- 1387 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SURİYE ( DÜNÜ-BUGÜNÜ-YARINI )
SURİYE
(DÜNÜ-BUGÜNÜ VE YARINI)
Suriye’yi ele alırken üç bölümde değerlendireceğiz. İlk bölümde Suriye tarihini ele alıp, tarihi bir perspektiften olaya bakıp, ikinci bölümde mevcut Suriye yönetimi, baas rejimi ve tabii ki Suriye’deki en önemli güç dengelerinden biri olan Nusayriliği ele alacağız. Son bölümde ise bundan sonrası için neler olabilir ve Türkiye’nin buradaki rolü ne olacak yada ne olmalıdır konularını ele alıp değerlendireceğiz.
1.BÖLÜM
SURİYE’YE TARİH PENCERESİNDEN BİR BAKIŞ
Suriye coğrafik ve jeopolitik konumu itibariyle önemli bir yerdedir. Tarih boyunca hep önemli medeniyetlerin egemenlik alanı ve ticaret merkezi olmuştur.Aslında 1922’lere kadar Suriye adıyla herhangi bir devlet kurulmamıştır.Bu coğrafik ismi önce Yunanlılar ve daha sonra Persler ,Araplar ,Osmanlılar ve batılı devletler kullanmışlardır.Eski dönemde daha çok site(şehir) devletleri şeklinde bir yönetim tarzı vardı.Ciddi anlamda ilk oluşum Aramailer(M.Ö 1. Yüzyıl) zamanında Şam merkezli beylikler birliği olarak görülmektedir. Bu tarz oluşumlar Arap -İslam devletinin (7. Yy) gelişine kadar herhangi güçlü bir siyasal sistem oluşturamamıştır.
Hz. Ömer zamanında yapılan Yermuk Savaşı (636) ile Suriye, İslam Devleti’nin egemenliğine girmiştir. Ve büyük oranda İslamlaşmıştır.özellikle Emeviler (muaviye döneminde)zamanında devletin merkezi Şam’a taşınmış İslam Devleti buradan yönetilmeye başlanmıştır.
Daha sonraları özellikle 11. asırdan 14. asrın başlarına kadar Suriye adete bir savaş alanı olarak kullanılmıştır. Önce Haçlı Orduları tarafında yağmalamıştır, sonra ise gelen Moğol istilasıyla Suriye bu dönemde büyük bir harabeye dönmüştür.
Suriye 1516 yılında yavuz sultan selim zamanında Osmanlı devletinin hakimiyetine geçmiştir.Yaklaşık 400 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalacak olan Suriye diğer Arap ülkeleri ve /veya bölgeleri ile bütünleşip zenginleşmiştir.Şam ve Halep şehirleri tekrar zenginleşip ticaret ve kültür merkezleri haline gelmiştir.
1831- 1840 yılları arasında Suriye ilk kez Mısır’ın egemenliğinde merkezi bir yönetime kavuşmuştur.Suriye kısa süreliğine de olsa Mısır’ın egemenliğine girince dolaylı ve/veya direk Fransa’nın etki alanına girmiştir. Fransa ,1831 yılında misyon okulları ve 1875 yılında ise Sint Joseph Universitesi’ni kurarak buradaki etkisini artırmaya başlamıştır.kısa sureli
Mısır egemenliğinden sonra Suriye’nin yönetimi tekrar Osmanlı devletine geçti.
1789 Fransız Devrimi ile bütün dünyaya yayılan milliyetçilik akımı elbette ki en fazla, çok uluslu imparatorlukları etkileyecektir. Bu bağlamda Arap Milliyetçiliği de 19 yüzyılın ikinci yarısında gelişme gösterip, özellikle Arap dil ve kültürüne dayalı bir Suriye -Arap milliyetçiliği gelişmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914-1918) sonra Suriye, Fransa’nın manda ve himayesine girmiştir.Eylül 1941’de Fransız kuvvetleri komutanı Catroux Suriye’nin bağımsızlığını ilan etmişse de Suriye’nin yönetimi 1946’ya kadar İngiltere ve Fransa’nın yönetiminde kaldı.
Nisan 1946 da bağımsızlığına kavuşan Suriye’de, 1947’de seçimler yapılarak Şıkri al-Kuvatli cumhurbaşkanı seçildi. 30 Mart 1949’da Suriye genelkurmay başkanı bir darbe yapacak ve bu darbe Arap dünyasındaki ilk darbe olarak tarihe geçecekti. 1958 tarihinde Cemal Abdülnasır’ın öncülüğünde Birleşik Arap Cumhuriyeti, Mısır, Suriye ve Yemen devletleri arasında kuruldu. Mısır’ın bu cumhuriyetteki etkinliği diğerlerini rahatsız etti ve bu birlik 1961’de bozuldu.
