SEN YOKSUN!..
Başımı kaldırdığım an, sana değiyordu eskiden sevecen bakışlarım.
Bir asır geçti aradan...
Şimdi yokluğuna, şimdi, yerinde kalan yokluğundan mütevellit, hüzünlerime değiyor buğulanarak...
Oturduğun şu yöne döndüm yönümü; ve yine karşındaki sandalyeye oturdum...
Kendiliğinden takındı gözlerim tebessümü...
Tam başımı kaldırıyorum ki, bu kez, bir uçurum gibi büyüyor gözlerimde yokluğun...
Düşmemek için içine; yakalayıp, dünkü anılara tutunuyorum...
Nefes alıyor muyum?
Ben yaşıyor muyum?..
Bu karanlık kaç asır sürer?..
Off!
Bir dişli dikenli ki şuan zamanın ayakları, bağrımdaki en acıyan yerlerimden geçiyor...
Senden eser yok...
Senden bir eser var, yokluğun...
***
Dedim ya, yine gelip oturdum seni her zaman karşımda bulacağımı umduğum sandalyeye!..
Ve yine kaldırdım başımı; bu kez sensizliği buluyorum karşımda... Gözlerim anlamını yitirdi; bir tebessümle yöneldiği yerden, yapışıp kalıyor bakışlarıma; tütün dizerken, ellerime bulaşan zifir gibi yokluğun...
Gözlerim kısır verimsiz bir noktadan, acı bir ıstırâbı, hüsrânın eleminden örülmüş hırkasını giyiyor...
Oysa; sen olsaydın yine karşımda?
Sen olsaydın?..
Senin dışında kalan ve görmekten hoşlanmadığım bir çok çirkinliklerde bile; kolay kolay soyunamayacaktı.
Giyinmiş olduğu tebessümü, seni gören sevecen bakışlarım...
***
Kısır mı?..
Verimsiz mi, dedim?
Yokluğun elbette acı veriyor!
Lâkin ve lakin; bir şeyi yanlış dedim...
Asla kısır değil, uçurumlar gibi büyüyen, ve yine de tutunmam için içime ip salan bu hüzünlü yokluğun...
Asla, verimsiz değil!..
Nasıl nankörlük ederim?
Asıl seni bana, bu yokluğun veriyor.
Nasıl hor görür, nasıl hakaret ederim? Gönlüme; uzaklara uzanmayı, öğreten yokluğuna...
***
Sana bir yer hazırladı yüreğim...
Sana bir yer araladı, bugüne dek birikmiş; acı tatlı ne varsa, onların arasından...
Hep öyle yapardı ya...
Bugün de hazırlıyor kendini, senden aldığı hazları doldurmak için...
***
SEN YOKSUN
Buralarda günler mahzun
Buruk bir sancıyla kıvranır rüzgâr
Kuşların eli varmaz ki uçsun
Hava karadan sulanmış
Bir garip gri
Ağaçlar asil
Asil analar gibi ağaçlar suskun
Öksüz bebek elleri üşüyen dallar...
Buralarda günler mahzun
Acı bir ıslık savurur arada rüzgâr
Hava bir gülüşten, güneşten yoksun
Bir ayak sesine yalvarır yollar
Haydi!
Böyle bir İstanbula mı yanayım?
İşin aslı sen yoksun!
Hüzzam makamı sızlanır, içimde biri
Matem eler başıma mavi bulutlar...
Buralarda günler mahzun
Kargalar bile sus pus
Biri gelir her gün karşıma konar
Yorar kollarımı soyka yokluğun
Canım yanıyor derim ya
İkinin biri
Yokluğun başımda salıncak sallar...
Gelmeyi bir dene de gör
Kuşlar cıvıldaşır bir güneş açar
Bütün mevsimler ilkbahar olur
Isınır en izbe soğuk duvarlar...
De bi gel!
Gel de gör!..
Gör, nasıl olur...
Yaprak açar parmaklarım
İstanbul İstanbul, ıhlamur kokar...
Sultan Yürük
YORUMLAR
Tam 15 yıl olmuş. Sayfamla da ilgilenemedim uzun yıllar oldu. Hastam vardı, ölümler oldu derken uzak kaldım buralardan. İnşallah eski dostlar sağ selimdir. Selamlar olsun.
Sana bir yer hazırladı yüreğim...
Sana bir yer araladı, bugüne dek birikmiş; acı tatlı ne varsa, onların arasından...
Hep öyle yapardı ya...
Bugün de hazırlıyor kendini, senden aldığı hazları doldurmak için...
Buralarda günler mahzun
Buruk bir sancıyla kıvranır rüzgâr
Kuşların eli varmaz ki uçsun
Hava karadan sulanmış
Bir garip gri
Ağaçlar asil
Asil analar gibi ağaçlar suskun
Öksüz bebek elleri üşüyen dallar...
Yüreğinizin güzelliği her zaman olduğu gibi yine satırlarınıza yansımış. Rabbim her iki cihanda da bahtiyâr etsin. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Rabbime emanet olunuz.
egitimci38 tarafından 12/27/2007 11:55:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sultan Yürük
.İnsanların yaşları onları aşktan koruyamaz ama aşk insanları bir noktaya kadar yaşlılıktan korur... (Jeanne Moreau)
Gel de gör!..
Gör, nasıl olur...
Yaprak açar parmaklarım
İstanbul İstanbul, ıhlamur kokar...
İSTANBULUN IHLAMUR, YÜREKLERİN SEVDA KOKMASI DİLEKLERİMLE...
SEVGİLER..