- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Emanetçi
Mesleğimin ne olduğunu açıklayamam. Söylenecek bir şey değil… “Ne işle meşguldün sen, Selçuk?” diye soran arkadaşlara, “Serbest meslek…” diye yanıt vermek artık alışkanlık halini almıştı. “Ne iş…” diye başlatılan bir soru tamamlanmadan “serbest meslek…” diye cevabını yapıştırır, hızla konuyu değiştirirdim. Dikkat çeken harcamalarım, iyi giyimim, biraz şüpheli hale getirdi beni. Bundan dolayı arkadaşlıklarım uzun vadeli olmazdı. Zaten hiç de zamanım olmadı arkadaşlıklar için.
Yılbaşları, yaz ayları ve diğer bazı zamanlarda yoğunlaşan işlerim, gizli olması gereken görüşmelerim, resmi olmayan anlaşma metinlerim… Bak, gördün mü? Sen de şüpheyle bakıyorsun bana. Tamam, tamam… Sana anlatacağım. Zaten aramızda kalacak, biliyorum. Şimdi bir iş görüşmesine gitmek için yola çıkıyorum. Sana yolda her şeyi anlatacağım. Ama biraz kendimden bahsetmeliyim.
Adım Selçuk; başta söylemiş miydim? Neyse… Ben birkaç kez üniversiteye başlamış, tıp, mühendislik ve hukuk dışında her bölümde okuma deneyimi kazanmış, ancak hiçbirini bitirememiş bir adamım. İrili ufaklı işlerde çalıştım. Hatta en son çalıştığım firmada ofis elemanıydım. Kıdemli ama… Müdürlerim, patronlarım bana çok güvenirdi. Öyle ki koca holdingin müdürlerinin bile iletişim kuramadığı patronlarla bir araya geldim sık sık. İşte şimdi bu işten de ayrılma sebebime geliyorum. Seni de sıkmayayım. Bu gördüğün arabayı, az önce kapısından çıktığımız daireyi nasıl aldığımı bu anlatacağımla öğrenemeyebilirsin, ama biraz sabrına sığınıyorum.
Bir gün yine patronumun odasında günlük sohbetler yapmaktaydık. O sırada kapı açıldı ve içeri genç bir kadın girdi. Nasıl güzeldi, sana anlatamam. Kızıl mı turuncu muydu saçları, şimdi hatırlayamıyorum. Ama vücudunun kıvrımları, yüzünün o güzel ve etkileyici hatlarıyla hep hayalini kuracağın türden bir kadındı. Sonra öğrendim ki benim patronun sevgilisiymiş. O güne kadar saygı duyduğum adama, o andan itibaren inceden haset duymaya başlamıştım. Ben yakışıklı, etkileyici bir adam değilim. Ama bu adam da bu özellikleri taşımıyordu ki… Neyse, konumuz bu değil…
Benim patron, karısını işte bu güzeller güzeli kadınla aldatıyordu anlayacağın. Kart zampara… Ancak o gün hesaba katmadığı bir şey vardı. Karısı da o gün oraya geldi. O dakikalarda içeri girdi. Ben de tam çıkmak üzereydim o sırada. Yüzünde hiçbir zaman kendine güven ifadesini kaybetmeyen yaşlı kurt, o anda resmen buz kesti. Yüzündeki çizgiler adeta dondu. Balmumumdan bir heykel gibiydi; görmeliydin. Adamın karısı, bir eşine, bir de genç kadına bakıyordu aralıklarla. Tenis maçı izleyen şaşkın bir kedi gibiydi. Benim odada olduğumu fark etmemişti. Ben de “buradan gitmeliyim” diye düşünmekteydim. Patronsa aklımı okumuştu sanki.
“Selçukçuğum, size mutluluklar dilerim, ne iyi ettin de tanıştırdın beni kız arkadaşınla, nişan ne zaman?” diye soruverdi ansızın. Burada adım geçmese hiç üzerime almayacaktım. Hatta bir an, “unutkanlığımda geldiğim son nokta; böyle bir sevgilim var ve ben hatırlamıyorum” diye geçirdim içimden. Sonra uyandım duruma. Bizim yaşlı kurt hızlı bir planla, sevgilisini geçici süre de olsa karısından uzak tutuyordu. Ben genç kadından bir çıkış beklerken o da bu oyuna dâhil oldu birden. Ve koluma girdi. İnanabiliyor musun? Böyle güzellikte bir kadın koluma girdi yahu!
