- 1265 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
GÖĞSÜM ÇOK AĞRIYOR ASYA ŞİİR KRİTİK
Göğsüm Çok Ağrıyor Asya
Böyle ağlama kucağımda Asya
Döl tutmuyor uzun yeleli kısrakların
Gözyaşıyla sökülüyor nasırların
Hükmü kalmadı dağların
Heybetini kaybetti gururun
Kök salmış derinlerine
Büyümekte urun
Sanmam
Suçu yok gavurun!
Dağlar da senindi
Ovalar da senin
Asırlardır ellemedin,elletmedin
Dönüp kendi etini yedin
Gelip geçen emdi
Niçin ha niçin
Namustan saymadın göğüslerini
Yüzüne çarpılan dualarda
Kaybettin ellerini
Çırılçıplak kaldın işte
Herkes biliyor yerini
Böyle ağlama kucağımda Asya
Başkaları tararken siyah saçlarını
Gözün hep dışardayken üstelik
Cebimde yokken metelik
Dayama göğsüme alnını
Ciğerim delik deşik
Ben sana yapamam annelik
Şimdi anladım ki yar da olamam
Ben sana dayanamam
Işıkta önce sana doğar
Önce sana doğar karanlıkta
Bu nasıl şey
Hep kaldım aralıkta
Şimdi herkes bi taraf
Asya`nın yüreğine kurulmuş araf
Gerçekten daha beter rüya
Göğsüm çok ağrıyor Asya
Hepimizin yakından tanıdığı güzel insan gerçek bir dost olan Hayrettin Yazıcı’ nın bu güzel şiirini çok sevdim ve irdelemek istedim. …Açıkçası bu yazıyı elime alıp üzerinde çok düşündüm öyle büyük bir tarihi içeriyor ki, ta Serendip’ e kadar gitmem gerekir diye düşündüm.Asya deyince akla; insanlığın beşiği, pek çok uygarlığın doğuş noktası ile beraber, acılar, bir türlü dinmek bilmeyen sancılar, gözyaşı ve kan gelir..Hor kullanılmış bir coğrafya, yağmalanmış kaynaklar varlık içinde yokluklar..işte tüm bunları nasıl bir araya getirip harmanlarım,nasıl anlatırım, düzenlerim diye açıkçası korktum..Korkum “Göğsüm çok ağrıyor Asya” diyen yazı dostumuzun yazısının hakkını verememektendi..ve neresinden başlamam gerektiğine karar veremedim..Hala da vermiş değilim..Bismillah diyerek başlayayım bakalım parmaklarım neler yazacak inanın bu paragrafta çizdiğim ana hatlar dışında herhangi bir hikaye yok…Bakalım Hayrettin bey beni, beraberimde sizleri nerelere götürecek…
Böyle ağlama kucağımda Asya
Döl tutmuyor uzun yeleli kısrakların
Gözyaşıyla sökülüyor nasırların
Hükmü kalmadı dağların
Heybetini kaybetti gururun
Kök salmış derinlerine
Büyümekte urun
Sanmam
Suçu yok gâvurun!
Evet hayrettin bey bu güzel şiirde Asya kıtasını bir kadına benzetmiş..Kah kucağına alıp avutmuş,kah kızmış…Bazen tesellide yetersiz kalmış ve acizyetini dillendirmiş..Peki Hayrettin bey neden Asya’yı bir kadın olarak sembolize etmiş dersek; sanırım kadın doğurganlığın sembolü ve üretkendir..İşte ilk İnsanoğlu Adem peygamber de cennetten bu kıtaya düşmüş ve insanoğlu dünyaya bu kıtadan yayılmıştır.
Serendip, rivayetlere göre, Hindistan’ın doğu tarafında bulunan, Hindistan’ın en uzak adasıdır. Hz. Âdem’in (as) indirildiği bu yere Seylân adası da denir..
