- 1170 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞANAN SOYKIRIMLAR VE MİLLİ HAFIZAMIZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ortadoğu yanıyor buram buram bir ateş düşmüş ki bu coğrafyaya, kahpe bir rüzgar sürekli alevleri kontrol edilemez hale getiriyor..Hangi rüzgar mı; İngiliz yeli,Fransız Kasırgası, Amerikan hortumu, İsrail lodosu..
Sömürgecilerin varisi diktatörler birer birer dökülüyor..İzliyoruz ekranlardan, peki bu halklar nasıl toplanacak nasıl kendi içlerindeki husumeti yenecek nasıl kardeş kavgaları son bulacak..Bir lider lazım Atatürk gibi tez elden derleyecek, toplayacak…Yoksa bu başsız şaşkın insan gurubu gavurun yapamadığını birbirlerine yapacak…
Somali’ye bakıyorum çerden çöpten bir devlet; ada bak bir de; Cumhuriyet! Etin ne, budun ne zaten açlık öldürüyor seni! Elindeki silah ne? Daha neden kendinle kavgan bitmedi? Yetmedi mi içine nifak saçanların iliğini kemiğini sömürenlerin ettiği, az mı geldi bir de kendi kendine zulmetmektesin. Sebep başsızlık. Bir yerde baş olmayıp ayak çok olunca her ayak başka tarafa gidiyor, sonuç; dram içinde dram..Allahım! Kimseleri baş dururken ayakların hükmüne mecbur kılma, bırakma..
İlk taşı kim attı. ilk sopayı kim kaldırdı, ilk bıçağı kim çekti, ilk silahı kim ateşledi, ilk bombayı kim fırlattı..Ah be insanoğlu Serendip senin ilk mekanın..İlk acıyı orada toprak içti. Hüznün peygamberiydi O nasıl ki cennetten şu fenaya düştü; düşmesi ile yüreğine ateş, gönlüne ayrılık, gözüne de yaş düştü…İnsanlığın babasıydı, her ismin bilgisiydi onda olan.. Öyle isimler koydu ki yeryüzü onunla bu isimleri tanıdı yaşadı..Hasret, özlem, acı, keder, ayrılık, kin,nefret, katil,katleden, ölen ölü, ölüm…
Ne zordu bunlara ad vermek? Dayanır mıydı yüreği, dayanır mıydı Havva’sının ciğeri? İlk onun içi acıdı, ilk onun kanadı, ne de olsa anaydı.. Kabil; Adem’in yasak meyveye uzanan eliydi, günahtı, haramdı, yasaklıydı ,cezalıydı, yanlıştı..Of ki of bilseydi bir bilseydi yaşanacakları doğdukları güne bayram eder miydi.hiç Havva. Göğsünü açıp ak sütü ile besler miydi Kabil’i, evlat diye sineye basarken cennet toprağı kokulularını; bir bileydi insanlığın karanlık yüzünün temsilcisi olacağını evlat diye acaba ak sinesine basar mıydı?
Evet ilk taşı o attı kardeşinin başına ve ölümle kanla tanıştı dünya… İlk taze ölüyü yuttu topraklar, ilk cinayetin üstü örtüldü..O gün bu gün sonu geldi mi peki, yaşanan acılar ibret ders oldu mu? “HAYIR” Derler ki anlatanlar; Kabil’in soyu yeryüzünde bozgunluk çıkaran, cinayetler işleyen, kire bulanmışların ve ağlatanların atası oldu. Habil’in soyu ise ezilen, zulme uğrayanların, ağlayanların soyu…
Yaşım kırkların ortasında artık..Pek çok acıya şahitlik ettim ben de yaşım gereği. Katliamlara, toplu ölümlere, soykırımlara; görmediğimizi okuduk, izledik dünya artık bir mahalle… Nerede ne varsa maalesef ki görür, duyar olduk. Ağladık insanlığın geldiği noktaya; çoğu zaman bu noktaya getirenlere yakıştıracak sıfat bulmakta zorlandık…Canavar dedik, ejderha dedik, vampir dedik, hayvan demeye dilimiz varmadı …Çünkü işlenen vahşet, insanın insana yaptığı zulüm bir hayvanı bile dehşete düşürecek boyuttaydı.yeryüzündeki en vahşi canlıydı Adem oğlu.
İlk tanıdığım,benimsediğim tanım “tek dişi kalmış canavar” dı büyük şair Mehmet Akif’in dediği gibi..En uygar ülkelerdi her gün yüzlerini kanla yıkarken.. …İçimizden biri daha bir isim koydu bunlara “EJDERHA” dedi..Ah be Cömert! (Cömert YILMAZ) ben mi daha iyi anlatabilirim bu vahşeti, yoksa sen mi? Yoksa ikimiz mi? Öyle bir anlatmışsın ki geçemedim. Sensiz eksik yarım kalacaktı; zulmedende zulme uğrayanda ancak senin kaleminin desteği ile en iyi anlatılabilecekti. Demişsin ya;
çocuk kalmayı özledik
güneşimizin gözünü oyanların
ışığımıza göz koyanların
bakışlarını, sapanımızla avlamak için
sığınıp ulu yara/kudretinden güç alarak...