1963 yılında baas partisi askeri bir darbe yaptı. Böylelikle Suriye’de baas rejimi kurulmuş oluyordu.Yine bu dönemde savunma bakanı olan Hafız Esat, 16 Kasım 1970’te askeri bir darbe yapıp iktidarı ele geçirdi.Hafız Esat kendi katı rejimini kurup kontrolü tamamen eline almıştır.Hafız Esat 10.06.2000 tarihinde öldükten sonra yerine oğlu Beşar Esat geçmiştir.
2.BÖLÜM
Mevcut Yönetim (Baas Rejimi) ve Nusayrilik
BAAS REJİMİ
Suriye 1950’lerden itibaren koyu bir Arap Milliyetçiliği olan Baas Rejimi’yle yönetilmektedir. Baas, Arapça da ‘Yeniden Diriliş’ anlamına gelmektedir. 1940 yılında Suriye’de kurulan bu hareketin ilk teorisyenleri Ekrem Havrani ile Mişel Eflak’tır (Mişel Eflak, Suriyeli bir Hıristiyan ve bu ideolojinin efsanevi lideridir). Baas ideolojisinin amacı ise Ortadoğu’da tek bir Arap devleti kurulmasını benimsemiştir. Partinin sloganı Birlik, özgürlük ve sosyalizm idi. Parti ideolojisi parti birliğine ve dış baskılara karşı durmaya dayanıyordu. Baas Hareketi Suriye’de ortaya çıkmıştır fakat daha çok Irak’ta taraftar bulmuştur.Baas Partisi ,Suriye ve Irak’ta yaptıkları devrimlerle iktidarı ele geçirmişlerdir.Hafız Esat bu akımın önemli temsilcilerindendir.
ETNİK VE DİNİ YAPI
Suriye’nin etnik yapısı(% 77-83 Arap ,% 7-8 Kürt ,% 5-6 Türk ,% 2 Ermeni,% 1 Çerkez,% 1 diğer) ile dini yapısı ( Sünni %74, Nusayri %12, Hıristiyan %10, Dürzi %3 ve az sayıda diğer İslami hizipler, Yahudi ve Yezidi ) bakımından birçok unsurdan oluşuyor. durumun böyle olması Suriye’de çok sert ve katı bir rejimin oluşmasında şüphesiz katkı sağlamıştır.Ancak Baas fikriyatı ve özellikle Nasurilik ,Suriye’nin iki temel dinamiği olunca Hafız Esat’ın diktatörlük rejimi Suriye’de çok katı bir şekilde sürmüştür.Tabi Suriye’nin mezhepsel bölünmüşlüğü ve yönetimin Nusayri olması ve etnik olarak da Arap olması, özellikle suni kesim ile Arap olmayan diğer etnik gruplar üzerindeki baskı ve şiddeti birkaç kat daha da artırmıştır.
NUSAYRİLİK
Suriye yönetimin de mensup olduğu Nusayrilerin sayısı yaklaşık toplam nüfusun % 12’si kadar olmasına rağmen yönetimdekilerin hemen hemen tamamı Nusayridir.
Nusayriliğin inanç sistemi kesinlikle ‘Anadolu Aleviliği’ ve ‘Caferiyye Şiiliğine’ itikadi yönden benzememektedir. İslam mezhepleri tarihinde aşırı ve batınî fırkalar arasında sayılan Nusayriliğin kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî’dir.
Nusayrilik incelendiğinde inanç sisteminin bazı yönlerden İslam’dan kaynaklandığını görmekle beraber ekseriyet itibariyle batınî yorumlara dayandığı görülmektedir.Nusayriliği anlamak için aşağıda vereceğimiz örnekleri iyi analiz etmek gerekiyor.Zira Nusayrilik İslam dininden bir takım temel doğrular almış olsa da aslında başlı başına bir inanç sistemi olarak ta görülebilir.
Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet’inde şöyle açıklar: Nusayrîlerin ulûhiyyet ve nübüvvet hakkındaki batıl düşünceleri hiçbir milletin inancına benzemez. Şöyle ki onlara göre, öncelikle ulûhiyet Hâbil’e ve ondan Şît’e hulûl eder. Âdem ise bir peygamberdir. Sonra ulûhiyet İsmail’e ve nübüvvet İbrahim’e intikal eder. Sonra nübüvvet Musa’ya ve ondan İsâ’ya ve ondan Hz. Muhammed b. Abdillah’a intikal eder. Ulûhiyyet de Harun’a ve ondan Hıristiyanlar arasında Butrus diye bilinen Şemûn’a ve ondan Ali b. Ebî Tâlib’e intikal eder(1). Ali, âsumânî hulleye bürünüp gökyüzüne yükselir. Güneş’te yerleşinceye kadar orada kalır. O, hâlâ Güneş’te bulunmaktadır. Semadaki büyük yıldızlar Nusayrîlerin Ukkâli’nin ruhlarıdır. Bu nedenle Nusayrîler, Güneş’in doğuşu ve batışı zamanında Güneş’e secde ve yıldızlara hürmet gösterirler. Dualarında ihtiyaçlarını, görünen yıldızlar hürmetine en iyisinden isterler. Ashâb-ı Kirâm’dan Mikdâd b. Ebi’l-Esved’e "Rabbu’n-Nâs = İnsanların Rabbi" diyerek, "Ali Muhammed’i, o da Mikdâd’ı ve Mikdâd diğer kulları yarattı" derler.(2)
Nusayriliğin günümüzde Suriye ve Türkiye’de tabileri bulunmaktadır. Antropomorfizmin açık bir örneğini gösteren Nusayriliğin görüşlerinin temelini Hz. Ali’nin ilahlaştırılması teşkil eder. Nusayrilerin bütün kollarına göre, Ali, mabuddur, tanrıdır. Ali, ne doğurdu ne de doğruldu. Ölümsüzdür. Her zaman vardır. Zatı yıldızlara hakim olan nurdur. Nurun nurudur. ilâhî zatı itibariyle gizlidir(3). Ali, yerler ve göklerin yaratılmasından önce de var olmuştur, sonra da(4). O, manadır. Görünüşte imam ise de, bâtınî olarak o Tanrı’dır. Bu, Nusayriliğin temel inancı olduğu için, onlara göre şehâdet kelimesi, "Ben, Ali’den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim" şeklindedir(5).
Kutsal kitapları Kitabu’l-Mecmu’unun "Başlangıç" olarak adlandırılan birinci suresinde, İslâm itikadında Allah için kullanılan pek çok sıfat ve isim ilâh olarak görülen Ali için ifadelendirilmektedir. Bu surenin bir paragrafının tercümesi şöyledir: "Seyyid Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr Sâmirî Yahya b. Maîn’e: Ey Yahya! Hayatla birlikte sana bir hastalık geldiğinde veya ölümle birlikte bir felakete uğradığında; aşırı taassub için olan bu beşerî gömlekten sıyrılarak, nuranî ışıklar yaparak, temiz, temizlenmiş, yüce, bembeyaz koku ile, saf ve tertemiz kılan bu ulvî bir davetle çağır. Buna nuranî heykelleri tabi kıl ve ey delalet ile yol gösteren, kudreti ile zahir, hikmeti ile batın, kendisi ile varlığı gerekli, sıfatları ile, ismi ile konuşan! Ey O, ey her şeyi olan, evveli ve sonu olmayan ezelî! Sebeplerin sebebi, gayelerin gayesi, sonların sonu! Ey gizli sırları bilen, ey hazır, ey mevcud, ey zahir ve ey maksud olan, ey gizlenmeksizin gizli olan, ey nurundan nuruna parlayan ve nuru kendinde sönen! O nur senden başladı, sana dönüyor. Ey her nuru ortaya çıkaran, meydana çıkan! Her nura "isim", her isme mekan, her mekana makam, her makama "bab" kılan! O, O’ndan O’na yönelen "bab" ı irşad ediyor. Ve yine O’nda O’na giden "bab" a giriyor. Sen ey Emiru’n-Nahl, ey kendine yönelene yol gösteren Ali b. Ebî Tâlib! Her şey sensin, hû, yâ hû, yâ hû! Ey her şeyi kendisinden başka kimsenin bilmediği! "Sîn" ile ilgili meseleleri "selekûn, sulûken, selikûn, sâlikûn, selikin" bunlarla ilgili sorunların sordukları şeyi senden istiyorum. (6)"
"İbnu’l-Veli’yi Yüceltme" başlığı taşıyan ikinci surede ise, Hz. Ali ile ilgili şu aşırı ifadeler yer alır: "Buyur, buyur ey Emiru’n-Nahl! Ey Ali b. Ebî Tâlib! Ey her arzu edenin sevip dilediği! Ey ulûhiyeti ile ezeli olan! Ey yaratılmışların aslı! Sen bizim gizli ilahımız, açıkça imamımızsın. (7)"
İslam inancı ile temelde çatışan bu görüşe göre Ali, Allah’tır. Kendi nurundan Muhammed’i yaratmıştır. Ali "mana" dır; Muhammed de "isim" dir. Muhammed ise, Selman el-Farisi’yi yaratmıştır ve o da "bab" dır. Bu A (Ayn), M (Mim), S (Sin) sembolüyle ifade edilir ve sırdır. Bu üçlü sistemde A (Ali), M (Muhammed) ile tezahür etmiş ve S (Selman) "Mana" nın resulü olmuştur. Bu sır, Süleyman Efendi tarafından, Hıristiyanlıktaki "Baba-Oğul-Kutsal Ruh" sistemiyle açıklanır. Ayrıca Bab’dan yani Selman’dan sonra beş "Eytam" vardır. Bunlar, Bab’ın manevi çocukları olup, Bab tarafından yaratılmışlardır(8).
