- 755 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TİPİ
TİPİ
(2011 Mersin 2. Kelenderis Öykü Yarışması Juri Özel Ödülü)
Otobüs ıssız yolda durdu, bagajdan bavulumu indirdikten sonra ardında gri bir egzoz dumanı bırakarak uzaklaştı. Etrafıma bakındım, dört yanımda karlar, bozkır ve yalnızlık… Köy yolları kapalıydı, karlar eriyene kadar da açılmazdı. Tek çarem kalıyordu yürümek, bildiğim kestirmelerden yürümek…
Kaç saattir yürüyordum? Beyaz gece sabaha demlenirken, önümde dağlar, vadiler belirirken, ayakucumda canımı hissederek yürüyordum. Botlarım bir kaç yerinden su almıştı, parmaklarım ve kulaklarım sızlıyordu; dokunsam ağlayacağım, dokunsalar ağlayacağım. Buz kesen burnuma ağzımla durmadan üflediğim nefesim tükenmek üzereyken yürüyordum.
Güneşin ilk huzmeleriyle birlikte gözlerimi kamaştıran kar beyazında, yerdeki kardelen çiçeklerinin pembe ve mor renkleriyle yaşama tutunurken, sabahın ayazı doluyordu içime. Yürürken sert karların sesini, bir kaç metre önümdeki kayalıkların arasından koşan yabani domuz sürüsünün homurtulu sesleri bastırıyordu. Kızılırmak’a doğru giden sürünün ardından şaşkınlıkla bakarken donakalıyordum…
Bulutlar kaplıyordu yüce dağları, bulutlar kaplıyordu yeri, göğü… Ve kar başlıyordu. Uzak köyler gözümün önünden birer birer siliniyordu. Kızılırmak baş döndürücü beyaz sarhoşluğuyla kıvrılarak akarken, hoyrat rüzgârların önündeki bulutlar doğuya doğru hızla sürükleniyorlardı. Bir adım daha atmaya mecalsiz bacaklarım yere yığılmamak için hacıyatmaz gibi dengede kalmaya çalışırken hava giderek bozuyordu. Uçsuz bucaksız bozkırı karlar örtüyordu ve uzun bir süredir yürüdüğüm dar patikayı…
Tilki, dağın eteklerinde benimle aynı yolu kullanıyordu. Bir süre sessizce bakışıyor ve gözlerimiz birbiriyle odaklanıyordu. Aynı patikada karşılaşmamızı beklemiyordu belki de. Bozkırda bir beşerle karşılaşma ihtimaline şaşırmıştık ikimiz de ve mıhlanmıştık olduğumuz yerde… İlk hamleyi onun atmasını beklerken ve patikadan uzaklaştığını fark ettiğim sırada, tilki patikadan çıktığımı fark ediyordu. Patikaya biraz öteden girip, farklı yönlerde yolumuza devam ederken tilki buz tutmuş kuyruğunu sallayarak, defalarca ardına dönüp bakıyordu. Saatime tekrar bakıp, paniğe kapıldığım sırada tilki gözden kayboluyordu.
Kar yağışı hızlanırken, bozkırda tek başıma kalmış gibi tarifsiz bir korkuya kapılıyordum. Bozkıra karlar ve içime hüzün düşüyordu. Gittiğim yollarda kara lastiklerinin izini arar gibi düşmüşken peşine, sanki bu yollardan hiç geçmemiş gibi yoktun önümde. Ağlasam yıkılacağım, yıkılsam olduğum yerde yığılıp kalacağım. Yürüyorum gidip gelenlerin yollarının tam ortasında ve vahşi hayvanların patikasında…
Gökte ve yerde kar çoğalırken ve gökyüzü bakır rengini alırken, uzaklarda belli belirsiz atların kişnemeleri duyuluyordu. Issız bozkırda yola düşenler ve zemheri ayazını benimle bölüşenler vardı. Rüzgârın sesi kulaklarımda hırçın bir çocuk gibi uğuldarken, kar taneleri yüzüme sert darbelerini vururken, tipi başlamıştı. Artık ne yol, ne yön, ne can, ne mecal kalmıştı. Zemheri tipisinde aklımda bir tek sen vardın. Kar tufanı sürüklüyordu bilinmeze, nefessiz kalıyordum, boğuluyordum. Utanacak hallere mi düşmüştüm, başım mı düşmüştü öne? Rüzgâr öfkeliydi, rüzgâr ölüme gebeydi; içime işliyordu ve dinmeliydi. Fırtınada sığınacak liman arayan gemiler gibi kuytu arıyordum; gözkapaklarımda tipi, gözbebeklerimde uyku ağırlığıyla. Tipinin tam ortasındayım, düşsem yerimden kalkamayacağım ve uyusam uyanamayacağım. Tipi harbindeyim; ruhum dehlizlerinde gurbete çalıyor, rengim soluyor, bir garip oluyorum ve ne zaman başımı kaldırabilsem karşımda ne ana, ne yar buluyorum.