Ne güçlüydük değil mi? Elimizde sapanımız, taşlarımız; dünyaya kafa tutardık, yedi başlı devleri ejderhaları pes ettirirdik, zulmün önüne dikilmiş yıkılmaz kayalardık, geçit vermez sarp dağlardık. Ne karaydı gözlerimiz Filistin gibi..Pes etmezdik, yenilmezdik… Keşke hep çocuk kalsaydık işte o zaman hiç öğrenemezdik tüfek icat olduktan sonra mertliğin bozulduğunu, Serendipten yeryüzüne yayılan Adem evlatlarının bir zaman sonra ne namert olduğunu..Ve namert elinde zar ağlayan mert yürekli insanlar bulunduğunu… Olmadı; istesek de, istemezsek de şahit tutulduk, büyüdük. Büyüdükçe yepyeni zulümlere tanık olduk… Dilerim evlatlarımız artık zulme tanık olmazlar
Hiroşima...
ilikleri dondu cümle alemin, yer kürenin çatlayan damarıydı Hiroşima
elinin değdiği yerden kan sıçratıyordu ejderha başlı demokrasi(!)
felaketlerle sonuçlanan katliamların ucuna yenisi ekleniyordu
gizli-saklı tutuldu vahşeti ‘’küçük’’ bir ‘’çocuk’’ denildi adına
günahını masum göstermekti gayesi, ayıbı ayıpla besledi deyyus
Fukuoka’ya düşen ‘’şişman adam’’ ın marifeti ile...
felç oldu dizleri tarihin, sızladı kemikleri, erirken ilikleri günden güne
mevsimler yas içinde, gül bitmeyen topraklara ağladı zaman...
Evet, sevgili Cömert’in dediği gibi Hiroşima’ya şahit olduk.. Belki de pek çoğumuz “little boy” adlı o insanlık ayıbı dünyaya düştüğünde şu günahla dolu dünyaya henüz gelmemiştik. Ama biz Hiroşima’nın gül bitmeyen topraklarına ve onun mevsimlerinin yas tutmasına beraberce şahit olduk.
Küçük Çocuk’un dünyanın o ana kadar gördüğü “en büyük şeydi” Şehre düşen bomba ilk anda 70.000 insanı buharlaştırdı. Japonya’nın en güzel kenti olarak bilinen Hiroşima’nın suları, toprağı ve insanları zehirlenmişti. İki ay içinde Küçük Çocuk’un gizli silahı olan radyasyon, ölü sayısını 135.000’e ulaştırdı. Bombardımanı takip eden beş yıl içinde radyasyon nedeniyle mutasyona uğrayan 60.000 kişi daha hayatını kaybetti. Küçük Çocuk’un sürprizleri bununla da bitmemişti, kentin üzerine haftalarca asit yağmuru yağdı ve Hiroşima’dan bütün hayat izleri silindi. Hiroşima’dan sadece 3 gün sonra, Küçük Çocuk’un çökerttiği Japonya’ya bir bomba daha atıldı. Bu seferki bombanın ismi “Şişman Çocuk”tu.
Hiroşima’daki senaryonun bir benzeri de Nagazaki’de yaşandı. İki kentte ölenlerin sayısı 500.000’i aştı. 1998 yılında, Küçük Çocuk’u Hiroşima üzerine bırakan Paul Tibbets, insanlığa yaptığı hizmetler nedeniyle liyakat madalyası aldı.
Ne hizmet ama, annesinin karnında doğmadan ölenler, umutlarını mezara gömenler, elindeki şekerin tadına bile bakamadan ölümün soğuk yüzünün yaladığı çocuklar..Yarabbi ne sabırlısın sen! Evet, Amerika büyük bir zafer (!) kazanmıştı. Bu zaferin insanlığa sağladığı faydayı bana hiç sormayın ne görene rastladım, ne bileni tanıdım, ne de duyanı gördüm..Bildiğim tek şey iblisin evlatları yine birbirini alkışladı.
Dünya yüzünde zulüm bununla bitti mi, iblisin oğulları kana doydu mu ne gezer şiirden devam edelim dilerseniz;
Halepçe…
kıyamet gününe değildi dağların ağlayışı
ömrüne zehir yağdırılan bir halkın yıkılışınaydı
utandı turnalar, ölüme atılan zılgıtlar yükselirken gökyüzüne
sarardı insanlığın yüz akı, çoluk-çocuk katledilirken...
