- 727 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BAKMAK- GÖRMEK - OKUMAK – ANLAMAK!..
Uzun süredir yazmayı düşündüğüm konuydu, zaman zaman başka açılardan, başka vesilelerle ele almadım değil ama bir kez daha ve bu defa görmeyi de katarak ele almak istedim. Hem zaman zaman hatırlamakta ve de hatırlatmakta fayda olduğu görüşüm her geçen gün biraz daha kuvvetleniyor.
Bakıyoruz yaşam boyu, her şeye, her yere, her olguya, herkese, okuyoruz, kitap, gazete bir mektup…
Peki, kaçımız baktıklarımızı görüyoruz ya da neler görüyoruz o baktıklarımızda veya gereğince görmekte miyiz asıl görüneni, düşünüyor muyuz ardından gerçekten görebildim mi ya da gördüklerim doğru muydu diye?
Peki, okuduklarımızı anlıyor muyuz, düşünüyor muyuz ardından anlatılmak istenen nedir diye?
Hayır, sanmıyorum; pek çoğumuz bakıyor ve okuyoruz sadece, hatta sadece şöyle bir bakıp, şöyle bir okuyup geçiyoruz ve hiç düşünmüyoruz üzerinde ama o baktığımız ve okuduğumuz üzerinde anında fikir sahibi oluyoruz bilmeksizin! Bununla da kalmayıp anında yanıtlıyor, karşı duruyor hatta suçlayıp yaftalıyoruz da kimi zaman anlamasız dinlemesiz. Çoklukla da gülünç oluyor, karşımızdakine çok farklı mesajlar veriyoruz kendimizle ilgili…
Konuya geçmeden başımdan geçen bir olayı aktarmak istiyorum ki neyi anlatmaya çalıştığıma ışık da tutmuş olayım bu vesileyle.
Bir resim sergindeyim, köşede bir girintiye yerleştirilmiş siyah beyaz bir tablo var, kimse oralı değil, yokmuş gibi geçiyor karşısından ziyaretçiler, hatta belki farkında bile değiller…
Yalan olmasın ama yaklaşık yarım saat durdum karşısında. O ana kadar baktıklarım silindi, sonrakilere ise öylesine baktım etkisinden kurtulamayıp. Sadece birbirleriyle alakasız üç objeden ibaretti, konuşlanışları çok ilginç olsa da.
O yaklaşık yarım saatte öyle çok şey algıladım, düşündüm kendimle tartıştım ve nelere, nerelere gitmedim ki o resim karşısında. Ayrılamıyordum da karşısından, çağrıştırdıklarıyla birkaç şiir döküldü dudaklarımdan, ardından birkaç öykü sökün etti, birkaç da makale, hemen notlarımı aldım eve dönünce yazmak üzere.
Çok merak ettim, kimdi ressamı, nasıl biriydi, neler anlatmak istemişti ne gibi duyguların sarmalındaydı da böylesi ilginç ve de pek çok mesajlı bir tablo oluşturmuştu? Ah ressamı burada olsa da, sorularıma yanıt alabilsem diye hayıflanırken, omzuma dokunan elle irkildim. “Özür dilerim, rahatsız ediyorum, merakımı bağışlayın, ne buldunuz o resimde de böylesi uzun süredir izlediniz, yetmedi notlar da aldınız, ne olur açıklayın bana, çok önemli benim için.” Dedi. Anlattım o yarım saatteki duygu ve düşüncelerimi, her anlattığımda yüzündeki şaşkınlık ve hayret ifadesi daha bir büyüdü. Ardından da kendini tanıttı: Bu benim sergim, ben yaptım o resmi, o nedenle de çok merak ettim zaten diye ilave etti.
Çok sevinmiştim, az önce zihnimde gittikçe çoğalan ama yanıt alamadığım sorularıma kendimce bulduğum yanıtlardan hangisiyle örtüşecekti resmedeninin yanıtları?