Tipi sürerken, adımlarım yokuş aşağı inmeye başlıyordu, yüksek çalılıkların arasında bata çıka yürüyor ve nehre yakın olduğumu biliyordum. Kızılırmak coşkun akıyor, bana sislerin arasından bakıyordu. Yüreğimde bir yangın hissediyordum o an, içim yanıyordu. Dışarıda kar yangını, içimde yürek… Boğazım kuruyor, yokluğunda susuyordum. Tipi taşa tutuyordu yüreğimi, karlar savruluyordu içimde, her şey havalanıyordu olduğu yerden, karmaş dolaş, ak boz oluyordum, çamurlu sular gibi bulanıyor ve duruluyordum. Sen diye, Kızılırmak’ın bulanık suyunu avuçluyor, geçerken boğazımdan ve süzülürken parmaklarımın arasından kusuyordum. Önümde yokuşlar düzler, önümde geçitler gizler… Karlar savruluyor gönlüm harman yerine dönüyordu. Kuşlar fırtınadan kaçıyor, tipiden ayazdan kaçıyor, konuyordu çalıların kuytusuna… Bir ben çırçıplak kalıyorum ıssın bozkırın ortasında. Karlar konuyor saçlarıma, karlar doluyor içime, gençliğime ömrüme…
Gözyaşlarım süzüldüğü yerde donuyor, hıçkırıklarım boğazımda düğümleniyor, arapsaçıyım, çözülemiyorum. Kartallar dönüyor gökte, kar taneleri dönüyor, başım dönüyor… Elimde soğuk telgraf, elimde ıslak kâğıt harf harf… Avuçlarımda donuyor kâğıt, zaman ve nefesim. Ölüm düşmüş kâğıda ve gelmiş başa neyleyim…
***
Ben hep tipide kalmalıydım, sana götüren otobüse hiç bilet almamalıydım. Soğuk telgraf bana hiç ulaşmadı, alıcı kuşlar bize hiç bulaşmadı. Yolum bağlanmalı, pusulam sapmalı, tipide kalmalıydım. Bir bayram günü sana gelmemişsem, kırağı vurgunu ellerinden öpmemişsem, mancınıkla İbrahim’in ateşine atılmalıydım…
Biliyorum hep tipide kalsam da, senden uzak olsam da, yine yaşanmışlık olacaktı bu köyde… Hanelerde dumanlar tüterken göğe, bir tek sen olmayacaktın o taş evlerin birinde. Artık tandırın başında sen durmayacaktın. Sana ağlarken, sana ağlanırken doğduğum yerde; gülbeyazı yazman başında durmayacak ve külbeyazı tenin olmayacaktı,
Ben hep tipide kalmalıydım annem. Soğuk sularla yunarlarken ve narin tenine biçerlerken beyazı, seni Azrail’in elinden çıkmış bulmamalıydım. Dünya gözüyle son kez görmeliydim seni, öpmeliydim gözlerinden, tabutunun karşısında heykel gibi durmamalıydım. Ömrüm uzaklarda sensiz azaldığı için ve ömrün doğduğum evde bensiz azaldığı için, ana ah’ıyla bozkır ortasında cehennem narıyla yanmalıydım. Ana, bunca sene sana dargınlığımdan, bana kırgınlığından ve hakkını helal etmediğinden; tanrının yedi kat lanetini almış gibi Nemrut’un dağında taş olmalıydım.
SALİM NİZAM
YORUMLAR
sevgili Salim Ögretmenim , harika bir öyküydü yine ... can- i gönülden kutluyorum . büyük ustalikla sunulmus ...
ödülü de fazlasiyla hak etmis ...
ve buradan yeni cikan ; " Sisli Göl " adli romaninizin da edebiyat dünyamiza hayirli olmasini diliyorum .
en kisa zamanda temin edip okumaya sabirsizlaniyorum...
cok selam olsun uzaklardan ....................... sevgimle............