vicdanını kenef çukuruna attı ömür kemiren mahluk
mahcup oldu toprak, öfkesini kusarak suratına
kendisini ilahlaştıran celladın emriyle karardı
yıldızların, su ile öpüştüğü yer…
5000 kişi öldü, 7000 kişi yaralandı. Ne için? Yine sormayın, onlar ölürken, yaralanırken kim ne kazandı? Ölüm fermanını imzalayanlar bir gün hayatlarının yağlı urgan ucunda biteceğini bilebilirler miydi? O gün gökten rahmet değil, ölüm yağdı. İran-Irak savaşı devam ederken Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Halepçe’deki ayaklanmayı bastırmak ve İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için, Ali Hasan al-Majid al-Tikriti, medyada bilinen adı ile ‘Kimyasal Ali’ye gaz bombaları kullanılmasını emretti. Sessiz bir tanığı vardı katliamın bir resimdi bu. Bu resimde görülen baba sarıldığı bebeğini korumaya çalışırken ölüyor; ölürken bile ağırlığını ona vermemek adına dirseğini merdivene dayamış bir şekilde yatmaktadır. O gün mart ayı mevsim baharken ağaçlar sonbaharmış gibi yapraklarını döktü. O gün mevsimler ağladı. O gün keklikler öldü,bahçelerde güller soldu.Bebekler annelerinin kollarında öldü kusmaktan nefessiz kalan ihtiyarların ciğerleri aktı ağızlarından, peki kim neyi kazandı..Bu iğrenç zulmün insanlığa uygulanan bu soykırımın kazancını kim kendine pay edindi…Elbetteki iblisin oğulları…
Felluce...
önce duyguları talan edildi, sonra coğrafyaları yağmalandı
medeniyet satan nutuklar atmaktı alçaklaşan sesin işi-gücü
beraberinde getirdiği cephaneleri gülerek gösterdi dünyaya
yaratana kalkan avuçların içinde vurdular, dilin ucundaki duayı
başlarına yıkıp kutsal mabedi, sere-serpe bıraktılar kanlar içinde
kılı kımıldamayan namussuzların eline mi emanet edilmişti barış
ki; kurşuna dizilen halkların hesabını sormaktan aciz ve çaresizdiler...
seyre daldı ne güzel(!) cümbüşün tellerine vuran eller
hiçbir şey olmamış gibi dönmeye devam etti devran
erliğinden dönen puşt ile birlikte...
2004 yılında Amerikan askerlerinin Felluce baskını. 6 gün süren bu askeri operasyona 10 bin Amerikan askeri katılmıştı. 6 bin Iraklı sivil öldürülmüştü. İsrail kılavuzluğunda katliam yapan ABD’li katillerin Felluce’de gerçekleştirdikleri savaş suçlarından bazıları şöyle sıralanıyor: "ABD ordusu, Felluce halkına karşı zehirli gazlar ve kimyasal silahlar kullandı. Çoğu savunmasız çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 6 bin sivil öldürüldü. Ölenlerin pek çoğu toplu mezarlara gömüldü. Bazı cesetler de sokaklarda çürümeye terk edildi. İşgalciler çok sayıda kadına da tecavüz ettiler… Evet devrin gazete manşetlerinden bir derlemeydi bu başlıklar sadece. Yaşananlara tanık olanların ifadelerine hiç girmiyorum sizleri daha fazla üzmemek adına.
Gazze...
kıyama dururken yığıldı, yüzükoyun yere kapaklanarak alnı
ayetlerini içiyordu kitabın, kitapsızların nefretine hedef olurken
umarsız gözlerin önünde parçalanan bedenler de ne ki onun için
imanına uzatılan dil, inancına sıkılan mermiydi ağrına giden...
ya HU di’ye yumruklarını sıktı kundaktaki bebek
büyüyünce dişlerinin arasında öğütecekti var gücüyle
zulme ayna tutanları da, aynada zulmü süsleyenleri de...
Gazze`yi 7 Kasım 1917 günü işgal etti İngilizler. İngilizler Gazze`ye girerler ve “topraksız millet` dedikleri Yahudilere, “milletsiz toprak” olan Filistin`de bir “yurt” verileceğini ilan ederler.Neden milletsiz derseniz Celal paşa Müslüman –Araplara kan kusturup ileri gelenlerini astırıp geri kalanı Suriye’ye sürmüştür bu toprakları İsraile hazır hale getirmiştir.Hatta İsrail`deki Hayfa Üniversitesi öğretim üyelerinden Ilan Pape,bu konu ile ilgili ilginç bir noktaya dikkatimizi çekiyor. Nedense, diyor, Müslüman Araplara kan kusturan Cemal Paşa, Siyonist yerleşimcilere daha iyiliksever davranıyordu. Yoksa diyor, Pape, bunun sebebi, Cemal Paşa`nın eşinin Yahudiliği olmasın! O gün bu gündür paşalarımız neyin nesi ise Yahudilerle sık sık akraba olmuşlardır.
Siyonist lider Theodor Herzl, Padişahın istemesi halinde sahip oldukları ekonomik bilgi, sermaye ve siyasi birikimlerini Osmanlı Devleti nin gelişmesi, Uluslararası alanda rahatlaması ve güçlenmesi için kullanabileceklerini söyledi. Bütün bunların karşılığında fazla bir şey istemiyorlardı! Sadece Filistin de yurt edinebilmeleri için küçük bir miktar arazi satılması ve yarı bağımsız aristokratik bir Cumhuriyet kurulmasına izin verilmesi isteniyordu. Bunun karşılığında ise önce sayılan desteklerin yanı sıra Osmanlı Devleti nin bütün dış borçlarını ödemeyi ve 5 milyon altın vermeyi teklif ediyorlardı.