“Hiçbiri.” Dedi, “Hiçbir şey düşünmedim, hiçbir amaç ya da kaygım yoktu, ne bir düşünce, ne de bir duygu… O gece yağmur yağıyor, ben ise içimden hiçbir şey yapmak gelmeksizin, pencere kenarındaki koltuğumda, kâh dışarıdaki yağmuru, kâh şöminedeki alevleri izleyip seslerini kendime musiki yaparak şarap içiyordum. Birden içimden geldi, öylesine, laf olsun diye, olmuş olsun diye, rast gele yaptım o resmi. Söylediklerinizden ise hiçbiri geçmedi aklımdan, yine o söylediğiniz duyguların da hiçbirine sahip değildim o anda. O nedenle ki çok şaşırdım anlattıklarınıza. Neresinde gördünüz onca şeyi?” diye sordu. Tek tek anlattım göstererek yerlerini, hayreti iyice arttı. “Bu resmimi başta ben olmak üzere, hiç kimse beğenmez, hatta arkadaşlar koyma şunu, sergiye gölge düşüreceksin ya da gizle bir yerlere pek göze çarpmasın dediler.
Uzun süredir izliyorum, bırakın bakmayı, görmüyor bile hiç kimse, oysa siz hem gördünüz, hem baktınız, hem de uzun uzun ve ayrılamadınız başından. Sizin kadar ufku geniş ve baktığını görmekten öte gören birine rastlamadım ve hayretler içerisindeyim, hayal gücünüze de hayran kaldım, siz yazar olmalıymışsınız, eminim harika eserler verdiniz ya da ressam… Bu tablomu asla satmayacağım ve salonumun da başköşesine asacağım, hatta o koltuğun tam karşısına ve de baktıkça sizi, size çağrıştırdıklarını ve çok daha başka pek çok şeyi düşünüp göreceğim bu tabloda, ayrıca eminim pek çok kez ilham verecek bana. İyi ki rastladım size, öyle çok şey öğrendim ki bu gün sizden, hiç unutmayacağım sizi ve bu günü.” deyip teşekkür etti.
Yazılarıma yapılan yorumlarda hep bu olayı anımsarım. Fikir paydaşım oluşlarından onur ve haz duyduklarım yanı sıra, bazılarına da önce kızarım, sinirlenirim benim anlattığım bu değil, neresinden böylesi bir anlam çıkardı bu yazının diye. Sonrasında da, her halde iyi okumadı derim ya da üzerinde hiç düşünmedi, anlamaya çalışmadı veya anlayışı, algılayışı bu kadar, ne anlatırsam anlatayım anlayamaz bu der üzülürüm. Ardından da, dediğim gibi bu anı gelir aklıma yatışırım.
Lakin algılayabildiğince veya farklı algılayışıyla bazen de hiç anlamayışıyla, bir de suçlayarak, azımsayarak, hakarete, küfre varır yorumlar olmuyor mu, işte onlar karşısında ne bu anı kâr ediyor, ne hoş görü, ne de anlayışım…
Kızıyorum, sinirleniyorum ve hiç ama hiç affedemiyorum…
YORUMLAR
Evet! bir pencereydi gözleri...İçerden baktığında dışarıyı görebildiği, bakmasını bilenin de dışardan baktığında içeriyi keşfedebileceği bir pencere... dudaklarını kıpırdatmadan konuşabildiğiydi...Biliyordu prenses; göz sağırdır aslında ve yalnızca renkleri duyabilir. Ve görmeyen göz değil, insandır aslında.
Diye yazmış bir şair...
Bakmak ve görmek...işte bütün mesele burada.zaten doğru bakmayı bir bilebilsek, o zaman ne savaşlar olur, ne zararlar, ne de ziyanlar.
- at o at gözlüklerini de, o tabloya bir de öyle bak bakalım hadi...hadi bakalım ne göreceksin.Gördüklerini bir de bize anlat demeli.
SAYGIMLA.
Sayın Perihan Reyhan ALKAN,
Yazınızı beğenerek okudum.
Bir nesneye ya da bir konuya farklı kişilerin bakarak farklı şeyler görmeleri ya da konu üzerinde farklı düşünmelerini olağan görüyorum. Çünkü, herkes aynı bilgi seviyesinde değil. Bellekdeki bilgiler farklı olunca, bilgilerden ürettiğimiz düşünceler de farklı olabilir.Herkes bakar, ama herkes aynı görmeyebilir, herkes okur, ama herkesin anlaması farklı olabilir.
Bir yerde şöyle bir cümle okuduğumu hatırlıyorum;
"Siz ne kadar anlatırsanız anlatın anlattıklarınız, karşınızdakinin anladığı kadardır"
Saygılarımı sunarım.