Benim şaşkınlığımı düşün. Üzerine de adamın eşinin ne kadar rahatladığını… “Geçerken bir uğrayayım, dedim” dedi kadın. Odada, kendisi dâhil kimsenin inanmadığı bir yalandı bu. Belli ki kocasından şüpheleniyordu. Kontrol amaçlı ziyaretini kocasını resmi bir şekilde kucaklayarak bitirdi. Kadın odadan çıktığında üçümüz kalmıştık o kocaman ofis mobilyalarının olduğu odada. Genç kadın kolumdan çıkıp, koltuklardan birine oturup sitemkâr bir ifade takındı. Ama bizim yaşlı kurt tekrar takındığı kendine güvenen ifadeyle “ bizi biraz yalnız bırakabilir misin Pelin? Haydi, tatlım!” deyiverdi genç kadına. Kadın sorgusuzca çıktı odadan. Bense “adı Pelin’miş, demek…” diye geçirdim içimden. Sonra da gerçek hayata dönüp “neden benimle baş başa kalmak istedi ki patron?” diye sorgulamaya başladım. Ama merakım kısa sürecekti.
Sana şimdi anlatacaklarım biraz garip gelebilir. Dinlemek istemediğinde hatta anlattıklarıma inanmadığında beni uyar. Konuşmayı bitirebiliriz. Zaten az yolumuz da kaldı. Gerçi trafik yoğunlaşacak galiba. Kâğıt helvacılar ve su satan adamlar yol kenarında bitmeye başladığına göre…
Patron oturmamı işaret etti. Ben de tekrar oturdum. Aklımda binlerce soruyla… Acaba sevgilisine bakışımı fark etti de beni fırçalamaya mı hazırlanıyordu? Dedim ya, merakım kısa sürecekti.
“Oğlum, seni çok severim, bilirsin.”diye söze girdi bizim zampara patron. Ve devam etti. “Tahmin ettiğin üzere, az önceki hoş hanım benim sevgilim. Ve diğeri de karım… Ben Pelin’le ve de karımla çok mutluyum. Bu mutluğumun bozulmasını istemiyorum. Senden isteyeceğim şey…” Durakladı bir an. Hiçbir şey düşünemiyordum, merakla konuşmanın devamını bekliyordum. “ Bak oğlum…” Tekrar başa dönüyor gibiydik konuşmada. “Sana çok güvenirim. Hatta holdingin bütün kasa anahtarlarını banka şifrelerini bile gözümü kırpmadan sana emanet edecek kadar…” dedi ve bir soluk alıp devam etti. “Pelin’i bazı zamanlar idare etmeni, hatta onun sevgilisi gibi davranmanı rica ediyorum. En azından, karımın dikkatini ve şüphelerini üzerimden uzaklaştırana kadar… Saygınlığım çok önemli… Önemli bir dernek başkanlığı seçimi arifesinde hiç de iyi olmaz bir aşk skandalı.”dedi. Şaşkınlığımı tahmin et.
“Nasıl olacak bu?” diye sorabildim sadece.
“Bir ücret karşılığında… Artı masraflar da neyse onları da karşılarım. Yeter ki Pelin de mutlu olsun.”dedi ve bir an düşünüp devam etti. “Biliyorum ki ona farklı bir gözle bakmayacaksın. Sana güveniyorum.”dedi. Adama bakar mısın? Hem karısını aldatıyor, hem de sevgilisine dokunmayacağımdan emin olmak istiyor. Gerçi emin… Nasıl bu kadar emin olabiliyor ki? Çok mu tok görünüyorum dışarıdan? Neyse…
Ücret dolgundu. Masraflar için de hiç gözünü kırpmayacaktı. Benimse o kadar paraya ihtiyacım vardı ki bu teklifi kabul ettim. Şimdi işimin ne olduğunu anladın. Ben emanetçiyim.