İşte ilk gözyaşı da bu topraklara Hz. Âdem’in gözlerinden dökülmüştür..O gün bu gün Asya’nın Serendip diye anılan bu kesiminde sorumlu hayata başlayan insanoğlu; kimi zaman ağlamış, kimi zaman gülmüştür..Adem’i ağlatan günahının boynunda asılı duran vebali, Havva’sından ayrılığı ile nedamet gözyaşlarıdır…
Kırk veya iki yüz sene ağladığı söylenir o hüznün babası Büyük Nebi’nin. Sonunda o büyük Nebi, beş şey ile ödüllendirilmişti:
1. Emre karşı gelmeyi itiraf etmek;
2. Pişmanlık duymak;
3. Nefsini kınayıp kötülemek;
4. Tövbeye teşebbüs etmek;
5. Rahmetten ümidini kesmemek.
İnsanlığın babası Âdem peygamber Serendip dağlarına döner ve şöyle seslenir:
“Ey Serendip! Sana veda zamanı ne zaman! Seni ne zaman yeni dostlarınla baş başa bırakacağım. Yetmez mi ıssız topraklarında gezindiğim. Yetmez mi pişmanlıklar diyarındaki serüvenim; bitmez mi bu gurbetim.” Sonra da vefa tüten kapıya, sevgilinin ocağına döner ve şöyle haykırır: “Ey Sevgili! Ne Senden uzak yaşamaya tahammülüm var ne de ay yüzüne bakmaya mecalim! İşte bu ikisi arasıdır benim hâl-i pür-melâlim.” Ve ardından, bir damla gözyaşı daha süzülür yanaklardan, ızdırabını bir kendisi bilir bir de Şah Damarından Daha Yakın Olan..Ve affedilir….
Havva’sına kavuşur çocukları olur, insanoğlu dünyaya yayılır… Adların bilgisi verilmiştir bu ulu Nebiye; evlatlarının adını koyar; acının, mutluluğun, rastladığı tüm varlıkların adını bir bir söyler belki de koyduğu en acı adlardandır ”cinayet, ölüm, kardeş katilliği” bunları da yaşar Âdem, bu isimleri de söyler acılı yüreği ile evlat acısını duyar…
Oğlu Kabil onun elmaya uzanan elidir..Ancak o suçunu bilmiş nefsini kötülemiş pişman olmuş tövbe etmiş ve affedilmeyi ummuştur…Kabil ise hep haklı olduğunu savunmuş,nefsine uymuş günahına pişmanlık göstermemiş ve affedilmeyi dilememiştir.Hırsı ile İblis’in tabiatı olan yönünü beslemiştir…İşte yeryüzüne Kabiller onun neslinden yayılmış…Asya’nın acılarının mimarı olmuşlar, akan gözyaşlarının kaynağını oluşturmuşlar o gün bu gündür Asya’da göz yaşı eksik olmayacaktı.…
…………………………………..
“Asya, asil kıta. Kıtaların şahı. Peygamberler yatağı, insanlığın Hz. Âdem a.s. ve Hz. Havva Annemiz şahsında dünyaya ilk ayak bastığı yer.
Kâbe’yi barındıran kutlu Mekke ile Resul -i Ekrem s.a.v.’i misafir eden nurlu Medine’yi olanca şefkat ve sıcaklığıyla sarmalamış, herkeslerden kıskanan anne edasındaki Asya...
Cebrail a.s.’ ın kanat hışırtılarına, kâh bir tüy gibi hafif, kâh hışımla yere inişlerine aşina mübarek kıta.
Saadet Asrı’nı diğer kıtaları hasetten çatlatacak kadar yakından, nefesini tutarak büyük bir hayranlıkla temaşa etmiş ana kara.
Tamamını fethetmeye ömrü vefa etmeyen muhteşem sahabe topluluğunun neredeyse ayak basmadık yöresini bırakmadığı diyar.
Tevhit’in anavatanı. Museviliğin, Hıristiyanlığın ve İslâmiyet’in yeşerip boy attığı mekân” (alıntı).
…………………………………….
Tüm peygamberler bu topraklarda doğmuştu..İnanç, insanlık, ahlak, medeniyet buradan yayılmıştı…Bunun yanı sıra Kabil’in evlatlarınca da günah, bozgun,isyan ve kibir kıtaya yayılmıştı güzel yanında çirkin, varlığın yanında yokluk tezatlar toprağı oldu her zaman Asya..bazen öyle ihtişama kavuştu ki Asya’nın evlatları Yeryüzünün hakimi kıldı kendini..Uyarıldı İkaz edildi doğruyu öğreten peygamberler geldi..İsyandan vazgeçmedi Kabil’in torunları kardeş kanını içmeye devam etti,sapkınlığa düştü, azdı … “Şezum (Sodom) ve Omore (Gomore)” de gazaba uğradı, ateşle sınandı. Taşa döndürüldü…
İnsanlığın beşiği olması yanında Asya zengin madenlere verimli ovalara sahiptir pek çok medeniyete beşiklik etmiş,İpek yolu ,Baharat yolu bu topraklardan geçmekteydi..İlmin ışığı o devirlerde Asya dan doğardı, buluşlar, icatlar dünyaya hep bu topraklardan yayılmıştı..