Theodor Herzl in ısrarlı talepleri ve destek vaatlerini arttırması üzerine Sultan II. Abdülhamit, şu tarihi cevabı verir: "Ben bir karış toprak dahi satmam, çünkü bu vatan bana değil milletime aittir. Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler size bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan para ile satılamaz… derhal burayı terk edin. Defolun!"
Sultan Abdülhamit, hiçbir şekilde Filistin’i pazarlık konusu yapmadı. Bundan sonra II. Abdülhamit, Filistin in tamamını "arazı-i şahane" yani padişahın şahsi arazisi ilan etti. Filistin de Yahudilere her türlü toprak satışını yasakladı. Kafkasya ve Balkanlardan bazı Müslüman aileleri Filistin e yerleştirdi. Bizzat şahsına bağlı bir orduyu Filistin de görevlendirdi. Filistin deki il ve ilçelere dürüst ve güvenilir mülki amirler görevlendirdi.
Sultan II. Abdülhamit Han Devletin başında olduğu sürece Filistin de yurt edinmeyeceklerini anlayan Siyonistler, en son planlarını uygulamaya koydular. II. Abdülhamit i tahttan indirecekler veya Osmanlı’nın yıkılmasını hızlandıracaklar. Bunun için Jön Türklerle temas kurarak onları desteklemeye başladılar. II. Abdülhamit in tahttan indirilmesinden sonra, İttihad ve Terakki Cemiyeti yönetimi bütün azınlıkların arazi satın alabileceğine dair kanun çıkarttı. Yahudiler Filistin de çok büyük araziler satın aldılar. Padişah ın "arazi-i şahane" ilan ettiği topraklar, yok pahasına Yahudilere satıldı.
1917 de İngilizler Kudüs ü ve diğer Filistin şehirlerini işgal ettiler. Bu arada Yahudiler, hemen bir "Siyon Ordusu" kurdular. Kudüs e giren İngiliz kuvvetleri, beraberlerinde Siyon ordusunu da Kudüs e soktular. Takip eden yıllarda Filistin’e Yahudi göçü teşvik edildi ve Yahudilerin toprak sahibi olmaları sağlandı.
Arthur Koestler`in dediği gibi, `Bir millet, ikinci millete, üçüncü milletin toprağını veriyordu.` Dünya tarihinde eşi görülmemiş garip bir mantıkla kurulmuş bu haksız devletin bedelini ne yazık ki Filistinliler ödemeye mahkûm edilmişti. Bu olaydan sonra..Cemal Paşa mı ne oldu? O, görevini fazlasıyla yapmış olmanın huzur ve rahatlığı içinde İstanbul`a dönüyor ve Bahriye Nezareti`ndeki makam koltuğuna oturuyordu. Geride tam bir harabe bırakan o değildi sanki. Ekim Devrimi`nde Çar`ın kasalarında gizli anlaşmaları bulan Bolşevikler, Cemal Paşa`nın Müttefiklerle bazı yazışmalarını deşifre edince Mersinli Cemal Paşa bu bilgileri doğrudan Emir Faysal`a göndermiş, onu nasıl bir oyuna düştükleri konusunda uyararak Osmanlı ile savaşmak yerine ayrı bir barış antlaşması imzalamaya çağırmıştı.
Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!
Diriler koşmadı imdadına, sen bari yetiş...
Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş!
Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın
Olacak mıydı feda hırsına üç kaltabanın?
Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...
Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî!
Mehmet Akif ne güzel de anlatmıştır bizleri felaketten felakete sürükleyen o paşaların yaptıklarını (Enver-Talat ve Cemal paşalar) Ne var ki artık çok geçti. Filistin ve Suriye, Mehmetçiğin döktüğü onca kana rağmen elden çıkmıştı. (Gazze`nin etrafında dev bir mezarlık bıraktık diyordu Falih Rıfkı.) Şimdi Anadolu`yu kurtarma telaşı bastırmıştı. Astığı astık kestiği kestik paşamız yalnız Filistin ve Suriye`yi değil, İngilizler gelmeden ana vatanı da terk edecekti. o gün bu gündür Gazze ağlar, İslam dünyası ise Gazze’ye ağlar..ayrıntılarını sanırım 9 sayılık bir yazı dizisiyle daha önce yazdığımdan bu konuya daha fazla girmeyeceğim.
