- 480 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NE ANLATTIĞINIZ…
Yılda basılan kitap, dergi, gazete vb. yayınlar açısından ülkeler arasında arkalarda, hem de çok arkalarda bir yerimiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki de bu nedenle, her nasılsa yayımlayabildiğimiz dergileri, en etkin biçimde kullanmamız gerekiyor.
O zaman, kendimize yöneltmemiz gereken ilk soru da ortaya çıkıyor sanırım.
Bir derginin etkin kullanılması nasıl sağlanabilir?
Bunun ilk koşulu, yayının hedef kitleye ulaştırılması ise ikinci koşulu da anlaşılır bir dille yazılmış olmasıdır. Ne ki bu noktada sayısız soru gündeme gelmekte, neyin peşinde olduğunu çok da iyi belirleyememiş dergiler, bir bocalama sürecine girerek, yolunu şaşırmakla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu değerlendirme, Bilim ve Ütopya için olduğu gibi öteki sanat, edebiyat dergileri için de yaşamsal önemdedir.
Bir bölüm yazar / düşünür, ürünlerini halkın anlayış düzeyine indirgeyerek sunmanın doğruluğunu savunurken, ötekiler rahatlıkla, bunun yazarın saygınlığına gölge düşüren bir tutum olduğunu söyleyebiliyor. Başka bir söyleyişle; başlangıcı çok eskilere dayanan ve bugün post modern çevrelerin yeniden parlatıp önümüze sürdüğü, sanat sanat içindir tavrı, arkasına aldığı emperyalist kültür aracılığıyla, halen egemenliğini sürdürebilmekte.
Bu anlayış gelişip yaygınlaştıkça ve karşı görüştekiler seslerini yeterince yükseltmedikçe, korkarım insanlık için yapılan ya da yapılması gerek pek bir şey kalmayacak ortada.
Gerçeği çarpıtmaktan başka bir şey olmayan bu tutum, karışık söylemlerle kafa bulandırarak, her şeyin kapitalist, emperyalist egemenlik için olduğunu gizlemeye çalışmaktadır.
Varsa yoksa estetik diyen bu çevreler; sanatın, bilimin, estetiğin, güzel ne varsa her şeyin insanlık için olduğu gerçeğini, sonsuza değin saklayabileceklerini mi sanıyorlar acaba?
Şairler ve yazarlar tanıyorum genç, ortayaşlı, toplumcu ya da bireyci. Bunların en ileri gelenleri; yazdıklarının, okuyucu tarafından anlaşılıp anlaşılamadığını hiç önemsemediklerini söyleyebiliyorlar. Okuyucunun düzeyine inerek sanat yapma çabasının sanatı öldüreceğini, en azından gelişmesini engelleyeceğini, gerçek sanatçının, çıtayı yüksek tutmak gibi bir derdinin olması gerektiğini savunuyorlar. Has ürünün, bir gün nasılsa anlaşılacağını ümit ederek sürdürüyorlar yaratıcı çabalarını. Dibini aydınlatmayan bir ışık kaynağının öteleri nasıl aydınlatacağı tartışma götürse de özellikle şairlere, böyle bir ayrıcalık tanımanın çok da kötü bir yaklaşım sayılmaması gerektiğini belirterek, asıl konumuza dönmek istiyorum.
Bir kez daha gördük ki dergimiz Bilim ve Ütopya, bilimsel amacını ıskalamadan, toplumcu siyasetini, insanlığın geleceğine hizmet etme kararlılığını, her türlü güçlüğe karşın inatla sürdürüyor.
7 Aralık’da, Gazi Üniversitesinde yapılan Danışma Kurulu toplantısında; derginin yaygın okunup, anlaşılmasının ve bilimin tabana yayılmasının önündeki engellerin, nasıl aşılacağı tartışıldı. Ülkenin emperyalist bir kuşatma altında olduğu saptanarak, bu acımasız dev ile hangi yöntemlerle mücadele etmek gerektiğine kafa yoruldu. Bilimsel makalelerde kullanılan dilin, yabancı sözcüklerden arındırılması, özellikle emperyalist söylemlerin, halkça doğru algılanmasını sağlayacak sözcükler üretilmesi gerektiği vurgulandı. Bilim insanı yazarlardan bu konuda söz alındı. Örneğin, emperyalist çevrelerin uyutmak için sıkça kullandığı, şatafatlı, “küreselleşme” sözcüğüne karşılık, gerçeği yansıtan, küresel el koyma ya da küresel soygun ifadelerinden birinin kullanılması önerildi.
Öğretmekte ve öğrenmekte en üst noktaya ermişlerin (Prof.’ lerin) çoğunlukta olduğu toplantımızın, doyurucu anlatım ve açılımlarla, renklendiğini görmek çok güzeldi. Dergimizin sayfalarında yer alan bilimsel makaleleri okurken zorlandığım halde, toplantıda, aynı konudaki konuşmaları kolaylıkla anlayabilmiş olmam, benim için ilginçti. Bu durumun, hem kendime hem de ürünleriyle aydınlandığım yazarlarıma saygımı ve güvenimi artırdığını söylemeliyim.
Amacımız; ne denli büyük bilim adamı olduğumuzu kanıtlamak değil de çevremizi aydınlatmaksa, yöntemimizin yalınlık, duruluk ve içtenlik olması gerektiğini düşündüm.
Toplantı süresince, sanırım Mevlana’ya ait, “Sizin ne anlattığınız, kaşı tarafın ne anladığı ile sınırlıdır,” özlü sözü, dolaştı durdu kafamın içinde.
Konuşmaların ve alınan kararların dergimize nasıl yansıyacağını çok merak ediyorum. Çok alışkın olmadığım halde, böyle bir metni yazıp sonuçlandırmakla, görevimi bir miktar yaptığımı düşünüyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.