Zirveleri bulutları delen dağları sömürgecilerce didiklendi..Uzun yeleli tayları döl tutmadı artık kısır bir döngüye girmişti Asya’nın kaderi..Bu cefakar eski dünya toprakları yeryüzünde bunca yürümüşlüğü ile nasır tutan ayaklarının acısı ve kendini sömürenlere verdiği izinle sonunda gururunu da kaybetti.
Burada “gâvur mu” suçluydu. Yoksa gâvura direnmeyi bilmeyen Asya’nın evlatları mı? Sorusuna cevap verebilmek için Gavurun kelime anlamını bilmek gerekir; ” Müslüman olmayan kimse, Hıristiyan.dinsiz kimse.merhametsiz, inatçı.”anlamlarını içerdiğini görürüz….
Asya kıtası genelinde Müslüman’lar % 25’lik bir orana sahiptirler. Yani her dört Asyalıdan birisi Müslüman’dır. Elbette bu, çok küçük bir rakamdır. Zira İslâm’ın doğduğu, ilk fetihlerinin başladığı topraklardaki insanların dörtte üçünün başka dinlere mensup olması, Müslüman’ların yeterince çalışmadığının, tebliğ ve irşat faaliyetlerindeki zafiyetlerinin göstergesi değil de nedir?
Yapılacak çok şey var İslâm ülkeleri ve Müslümanlar, öncelikle İslâm’ın yayılış tarihini büyük bir titizlikle inceleyip ortaya çıkartmak zorundadırlar. Geçmiş dönemlerde, hatta yakın zamanlara kadar İslâm devletlerine sahip Müslüman diyarlarda nasıl olmuş da gerilemiş; güç, hâkimiyet ve iktidar kaybetmişiz, mutlaka tespit edilmelidir. Gavuru suçlamadan önce Asya kendi hatasını gözden geçirip bu hatalarını telafi etmelidir.
İlk Portekizlilerin işgali ile böğrüne yerleşen ur, diğerlerinin katılımı ile büyüdü..
İsterseniz beraberce Asya’nın büyüyen bu uru sömürgenin tarihini beraberce hatırlayalım:
“Yayılmacı bir politika güden Avrupalılar, uzun süre kıyılarda kurdukları ticaret kolonilerinde yaşadıktan sonra zamanla iç bölgelere nüfuz etmeye başladılar. Portekizlileri 17. yüzyılın başlarında Hollandalılar izledi. Onlar da Cava ve Sumatra’ya yerleştiler. Portekizlilerden bir asır sonra Asya’ya gelen İngilizler, kısa zamanda kıtanın güneyinde güçlü sömürgeler edindiler ve burada en uzun süre kalan Avrupalılar da onlar oldu. Fransa ise biraz gecikmeyle kıtaya ve İngilizlerle çatışmaya girdi. Bu zulüm furyasındaki bir başka güç de İspanya oldu. Batı Avrupa devletleri Asya kıtasına denizden nüfuz ederken, Rusya karadan ilerlemeye başladı. Nihayet 19. yüzyıla gelindiğinde Rusya, İngiltere, Fransa ve Hollanda’nın Asya kıtasına iyice yerleşmiş ve bazı bölgeleri sömürge haline getirmiş oldukları görülür. İşte bu dönemde sömürgeciler karşısında direnen en büyük güç Müslümanlardı. Sömürgeciler hem bu direnişi kırmak, hem de sömürgelerini pekiştirmek için İslâmiyet’le mücadele ettikleri gibi, Hıristiyanlığı da yerleştirmeye çalıştılar. Çin ise Doğu Türkistan’ı işgal ederek Müslümanlara büyük darbe indirmiştir.”