Srebrenica Soykırımı
Ve yakın tarihten bir örnek daha Srebrenica Soykırımı… Bosna Savaşı, Bosna-Hersek’te 6 Nisan 1992 tarihinden 14 Eylül 1995 tarihine kadar sürmüş olan bir savaştır. Üç yıldan fazla süren bu savaş sırasında Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre 312.000 kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon kadar insan da yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Yakın tarihin en karanlık sayfalarından biri olan bu savaş sırasında ölenlerin 200.000 kadarı Boşnak halkına ait olup bu halk dünyanın gözleri önünde sistematik bir soykırıma tabi tutulmuştur.Alman yazar Alexandra Cavelius’un kaleminden "Leyla" adlı Bosnalı-Müslüman kızın yaşadıklarına kulak vermeniz anlamaya yeter mi bilmiyorum ben okurken insan kelimesini kusarak okudum.
Hocalı;
Hocalı’da gerçekleştirilen katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kanunları dâhilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Ermeniler silahlandırılırken Türklerin silahları toplanmıştır. Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azerilere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır.
10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. İşlenen vahşeti, tecavüzleri yapılan katliamları anlatmaya lüzum var mı sanırım hepiniz tahmin ediyorsunuz…
Cezayir 1830’dan 1962’ye kadar yani toplam 132 yıl süreyle Fransa’nın işgalinde kaldı. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaşları verdi. En şiddetli savaş ise 1954–1962 arasında gerçekleştirilen büyük bağımsızlık savaşıdır. Bu süre içinde Fransız işgalciler 1,5 (bir buçuk) milyon Cezayirliyi hunharca şehit etmişlerdir. Fakat Fransa’nın Afrika’da gerçekleştirdiği tek katliam Cezayir katliamı değildir. Fransa hemen hemen girdiği tüm Afrika ülkelerinde benzer katliamlar gerçekleştirmiştir. Öldürülenlerin sayısı belki farklıdır ama hepsinde de aynı vahşet ruhunun etkin olduğunu görüyoruz
Şöyle bir hafızalarımızı zorladıktan sonra gelelim sonuca; ölümler, kan ve gözyaşı ile yıkanmış bir coğrafya...Birkaç farklı örnek dışında, genellikle İslam ülkelerine, Müslümanlara yönelik haçlı seferleri.. Üstelik bu katliamlar Ortaçağ’ın karanlık zihniyetiyle değil 20. yüzyılda insan hakları, uluslararası hukuk gibi kavramların bütün dünya kamuoyunun gündemine girdiği dönemlerde yaşanmıştır.
Cömert YILMAZ arkadaşımızın şiirinde de dediği gibi “ejderha” bir türlü kana doymamıştır. Ortadoğu’da bebeler yaşamadan ölür, anaların gözyaşı eksilmez, aksakallı dedeler kurtuluşa dua ile kanlı yaşlar dökerler, gençler ise her an şahadete hazırdır. Analar acıya doğurur çocuklarını; yokluğa, açlığa, insanın merhametsizliğine, isyana… Peki ya çare; çare işte birlik olmakta büyük Türk- İslam birliği belki de… Bir de asla ve asla atlanılmaması gereken husus ekonomik ambargo… Varsın çamaşırlarımız “…el”le yıkanmasın ve daha temiz olmasın. Ben vicdanlarımıza bindireceğimiz kirdense; elbiselerimizin lekesi daha efdaldir diyorum.SAYGILARIMLA
Perihan Tunçok Kılıç
Esmize 24.8.2011
İzmir
yazımı güne getiren seçki kuruluna tarihin tekerrür olduğunu bilen herkese ve yaşananların ışığında uyanık olma çabasında bana destek olan tüm okuyanlarıma, Sevgili Cömert’e ki yazımın çıkış noktası o muazzam şiiridir, hepinize sonsuz teşekkürler saygılar sunarım
YORUMLAR
Esmize - Perihan Kılıç
sen,efe suretinle yine karşımdasın sızım
ayaklarında kardeşinin naylon terlikleri,
boynunda bomboş emzikleri,
içim sızlıyor,
senden çok,elimi yakan susamlı ekmekten utanıyorum.
fare kemirtisi değil sızım,sıcak ve susamlı ekmek.!
en ç o k ondan u t a n ı y o r u m.
sahi sen savaş nedir bilir misin.?
gülme,
sümük savaşı değil bunlar
savaşlar diyorum.
adını abine isim yapmadığınız savaşlar.
sen savaştan ne anlarsın ki sızı..m.
eline bir mermi verseler mama sanıp yalarsın,
top verseler oyalanırsın,
"Barış" deseler abini ararsın
diyelim ki dayanamadılar,eline bir bomba verdiler,
parçalanırsın be sızım.
Barış,o soğuk gecelerde senin üstünü örtmedi mi sızı..m!
ona nasıl topla deriz senin terliklerinle emziklerini ah..be sızım.
büyü(t)mek ne zor...
taş adamlara taş dikip çorba parası biriktirmek
ne kolay biri dürtünce irkilebilmek,
ne zor seni görünce dirilebilmek.
ülkeleri yok etmek sızım
sizin emziklerinizi gömebilmek ne kolay.
___ ya insalığı unutabilmak...o da mı kolay ___
YORUM YOK, HEDİYEM OLSUN PERİM.
Esmize - Perihan Kılıç
Bu emek nasıl görmezden gelinebilir ki...
