Zonguldak Anıları
Sevgilerin sıcacık açılan kucağında, bir çağrı uzaklığındaki selamları,
doyasıya yaşadı yürekler.
’Gel’diyene gittiler,’git’ diyene de gittiler.
Menfaatsiz, karşılıksız verildi istenmeden istemeler.
Yer sofrasının diz çöküşlerinde,yan yana paylaşıldı saç sobasına yakışan kestaneler.
’Karadır kaşların ferman yazdırır,bu dert beni diyar, diyar gezdirir’
dedikçe karşı pencerenin lüks gösterisi,
’ah! ’çekti berikinde, sevda çeken fakir birisi.
Islak parkelerinde yürüdü yorgun adımlarıyla, gözü sürmeli işçiler.
Kömür karası tulum paçaları içinde, yürüdü kara lastikli çizmeler.
Bedel istedikçe toprak,ağıtlar yakıldı bayrak örtülü tabutlara.
Yine de vazgeçmedi,vazgeçemedi adımların karanlıktaki ışığa gitmesi.
Her akşam evlerin hikayesi aynı.
Rafta dizili tabakların bakırlığında, duvarlara asılan ceketler aynı.
Aynıydı gizli buluşmaların paylaşılmayan aşk korkuları.
Buruşturulup atılan mektupların okunmayan kahırları.
Yaşasa da hala siyah beyaz zamanlardan kalan, tuğla evlerin kimi görüntüsü,
kimi ağaçların suskun kalmış nice şahitliği,
yetmiyor ki güvenmeye gelecekteki vefası.
Ellerin dokunduğu palmiye,yılları biriktirip fark ettirmeden göğe çıktı kurtuldu… Çocuk parkının manzarasındaki kumsal,
salıncaklar sökülmeden betonlara yenilip kayboldu…
Solgun kara önlüklü,tahta çantalı,karda kışta yürüyen arabasız yollardaki afacan çocuklar da yok oldu…
Bir, bir atılıyor şehrin eskitilen tanıdık elbisesi.
Değişiyor gittikçe, gölgelerin uzayan mesafesi.
Bari sokakların adı kalsaydı çocuklukta.
Uzunkum’un hırçın dalgaları kadar, anılar yalancı çıkmasaydı..
Babamızın sefertası aşlarıyla büyümüş emek timsali, gözler önünde..
bari arkadan vurulmasaydı.
22 kasım 2007/Gülden Işık