim. Başımı yastığa koymadan az önce senin dumanınla sevişmeyi özleyebilirim.
Arada sırada içtiğim iki kadeh mey seni sorabilir, seslenebilir:
-Nerede hani nerede? Beni onsuz nasıl yudumlayacaksın?
Çoğu zaman da İçimdeki şeytan fısıldayabilir kulağıma:
_Market şuracıkta hemen koşa koşa gidip bir paket alabilirsin.Söz kimselere demem. Kimse bilmez ki senden ve benden başka!
.
.
.
İtiraf ediyorum ilk günler hiç de kolay geçmeyecek saatler.Parmaklarım, dudaklarım, tüm vücudum, damarlarımda ki kan seni isteyecek. Beynimin sokaklarında volta atacaksın ayyaş bir berduş gibi.Çıplak ayakla yürürken bile yere bastığımı hissedemeyeceğim. Zemin geniş bir bulut tarlası olacak.
Seninle çok sık karşılaşacağız eminim. Balkondan sokağın teleşını seyrederken yoldan geçenlerin ellerinde, dudaklarında ya da evden her çıktığımda bahçenin kenar duvar dibine çömelmiş Erzincanlı Salih Amcanın buruşuk, titrek parmakları arasında.
Bazen de dostlar ’yak bir tane, dağıt efkarını’ diyecekler. Sen onların paketinden içimdeki şeytanla iş birliği yapıp sinsi sinsi gülümseyeceksin yüzüme.
Bunların hepsini biliyorum, çok iyi biliyorum....Çünkü yaşadım daha önce. Bir kaç kez vedalaştık seninle. Sonra hep ben aradım seni buldum. Damarlarımda dolaşmana alışmıştım.Seni ciğerlerime çekmeyi çok özlüyordum. Başımın üstünde gezen gri bulutları dağıtıyordun. Parmak aramda görmemek tuhaf geliyordu. Bir alışkanlık olduğun için yokluğunda eksiklğini hissediyordum.Evet sen benim sadece bir alişkanlıktın. Küçük rakamlı yaşlarda edindiğim kocaman bir yanlış.
Ama bu kez farklı, herşey çok farklı biliyor musun?
Geçen hafta Salı mıydı, neydi hatırlamıyorum sanırım Salıydı. Sabah sırtımda kalın bir ağrıyla uyandım. Kaburgamın birinin ortasını sanki bir sopayla deşiyorlardı. Ağzımda berbat bir tat. Avuçlarımı açtım sapsarı. Parmaklarım benden utandı, ben onlardan.
Hayatın kıyısında o Salı ellerimin arasına başımı alıp durdum düşündüm. Yaşamda vazgeçebileceğim unsurların ve asla yoksunluğuna katlanamam dediklerimin bir listesini yaptım. Babam geldi aklıma hemen, babam içimde yaşayan en derin yaram. Sonra annem, kardeşlerim hayatımın buruk meyvaları evlatlarım, sevdiklerim, sevenlerim, dostlarım ve ve canıma can akıtan, penceresi doğuya bakan yüreğimin umut güneşi.
.
.
.
İşte o Salı günü bu veda mekubunu yazmaya karar verdim. Beynim ve ruhumun etkisiyle kendimin meydana getirdiği şartlanmış bir davranışdın ve ben senden vazgeçebilirdim. Bu benim elimdeydi. Beynimden seni silebilirdim.
Zor da olsa alışkanlıklarından vazgeçilebinirdi insan. Nasıl vazgeçtim se ilkokul öğretmenimin bir bakışıyla tırnak yemekten sen den de vazgeçebilirim.
Ya sevdiklerim, can parçalarım onlar alışkanlık değidi. Onlar hayata beni bağlayan halatın lifleriydi. Onlardan birini kaybettiğim de bile beynimde ve kalbimde yaşamaya devam ediyorlardı.Onlardan vazgeçemezdim.
Sen onların ışığının karşısında cılız bir kandildin. Bir nefes gerekiyordu sönmen için tek bir nefes.
Bir üf.
.
.
.