İyi ki bizimlesin... Yazdığın her yazı usumda kaızlı...
Ama en çok gezi yazılarını beğeniyorum senin...Bilgine...
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Mehtap ALTAN
ıhlara vadisi bekleyeceğim büyük bir heyecanla ile...
minik arkdaşıma selam söyle olur mu:)
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
''Sömürgecilerin varisi diktatörler birer birer dökülüyor''
Ortadoğu'da ve Uzak Asya'da bütün kanlı diktatörlüklerin arkasında hep ABD ve işbirlikçileri olmuştur.Büyük ortadoğu projesi Ortadoğu'nun ve Kuzey Afrika'nın egemenler tarafından yeniden düzenlenmesi girşimidir.Ama dün Küba' da Vietnam'da, Kamboçya' da kaybeden Amerika bugün de Ortadoğu'da boğulacaktır.Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı vardır. kuveyt'in kaderini Kuveytliler Libya'nın kaderini de libyalılar belirlemelidir.Demokrasi budur.Amerika'nın götürdüğü demokrasi değildir.Kaddafi bir diktatörü devirerek iktidara gelmiştir. ülkesinde kan dökmeden bu devrimi yapmıştır. Arapların ve Müslümanların birlikte hareket etmesini ve emperyalizme karşı birlikte mücadele edilmesini savunmuştur. Libyadaki bütün petrol şirketlerini (çok uluslu) devletleştirmiştir. Türkiye, Kıbrıs'a çıkartma yaptıgında ABD ambargo uygulamış bu ambrogoyu delen ve yanımızda olan tek ülke Libya ve lideri Kaddfi olmuştur. Yıllardan beri Libya'daki bütün inşaat (altyapı üst yapı) Türk şirketlerine verilmiştir. Ama günümüzde bir sene evvel Kaddafi'den ödül alan bu hükümet bu gün ABD nin yanında yer alıp muheliflere yardım ve destek vererek ihanet etmiştir. Bu gün ülkemizde böyle bir durum olsa komşularımız maddi olarak isyacılara destek verse nasıl karşılarsınız? sizin ülkenizin paylaşılması ve yeniden düzenlenmesi için İstanbul gibi bir şehirde toplantılar yapılsa (tıpkı Sevr' de oldugu gibi,) nasıl karşılarsınız? Emperyalislerle bir olarak ezilen mazlum ülkeleri savunulamaz,ancak onların piyonu olunur. Tek bir terörist ülke vardır o da ABD dir.0na tavır almayan hiç birşey yapmamış demektir.
Çözüm alternatifi olarak sunduğunuz Türk-islam birliği- ABD ve Fransa'yla mı sağlanacak, onların uçakları, füzeleri ve demokrasileriyle mi sağlanacak sayın yazar?
Bir yandan emperyalizme dem vurup bir yandan ezilen ülkelerin direnen liderlerine diktatörlük sıfatını yakıştırdığınız için bu çelişkiyi anlamlandıramadım.
Sevgiler, saygılar.
Esmize - Perihan Kılıç
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=75071
bu yazı dizisi 9 bölümlüktür sanırım bu bölüm öncesi ve sonrası ile sana cevap olacaktır sevgilerimle
Esmize - Perihan Kılıç
canım burayı da okursan Kaddafinin İslam ya da arap davasından çoktan vazgeçtiğini göreceksin sevgilerimle
Esmize - Perihan Kılıç
parça parça ama hoş gör
Emeğiniz ve başarınız kaçamaz gözden. Gerçekten zevkle oudum ve okudukça tartıştım içimde...Amacına ulaşmış bir yazıydı bence:) Tebrikler..Güne çok yakıştınız
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Perihan Hanım, çok emek verilmiş, etraflıca incelenerek yazılmış bir yazı. Emeğinizi kutluyorum.
Selam ve sevgimle.
Esmize - Perihan Kılıç
Hz. Ali efendimiz zamanında fitne almış başını gidiyor kardeş kardeşi öldürüyor.Hz.Ali ya Halife bu hep böyle mi gidecek diye sorarlar.Hz. Ali efendimiz gözlerini kapar uyudu zannederler ve gözünü açar üç defa bağırarak Yüce Türk,Yüce Türk,Yüce Türk...Ahir zamanda islamın sancağı Türklerin elinde olcak müjdesini verir.Bediüzzaman Hz. Kürtlere İslama hizmet etmiş bu millete kılıç çekmek haramdır demiş.Bu söz aslında bugünü de kapsıyor.
Büyük Türkiye insanlığın son adası olacak Şeytaniler,Siyonistler ne kadar çabalarsa çabalasın.Düşman bilirde Allah-u Alem bizde biliriz.
Yüce Rabbim şeytanın şerrinden bizleri emin eylesin.
Ağlıyor Müslüman Coğrafyası
Titretmek durumunda yüregi bu manzara
Isik dogan sabahlar dogar oldu kapkara
AKMESCIT'ten KESMIR'e, SOMALI'den MOSTAR'a
Afâka yükselmekte mazlûmlarin sadâsi;
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Tâ Garp'ta bir müslüman çekiyor ise aci
Tâ Sark'in ücrasinda sezilmeli bu sanci!...