Şimdi de gelelim, bunun nasıl bir iş olarak süreklilik arz ettiğine. Şaşkın görünüyorsun ama sen. Ama devam etmemi istediğine göre konuşmayı sürdüreceğim.
Piyasa dar gibi görünüyor bu anlamda. Ama ilk işimde o kadar başarılı oldum ki, birden bire müşterilerim arttı. Benim patron beni bir sürü zampara arkadaşına önermeye başladı. Pelinler, Mügeler, Buseler… İşten de ayrıldım sonra; yetişemiyordum. On binlerce dolardan söz ediyoruz. İşte bu da zenginliğimin sebebi… Hiç âşık oldun mu diye de soracak olursan, bir kere oldum. Hatta bir keresinde de anlaşma dışına çıktım, itiraf ediyorum. Sonuçta benim de duygularım ve ihtiyaçlarım vardı. Ama bu tek seferlik anlaşma dışı davranışım işimi yapmama engel olmadı. Hala çok güveniliyorum.
Birazdan ulaşacağımız görüşmenin detaylarını merak ediyor musun? Aslında ben de merak ediyorum. Dün aldığım bir e-posta sonucu gidiyoruz oraya. Müşteriyle bir restoranda buluşacağız. Hiç konuşmadık. Sadece internet yoluyla iletişime geçmeyi istedi. Görüştükten sonra anlaşırsak yüklü bir para teklif ediyor. Bakalım… Biraz çekiniyorum aslında. Yanımda sen olmasan belki de gitmezdim. Bana güvenme, türünden bakışına rağmen…
İşte geldik. İçeri girdiğimde 15 numaralı masayı sormamı istemişti. Arabayı park edelim şimdi. Sen de gelmek ister misin? Başka bir masada sessizce dinlersin. Tamam, gelme, dışarıda bir yerde bekle istersen.
“15 numaralı masa?”
“Cam kenarında en köşedeki masa efendim.”
Ama o masadaki bir kadın!
Arabaya dönelim, her şeyi anlatacağım. Merak ettiğini biliyorum. Yarım saat içinde hayatımın en tuhaf iş teklifini aldım.
Kadın eşi tarafından defalarca aldatılıyormuş. Ama ondan ayrılamıyor. Bunu yapmaya cesareti yok. Diğer müşterilerimin profili… Ama bu seferki bir kadın olunca şaşırdım işte. En sonunda bir sevgilisi olsun istemiş. Ama bizim insanlar biraz duygusaldır ya, hemencecik âşık olmaya başlamışlar kadına. Kadın güzel de… O aşk istemiyor. Kocasından intikam almak ve evliliğine zarar vermeden ‘profesyonel’ bir ilişki yaşamak istiyor. Ona bu teklifi düşüneceğimi söyledim. Aslında kadınlar tarafından deşifre olmak demek, en kısa zamanda emekliye ayrılmayı gerektiriyor.
Şaşkınlığını anlıyorum. Hatta kızgınlığını da… İlişkilerin bu kadar basitleştiği bir dünyada, benim bu saçma sapan hayatlara dayanan bir sektör oluşturmuş olmam canını sıkabilir. Benim hiçbir sağlıklı ilişki kuramam, âşık olamamam hep bundandı. Bu çarpık hayatın en çok yıprananı benim aslında… Güzel bir hayat kuramadım. Bir aileye sahip değilim. Arkadaşım da yok benim. Sinemaya, tiyatroya yalnız giderim. Yemeğimi yalnız yerim. Hayatta yaptığım tek iyi şey, bir işim sırasında müşterimin sevgilisini maddi zorluklarından kurtarıp onu bu ilişkiyi yaşamaktan vazgeçirmek oldu. Bazen vicdan devreye giriyor. Ama inan bana, ben kötü bir insan değilim. Beni bu çarpık ilişkilerin köpeği olarak görebilirsin. Ama lütfen, hakkımdaki en ağır düşüncen sadece bu olsun.
Ben de artık yoruldum. Belki de bu işi kabul edip iyi bir jübile yapabilirim. Ne dersin buna?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.