Asya kıtası, 19. yüzyılın başlarından itibaren okyanus aşırı bir güç olan Amerika’nın ilgi alanına girmiştir. Bağımsızlık hareketlerinin artmasına, hatta başarılı olmuş gibi gözükmesine rağmen, 20. yüzyılda Asya, örtülü sömürgeciliğe( Barış götürülen Irak ve Afganistan’ı Taliban’dan kurtarma yalanları gibi…) sahne olmaktadır. Bu çağda da sömürgeciler, karşılarında İslâm’ı ve Müslümanları buldular..Nihayet 21 yüzyıl Irak’ın durumu ile İran üzerine tezgahlanan senaryolar hepimizin malumudur.
“Dağlar da senindi
Ovalar da senin
Asırlardır ellemedin, elletmedin
Gelip geçen emdi
Niçin ha niçin
Namustan saymadın memelerini
Yüzüne çarpılan dualarda
Kaybettin ellerini
Çırılçıplak kaldın işte
Herkes biliyor yerini”
Evet, Asya’nın mahremiyeti kalmadı, çırılçıplak kaldı.. Sömürgeci güçler uzaydan uydularla Asya’nın yüzlerce metre derinliklerinde en mahrem yerlerinde neler sakladığını öğrendi…
“
Gelip geçen emdi
Niçin ha niçin
Namustan saymadın memelerini
Yüzüne çarpılan dualarda
Kaybettin ellerini…
Asya Kadının memeleri; evlatlarını besleyecek, onlara ait olan tüm kaynakları artık namahrem ellere teslim edildi..Dualar edildi Asya’nın kurtuluşuna güneşin yani ilmin ondan doğduğu günlere tekrar kavuşmak adına ancak bu çabalar yetersiz kaldı..
“Dönüp kendi etini yedin” düşmana; ekmeğini elinden alana, karşı koyacağı yerde Asya, iç çekişmelere, mezhep kavgalarına sahne oldu. Kendi içine nifak sokanlara uydu..unuttu benliğini ihtişamını İslamiyet’i oralara Suud-i Arabistan’dan kıtanın geneline taşıyan Türk ve Müslümanların kendisine sunduğu güzellikleri koruyamadı
Orta Asya coğrafik konumu itibariyle Avrasya’nın büyük güçleri arasında bulunmaktadır. Orta Asya bölgesinde olup biten gelişmeler bu bölgeleri de etkileme gücüne sahiptir.
Orta Asya bölgesi, Sovyet döneminde devralınan altyapı sisteminden dolayı halen Rusya üzerinden dünyaya bağlıdır. Bahsedilen güçlere gelince, bunlardan birisi, 20. yüzyıla damga vuran Sovyetler Birliği’nin ardıl devleti Rusya Federasyonu, iki tanesi ise 21. yüzyılın muhtemel süper güçleri olarak değerlendirilen Çin ve Hindistan’dır.
Üstelik Afganistan operasyonu ve Irak işgaliyle bugün ABD’nin de bir tür komşu haline geldiği görüyoruz. Orta Asya’yı çevreleyen devletlerin dördü nükleer güçlerdir: Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan’dır.
Buna ek olarak bölgede çıkar algılayan diğer güçler arasında da AB, Türkiye, Japonya, Güney Kore bulunmaktadır. Sahip olduğu jeopolitik konumundan ve hammadde zenginliğinden dolayı, Orta Asya bölgesi büyük güçlerin rekabet ettikleri bir alana dönüşmüştür.
Türkiye’nin bölgede söz sahibi olmak istemesinin en büyük nedeni bu topraklara yakınlığı nedeniyle çıkan karmaşalardan ilk etkilenecek taraf olması, asırlar süren Türk hâkimiyeti sırasında kurulan dostluk bağları ve “Türkmenistan ülkelerinin (Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) durumu ile Türk devletleri ile olan kan bağıdır..bu bağlamda Türkiye Orta Asya’yı avutacak kollayacak acılarına merhem olacak anne konumundadır
Böyle ağlama kucağımda Asya
Başkaları tararken siyah saçlarını
Gözün hep dışarıdayken üstelik
Cebimde yokken metelik
Dayama göğsüme alnını
Ciğerim delik deşik
Ben sana yapamam annelik..