Kâmil iman saymak zor tevhîdsiz bir inanci..
Olmuyor, olamiyor bu "Tevhîd" in ihyâsi
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
İslamı diriltmemek haçlıların muradı.
Onun için hilalin kırık kolu, kanadı!
Kendi yurdunda mahsun olmaktır bunun adı
Hep zindan ediliyor müslamana sılası,
Ağlıyor baştan başa Müslüman Coğrafyası..
Hiç dalmadan derine, hiç gitmeden uzaga
Bakinız şu Bosna'ya, bakınız Karabağ'a!..
Medeniyim diyorsa yazik olsun bu çaga!..
Medeniyet çaginin vahset midir icrâsi?..
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Oturur oturanlar makaminda, tahtinda
Nedir bu teslimiyet bu bölgenin bahtinda!..
"Ortadogu", Salib'in kusatmasi altinda!..
Bu hangi ihanetin ve gafletin belâsi?
"Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Cezayir çöllerinde karartildi bir safak
Nil boyunca iç zulüm hükmünü sürmekte bak!..
Güdümlü iradeler Hakk'tan ve halktan uzak
Kendini de kaybetmis kaybedenler ihlasi..
Agliyor bastan basa müslüman cografyasi!..
Bakiniz "süper güçler", "süper suçlar" ediyor!..
Ettikleri yanina kâr kalarak gidiyor!..
Su "Birlesmis Milletler", acep buna ne diyor?..
"Birlesmis Haçlilar"dir bunun uygun mânâsi
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Filistin ayibini örter mi bir parmak bağ!..
Özerçlik ne? Bir vatan edilmiş gasp ve ihlal!..
Telaviv'le beraber Washington'un bu vebâl
Âdetâ kutlaniyor Yahudi'nin gazâsi..
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Petrölün kokusuna bina edildi bilgi
Sömürünün kendiydi gösterdikleri ilgi
Ümmeti cetvel ile böldüler çizgi çizgi..
Bati emellerinin böyleydi iktizâsi
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi..
Dünyaya yön verirdi İstanbul, hey Istanbul!..
O Istanbul ruhunda simdi gel de insan bul!..
"Yücelik" elden gitti, "cücelik" oldu makbul!..
Artik turist ugragi Osmanli'nin mirasi!..
Agliyor bastan basa müslüman cografyasi!..
POLATOGLU; baslasin meşveret, istişâre
Islâm'in cihansümûl ölçüsündeyken çâre
Kokuşmuş sistemlerle olunuyor avâre
Görmüyorlar maddeci görüsteki iflasi..
Agliyor bastan basa Müslüman Cografyasi!..
Ozan Yusuf Polatoğlu
Esmize - Perihan Kılıç
Ortadoğu yanıyor buram buram bir ateş düşmüş ki bu coğrafyaya, asi bir rüzgar sürekli alevleri kontrol edilemez hale getiriyor..Hangi rüzgar mı; İngiliz yeli,Fransız Kasırgası, Amerikan hortumu, İsrail lodosu..
Merhaba güzel yürekli, gerçekleri dünya gözüyle gören her olumsuzluklarda gücünün yettiğince haykıran, elimden ne gelebilirki demeyip dünyanın canını yakan azgın firavunlarına baş kaldıran sesin gitmiştir semaya ; " hani feryat eden o körpecik masum çocukların sesinin gittiği gibi yedi kat semaya. "Allâh azle celle celâlühü" evmez acele de etmez, fakat kimsenin yaptıklarınıda yanına kar koymaz intikamını; "El kahhar ismiyle , kahrederek alır. Azgın Firavunu arkasındaki askerleri ile birlikte suda boğup tekrar suyun dışına secde eder halde ibretlik için attığı gibi. Nemrudun tacını tahtını başına yıktığı gibi helak etmesi yakındır.
İnşallah onlarda firavunun akıbetine uğrarlar, ve uğramalarıda yakındır. Onca masum çocukların kanları Allâhu alem yerde bırakırmı ? O masumların feryatları yedi kat semada asılı bekliyor.
Olaylara birde başka yüzünden bakalım; Yer yüzünde hırıstiyanlar ,yahudiler, ermeniler, kapışır gibi görünselerde onlar birbirlerini tutarlar desteklerle müslümanlara karşı, hatta bir birlerinin katliyamlarının bile savunucusu oluverirler, her kötülüklerini ört bas ederler. Birde müslümanlara bakalım hepsi ayrı telden çalarlar. Yani bize değmeyen yılan bin yıl yaşasın der gibi vede deriz, birbirimizi desteklemek şöyle dursun, birbirimize düşüp gözümüzü oyuyoruz. Elin hırıstiyanı yahudisi ermeniside gelip güçü tükenip kesilenin başına biniyor. Biz Müslümanlar beraber olup onlara karşı birlik olmadıkça da bu böyle sürüp gider... Bir ülkenin içine nifah tohumu etip, fesatlık çıkartıp birbirlerine düşürüp ondan sonrada müslüman müslümana kin kusarken, ülke harap olurken, kurtarma adına gelip insanın yurduna ülkesine konarlar! İşte buda firavunun tuzaklarından .
