- 591 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Çöz Yüreğinin Düğmelerini
Hayat üç boyutlu bir yanılgıdır kimi,
Kimi de kâğıttan gemilerin denizidir.
Gönlümüzün uçsuz bucaksız enginlerinde,
İlk öpüşün sıcaklığıdır aslında unuttuğumuz…
Sözcük dalgalarına tutkuludur yakamozlar. Işıltıların sessizlikle seviştiği anlarda bir yarasa kanadı değer geceye. Fısıltılar tedirgin saatlerin dişlilerine tutunarak sarılırlar yıldız yansımalarına. Gece, utangaç giysilerini atar omzundan aşağı ve titrek mum alevleri yenik düşerler ihtiras rüzgârlarına.
Hayatın ürpertili kuytularında, yaşam sınırsız aldanışların toplamı değil midir? Her ilişkide gönlümüzün uçsuz bucaksız toprağında yetişir nice çiçekler. Unuttuğumuz ilk öpüşün coşkusu, unuttuğumuz tozlu ve çamurlu sokaklarda oynadığımız oyunlardır. Sevgiliye ve unutulma(yan) lara, en çok da unutmayanlara yazarız ruhumuzun eşsiz sözcüklerini. Biraz heyecan, biraz telaş oynarız sevgi oyununu bir muhteşem sahnede.
Kimi dağılırız paramparça, bir trampet sesi yankılanır çocuk gönlümüzde. Adımlarımız ritmik, gözlerimiz korkak ve yüreğimiz telaşlıdır tozlu topraklı hayatın arşivlerinde. Kimi var olursun, kimi yok olmayı dilersin tanrıdan. Yüksek sesli bir müziğin kollarında aşk’ı yaşamak ister, hüzünlü bir senfonide de unutmak istersin yaşadıklarını.
Yumup gözlerimi sımsıkı, bir özleyişi yudumlamak istiyorum kendimi sana bıraktığımda. En çok ellerin, onlardan daha çok istediğim gözlerinin harmanında güneş dönüyor başımın üzerinde. Yüzümün terleri, yüreğimin ferleri ile sana yürüyorum. En çok arzuladığım sesi(ni) duymayı, sevmelere doyamayacağım bedenini ve çözmeye çalıştığımız kimli(ği) mizin gravürlerinde, direniyoruz birbi(ri) mize. İçimin yıpranmaları ve o yıpranmaların gel(git) lerinde bu birikmiş yıpranmalardan arınarak, gözlerimdeki buğuyla senin ülkende, senin denizlerinde ve el değmemiş karalarında olmak istiyorum.
Henüz hak edilmemiş bir sevdanın hüzün sarmalı belki de içimdeki. Yüreğimin dişlileri gıcırtılı, ellerim nasırlı ve sözcüklerim de gizemli. İnandığım, uğruna yaşadığım tek şey, ‘her aşkın bir hikâyesi vardır’. Bir öykünün ayak seslerini takip etmek, o öykünün sayfalarında yer almak, sınırsız binlerce sözcüğün kanatlarına tutunmak, sana sunduğum aşk’ın coğrafyası değil midir? .
Kâğıttan gemiler gibi yapıp yapıp sulara saldığım şiirlerim, hiçbir zaman özlediğim yere varmayan gemilerim, fırtınalara, dalgalara yenik düşen umutlarımın öyküsüdür anlayacağın. Sevmenin her devirde farklı oynandığı bir yaşam sahnesinde bütün ayrılıklar da birbirinin benzeri değil midir? . Coşkularımız anlık, sevinçlerimiz sahte, sevdalarımız mağrurdur biraz. Yüreğimizin kırlarında büyüyen kelebekler var oldukça ve bizler o kelebekleri özgürlüğe ulaştırdıkça, aşk üç boyutlu bir film gibi asla sonlanmayacaktır.
Bu yanılgılar deryasında, heyecan ve telaşların oynandığı sahnede, anılar, anılardaki çocukluğumuz, kollarına tutunup hayata yürüdüğümüz değerler bırakınca ellerimizi üzülürüz. Ağlayışlarımızı, yüreğimizdeki volkanları kimselere gösteremeyiz. Açtıkları kapının dışında kalır, unutmayı hiç istemediğimiz yüzlerinin gülüşleriyle avunuruz.
Hayatın parçalarını hiçbir zaman birleştiremeyiz oysa. Kırıp kırıp onarmaya çalıştıklarımız, onardıkça kırdıklarımızla aklımız karışır. Yasak bahçelere girer, yasaklı elmaları yemek isteriz. Mazinin koordinatlarında salkım saçak bir gülüş olur, düşlerimizi tırmalayan rüyalarda benliğimizi ararız. Daldığımız koridorlar uzundur, yürüdüğümüz yollar çıkmaza uzanır ve biz yaşadıklarımızı gülüşlerimizle bütünleştirmek isteriz.
Anlayacağın,’Hüzündür koluna girdiğimiz’ Kimi zoraki bir gülüş, kimi ağlayarak bir ömür sürüştür künyemize kazınan. Yüreğimizdeki sevgi, bedenimizdeki ateş ve ruhumuzdaki kaçışla aşk’ı kovalarız. Sıcacık bir merhaba umarız hayattan. Günaydınlardan gülüş umar, gecenin siyah kelepçeleriyle korkulara dolanırız. Aydınlıklardan kaçar, karanlıklarda ömür tüketiriz.
Sevdalar unutulan bir efsaneye döner bir zaman sonra. Geçmişin raflarında tozlanan med- cezir’lerden bir öpüş dileriz. Tel tel olan yüreğimiz, bahçelerimizde çürüyen güllerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklarımız, aynalara dargınlığımız, gidince geriye dönmeyen günlerimiz akıtır göz yaşlarımızı. Her geçen gün içimizden kayıp giden sevda yıldızını tutarız sımsıkı nasırlı ellerimizle ve artık ağlamamayı da öğreniriz.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Anlayacağın,’Hüzündür koluna girdiğimiz’ Kimi zoraki bir gülüş, kimi ağlayarak bir ömür sürüştür künyemize kazınan. Yüreğimizdeki sevgi, bedenimizdeki ateş ve ruhumuzdaki kaçışla aşk’ı kovalarız. Sıcacık bir merhaba umarız hayattan. Günaydınlardan gülüş umar, gecenin siyah kelepçeleriyle korkulara dolanırız. Aydınlıklardan kaçar, karanlıklarda ömür tüketiriz.
sıkı sıkı örmek isteriz o karanlıkları ruhumuza, kalbimize... karanlıklarda en çok da kendimizi unutmaktır oysa derdimiz... dokunaklı satırlar okudum yine, yüreğinize sağlık...