Anayurt, anavatan “Türkiye” olarak burada yazarımız, Asya’nın ağlayışlarına, hıçkırıklarına cevap veriyor…Öyle bir dönem ki bu dönem Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan Asya, artık saçını yaban ellere teslim etmiştir..Saç ömür ve namus kavramı ile beraber “saçı sakalı ele vermek “deyime dayandırılarak iktidar güç kaybı olarakta açıklanabilir .
Asya kalan ömrünü gavura teslim etmiş..Yokluklarla boğuşmaktadır yeryüzünün en fakir ülkeleri de bu sancılı coğrafyadadır..Göç çok fazladır; iş gücü göçü, beyin göçü...
Türkiye bu duruma üzülse de Özellikle Türkistan’ın acılarını yüreğinde hissetse de, imkânları onu korumaya kollamaya yetememekte, çaresizliği hissetmektedir. Türkiye yeterli ekonomik güce sahip değildir ..Bu coğrafya üzerinde etkin bir politika izleyememesinin en büyük nedeni budur..
“Şimdi anladım ki yar da olamam
Ben sana dayanamam”
Tüm bu ekonomik ve siyasi çıkmazlar Asya üzerinde gözü olan İhtiyar Avrupa ve şımarık Amerikanın varlığı ile Asya’nın süper güçleri olan Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan; Türkiye’nin bölge üzerindeki hâkimiyetini zorlaştırmakta, Türkiye ancak denge unsuru olarak çabalamaktadır. Ne Asya’ya asıl olarak Türkmenistan ülkelerine, yıllarca kader birliği yaptığı Arap ülkelerine, ne de din kardeşlerine gönlünün istediğince destek olabilmiş ne de acılarına sırtını dönebilmiştir..
Bu coğrafyanın sancıları Türkiye’nin de acısı olmuştur... Önümüzde Filistin ve Irak sorunu karşısında üzüntü duymayan hemen hemen Türküm diyen hiçbir fert bulunmamaktadır. Türkiye bu bağlamda Mart teskeresini kabul etmeyip Irak’a karşı savaşta en azından topraklarını ABD ye kullandırtmamış,İran üzerine kurulan senaryolara ortak olmamak adına BM tarihinde ilk kez İran’a uygulanması tasarlanan yaptırımları veto ederek şimdilik bunu engellemiştir..Aslında Asya’ya dair yapmak istediği çok şey vardır ama gücü şimdilik bu kadarına yetmektedir.
Buna karşılık ABD, İsrail’le beraber Türkiye’ye ders vermek amacıyla el altından PKK yı destekleyerek; İran’la yapılan zenginleştirilmiş uranyum takası anlaşmasına tepkisini göstermektedir..Ülkemiz Asya kaynaklı sorunlardan ötürü çok acılar duymuş özellikle İsrail ve ABD kaynaklı terörle ekonomik anlamda ve verdiği şehitlerle çok büyük acılar yaşamaya halen devam etmektedir
“Işıkta önce sana doğar
Önce sana doğar karanlıkta
Bu nasıl şey
Hep kaldım aralıkta
Şimdi herkes bir taraf
Asya`nın yüreğine kurulmuş Araf
Gerçekten daha beter rüya
Göğsüm çok ağrıyor Asya
Önce Araf sözcüğünün anlamına bakalım: 1. cennet ile cehen¬nem arasındaki yer. 2. sert, tepe. 3. adetler, usuller. Arafat, Mekke’nin yakınında bulunup hacıların arife gü¬nü durdukları yerdir. Bu duruş haccın rükünlerindendir.
Bir diğer anlamı ise dengedir bu denge iyi ile kötü arasında bulunması gereken dengedir.
Işığın ilk doğduğu topraklar aynı zamanda geceye ilk teslim olan topraklardır ..bu evrensel olay bile Asya’nın kaderi ile örtüşmektedir aydınlık en erken bu topraklarda yerini karanlığa karmaşaya savaşlara bırakmıştır.Şairimiz (Türkiye) kendi/adına bu duruma çok üzülmektedir.Çıkarlar ülkeler arası maddi ilişkiler, devletleri de artık bir süper güç etrafında toplanmaya itmiş, Asya ise bir başına kalmıştır.Tıpkı cennetle cehennem arasında kalır gibi, ya da doğru ile yanlışın dengesinin olmadığı bir karmaşanın bilinmezliğin içinde çırpınır gibi..