Çok akıllı olmalıyız.. Ecnebilerin oyunlarına düşmemeliyiz onları dost edinmemeliyiz. "YÜCELER YÜCESİ KURANDA UYARIYOR "
Fakat bizlerde ne hikmetse yabancı hayranlığı önde gidiyor.
Müslümanların kainat rehberi açık açık uyarıyor.
KUR’AN-I KERİM' DE GEÇEN , ayet bak ne diyor...
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.” (Maide,51)
Yüreğine emeğine sağlık hassas kalpli , güzel yürekli bilge şairem ... Keşke bunlar olmasada bizlerde birşeyler yazmasak desemde olanlar oluyor... Sevgiler Selamlar Allaha emanet ol...
Esmize - Perihan Kılıç
Bu önemli çaba için öncelikle Sevgili Hocam'ı tebrik ediyorum... O her zaman bu tür çalışmaları en güzel yapanlardan oldu.
Çok gevezelik etmeyeceği hocam. Kendimce sadece nirengi noktalarında gezineceğim. Ortadoğunun reçetesi, yine kendinden olmadıkça asla kurtuluşu göremez, bunu başarmak zorunda, "Taşıma suyla değirmen dönmüyor" Bunun için yapacağı ilk iş, hiçbir şeyin hatırı yoksa kendi dini olan İslam'ın hatırına puta tapıcılıktan bütün bölgede vaz geçmeliler. Yani kişiye endeksli dini anlayıştan sıyrılmalılar. Dinleri değil, ama, dindarlık anlayışı bu bölgede süratle değişmeldir. Bunun zamanı gelmiştir. Artık Kur'an tulumlarıyla üfürmek devri geçti, bunu anlamalılar. Kur'an'ı gereğince anlamak durumundalar. Anladıklarında bütün putların devrildiğini görecekler...Bu insanı sürüye dönüştüren ve kör eden bir çıkmazdır...Bununla birlik ahlak anlayışımızda refüze edilmelidir. Bu terbiye sistemi ve ahlak anlayışı cemiyetimizin önünü tıkadı asırlarca. Elli yaşında ki oğulun izinsiz duvara çivi çakamama anlayışı terkedilmelidir. Din terakkiye manidir diyenlerin yüzüne ancak böyle kül serpebilirsiniz...
Tarihi, özellikle yeniden okumak ve doğru anlamak durumundayız. Belli ki, düğüm hep dönüp dolaşıp bazı kesimlerce Abdulhamit'e getiriliyor. Bu tefsir doğru değil. Üç paşayı suçlamak yerine, Abdulhamit'in. Telis çuvalıyla, demir yığını taşıdığını unutmamalıyız..Çuval patlamıştır ! Bu o demde engellenebilir bişey değildi. Osmanlı ölecekti, ölmüştür... Belki biraz daha geciktirmiş olurdunuz ama, çözemezdiniz..Kimle çözeceksiniz ? Üçyüz yıl çözüm için emek verildiğini unutmamalıyız. Bir şeyin değerli olması, onun her zamn bahalıya satılması anlamına gelmez...
Bugün güzelim boğazı süsleyen paşa konaklarını unutmadan, sahi bugünkü paşaların kaçının konağı var, merak ettim ?
Kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletini iyi anlamamız gerekiyor. Bölgede her şeye rağmen ön almış olmasını başka türlü anlayamazsınız. Hem lanet okuyup, hemde en iyi biziz şükür demenin mantığı yoktur. Yapılan büyük değişimlerden istifade ediyor olduğumuzu gerçekten görmeliyiz...
Bu bölgenin yapılanması kabilecilik üzerine olduğundan, keseden söylüyorum; dışarıdan idare edilmek zorundadır. Bu yapıların kendi çarkını döndürme şansı ve imkanı yoktur. Kuracağınız her yapı kukla olmak durumunda. Bunun iyi insan, kötü adma kavramlarıyla ilgisi yok. Zekayla da...Bütün çabaların yeni bir put edinmek ve efendi değiştirmekten öteye gitmeyeceğini görüp yaşıyacağız, ağzım kurusun !...
Adalet talebi güçlüden gelmedikçe bir anlam ifade etmez. Güçlüler zalim oldukça bu kanama devam edecektir. Yedi milyar insanı besleyen dünya, geneli itibariyle refah ve mutluluk adına hayli mesafe almıştır. Bunu küçümsemiyorum. Yalnız bu bölgedir ki, gerçeğe muhalif adi bir sarmalın içine düşmüştür...
İnanmıyorum...Sadece umudediyorum ki, böyle davranmak ta boynuma borç.
Şimdilik..Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 8/24/2011 9:55:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Esmize - Perihan Kılıç
hyazici58
Teşekkürler hocam...