Nusayriler Hz. Ali’nin ulûhiyeti noktasında birleşmekle birlikte, Ali’nin oturduğu mekan konusunda ayrılığa düşmüşlerdir. Dört koldan birincisi olan Kamerîler, Hz. Ali’nin makamının ayda olduğuna inanırlar. Haydarîler ise, Hz. Ali’nin makamının ayda değil arşta olduğunu söylerler. Bu görüşlerini de Kur’ân’a dayandırırlar. Bunlara göre Ali tanrıdır. Kur’ân’a göre Allah, arşın üzerinde oturur. Buna göre Güneş ve Ay mahluktur. Bu nedenle Allah’a mekan nisbet edilmez. Ali de Allah olduğuna göre Ay’da değil arştadır. Arş semadaki nâmütenahî varlıktır. Bir diğer kol olan Mütevali’ye göre de Tanrı arştadır. Bunlar oniki imama inanmaktadırlar. Dördüncü kol olan Gıyabilere göre de, Tanrı olan Ali, arştadır(9).
Yukarıdaki açıklamalarda da görüleceği üzere Nusayrilik İslam dışında Hıristiyanlık başta olmak üzere bir çok inanç ve kültürden etkilenmiştir.Nusayrilik bir çok konuda olduğu gibi özellikle Hz. Alinin uluhiyeti konusunda İslam diniyle ayrılığa düşmektedir.burada daha çok Hıristiyanlıktaki Baba-Oğul’dan bir etkilenme görülmektedir.
Sonuç olarak hem Baas fikriyatı hem de Nusayrilik inancı Suriye’nin bugün ki durumunda etkin rol oynamış ve/veya temel belirleyici unsur olmuştur.Özellikle halkın % 74’nun Sun’i Müslüman olduğu Suriye’de Nusayrilerin yönetimde olması ebetteki yaşanan sorunların en temel sebebi olarak zikredilebilir.
3.BÖLÜM
Suriye’de Bundan Sonra Neler Olabilir ve Bu Bağlamda Türkiye’nin Rolü
NOT:Bu bölüm farklı bir makale olarak sunulacaktır….
Kaynaklar:
1,2,3,4,5,6,7,8,9. İslam Ansiklopedisi( Nusayrilik maddesi )
Yücel DEMİRTAŞ
YORUMLAR
SAYIN DEMİRTAŞ;
BU YAZI İLE ENGİN BİRİKİMİZİ BİR KEZ DA ORTAYA KOYMUŞSUNUZ....MAALESEF TOPLUM OLARAK OKUMA KÜLTÜRÜMÜZ PEK OLMADIĞI İÇİN HER MESELEDE OLDUĞU GİBİ SURİYE MESELESİNİ DE PEK BİLMEYİZ...BU ANLAMDA YAZMIŞ OLDUĞUNUZ SURİYE YAZISI ÇOK ANLAMLI VE ÇOK DOYURUCUYDU...HEE HELE NUSAYRİLİK İLE İLGİLİ UFKUMUZU AÇAN BİR YAZIYDI...AYRICA SURİYE TARİHİNİ SİSTEMETİK OLARAK ELE ALIP İŞLEMİŞSİNİZ...ÇOK BİLGİ DOLU VE ANLAŞILIR OLMUŞ...TEBRİK EDER YAENİ YAZILARDA BULUŞMAK DİLEĞİYLE...SAYGILAR...