Tüm bu gerçekler karşısında şairimizin göğsü ağrımakta ızdırap duymaktadır.
Duygusal, aynı zamanda insan olmanın vicdani sorumluluğu ile yazılmış bu güzel şiirle Hayrettin beyi dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım..Bir kusurum olduysa Değerli dost kalemin hoşgörüsüne sığınıyorum…bizimle bu güzel şiiri paylaştığı ve Asya tarihine çok yüzeysel de olsa bir seyahat fırsatı tanıması adına kendi adıma ve okuyacak dostlarımız adına çok teşekkür ediyorum…
Bu güzel şiir için başta Hayrettin Yazıcı Bey olmak üzere okuyup zamanını ayıran tüm dostlara sevgiler saygılar
Perihan TUNÇOK KILIÇ
esmize
YORUMLAR
İki değerli kalem...
Biri yazmış bal tadında...Diğeri irdelemiş,
Perihan Hanımın yaptığı araştırmaların bizlere de ışığı uzanıyor
İlgiyle okudum çokta hoşuma gitti
Sevgilerim bu değerli sahsiyetlere
Esmize - Perihan Kılıç
Süreyya ŞİŞMANLAR
Değerli güzel dost;Sen borcunu fazlasıyla ödedin,Öyle bir Süreyya şiiri daha var mı...Okur okur dururum merak etme.Çok takdirlerimdesin can,çalışkanlığını dostluğunu samimiyetini seviyorum.
Şimdi herkes bi taraf
Asya`nın yüreğine kurulmuş araf
Gerçekten daha beter rüya
Göğsüm çok ağrıyor Asya
....................................
Şiiriniz için sizi kutluyorum Hayrettin bey ve bu güzel çalışma içinde Perihan hanımı kutluyorum...
Her iki dostumada sevgi ve selamlarımla...
Esmize - Perihan Kılıç
değerli hocam övgülerinize çok teşekkürler ama sanırım hakkımdan fazlası var şiir çok güzeldi hani bir söz var " söyleyene değil söyletene bak." orada ne demişsem siz söylettiniz bir yerde..sizde bir heyecan uyandırıp katkıda bulunmuşsam bu güzelliğe ne mutlu bana..Emeğe gelince şunu mutlaka söyleyeyim araştırıp ta yaptığım her çalışmanın birinci derece karlısı "BENİM" diye kabul ederim..hemen hemen her yazımda araştırma vardır o yüzden size harcanmış bir mesai diye değil benim de buradaki karımı düşünün..bir önceki şiirde de bakın oraya yazacaktım unuttum ŞEHRİYARI ilk sizden duyup tanıdım o yüzden sizinle yaptığım alışveriş hep beni kara yükseltmiştir..
O yüzden ben teşekkür ederim size öğrettikleriniz için ve öğrenme yolunda kapılar açtığınız için..
hyazici58
Aslında nicesi böyle filozof dervişler var dipte köşede bizi bekleyen...
Yani yerin altıda üstüde dolu, biz değilde kim eşeleyecek ?
Çok teşekkürelr hocam...Selam,saygı...
Şiirin ruh iklimine uygun, çok donanımlı olduğunu bildiğimiz değerli hocam Perihan Hanımefendiye, zaman ayırıp bu kapsamlı çalışmayı yaptığından dolayı, ben hasseten çok teşekkür ediyorum. Şiirde bir tür yol işaretleri olarak beliren görüşler, inanılmaz bir feraset ve bilgiyle ışıklandırılarak okuyucunun karşısına bir tablo güzelliğinde çıkartılmıştır. Şiir gölgede kalan ayakları üzerine yeniden dirilmiştir. Şiirle birlik elbette benimde heyecanımı inanılmaz artırmıştır.
Gerken her şey yerliyerince söylendiği için bana sükut etmek düşer...
Hocam derin araştırma ve bilginize öncelikle saygı duyarak, verdiğinzi bu özel emek için çok teşekkürederim.
Şimdilik bir ömür, başarı, selam, saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
Usta kaleme ne yazılsa az. Övgüyü hak eden kalem ve vefalı dost kalem Perihan Hanıma saygı ve selamlarımla.