- 1409 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
MONA VE AŞK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bazen şiirler bizi yokluğumuzda buluyor,ya da biz onların yokluğunda kendimizi buluyoruz. Bir sevgiliyi yücelten, aşka asıl anlamını ve yüklemini kazandıran da bu yokluk, uzaklaşma süreci değil midir? Acı, insanın özütünde olan,aslında insana mutluluğun değerini anlatan soyut bir kavram. Aşkın, şiirin, hayatın içinde var ve olmak zorunda...Arada bir uzaklaşmak gerekiyor, şiiri, hayatı ve insanın kendisini bulması için...Yokluğunda buldum seni...diyebilmesi için...
Zaten uzaklık, değerlere değer kazandıran ve özlemi dolu dolu göğse yükleyen şey değil midir?
Üstad’ın ünlü şiiri Beklenen’de bu yokluk tarajedisi ne güzel anlatılmış. Çarpıcı bir imge-yokluğunda buldum seni- ile, ’sana gerek yok, ben sana gözümdeki anlamı yükledim,sen bendeki halinle güzelsin,gelme artık’ diyor. Yokluğunda bulduğumuz sevgililer öylesine çok ki...Farkına varamadığımız zamanlarda savrulduğumuz hüzün rüzgârları, içimizde başkalaştırdığımız özneye müthiş anlamlar ve imgeler yüklememizi sağlıyor. Bekliyoruz,gelmiyor; geleceği ümidine tutuluyoruz ve kollarımıza koştuğu anı hayalleyerek o ana aşık oluyoruz. Sonrası zaten çorap söküğü...Defalarca ayrılsak da kopamıyor,bekliyor,bekliyoruz...Her yaşanan ayrılık yeni bir tekrarı getirir mi ümidi kafamızda cereyan ediyor ve bu döngüyü tahayyül ederek içimizdeki sevgiliyi büyütüyoruz. Yokluğunda ne anlamlar yüklüyoruz ona...
Bazen bir sevgiliyi, bazen bir dostu,bazen anne babayı, bazen de bir resmi buluyoruz yokluğunda...
Leonardo da Vinci’nin ölümsüz eseri Mona Lisa’yı hepimiz biliriz, ama Üçlü Anna Grubu’nu,Son Akşam Yemeği’ni Vaftizci Yahya’yı, Bacchüs’ü, bilimsel buluşlarını,ilk uçuş denemelerini,tarihin ilk anatomi kitabını; can simidini, teleskopu ve tarihi savaş toplarını bulduğunu malesef bilmeyiz. Peki neden dünyanın en ünlü tablosu Mona Lisa’dır?
21 Ağustos 1911 tarihinde, Paris Louvre Müzesinde, daha önce ziyaretçilerin neredeyse farkedemediği,önünden geçip gittikleri kadar küçük olan(77x53cm)bir resim çalınır. Resmin yerinde olmadığı çalındıktan bir gün sonra farkedilir.Başlangıçta müze görevlileri,resmin müze fotoğrafçısı tarafından alındığını zannederler,fakat resim ertesi gün geri dönmez. Ortalık karışır. Haber önce Paris’e, oradan da dünyaya yayılır.Matbaalar çalışmaya başlar, milyonlarca röprodüksiyon basılır resmin bulunması için. Hatta Fransız polisi Mona’nın bulunması için binlerce el ilanı bastırır,soruşturmalar kapsamında ünlü ressam Pablo Picasso bile sorgulanır. Mona Lisa’nın çalındığı haberi o kadar ilgi çeker ki, insanlar Mona Lisa’nın boş kalan yerini görmeye Louvre’ye gelirler. Artık dünya, bu bilinmeyen resmin hikayesini merak eder duruma gelmiştir.
Nihayet resim çalındıktan 27 ay sonra geri alınır. Vincenzo Perugia adlı bir İtalyan, resmi İtalya Floransa’da Uffizi Galerisi’ ne 100 bin dolara satmaya çalışır. Resmi çalma sebebi olarak yaptığı açıklamada “Asıl hırsızlık bir İtalyan eserinin Fransa’da tutulmasıdır’ der. Oysa Mona Lisa İtalya’da yapılmış ancak,söylentilere göre Leonardo da Vinci, resmi Kral 1. Francis’e 4 bin altına satmak için Fransa’ya götürmüştür.
Louvre’ye teslim edildikten sonra, özel ve büyük bir oda ayrılarak, yeni yerinde hayranlarını beklemeye bırakılır Mona...ya da Giaconda...
İşte sır buradadır. Oysa bu küçük tablodan çok daha başarılı tablolar çıkmıştır resim tarihinde,ama bu kadar popüler olamamışlardır. Resim, Leonardo’nun müthiş sanatının göstergesidir ve olağanüstü başarılıdır, fakat asıl sır, resmin başarısından çok o günkü çalınma olayındadır. Bu olaydan sonra dilden dile Mona’nın üzerinden efsaneler yaratılmış ve insanlar bunlara inanmışlardır. Halbuki resim, sanat tarihinin en başarılı çalışmalarından biri olmasının yanında, resimdeki kadının kim olduğunun ve resmin Leonardo için neden bu kadar önemli olduğunun dışında hiçbir gizem taşımaz üzerinde...(Leonardo bu resmi, ölene kadar yanından hiç ayırmamıştır)
Yani Mona Lisa’yı yokluğunda bulmuştur insanlar...
Bir sevgiliyi yokluğunda bulup, ona inanılmaz anlamlar yüklememiz gibi...
Nevzat KONŞER
YORUMLAR
Çünkü bir çok değerin farkına, yitip gittikten sonra varıyor insan.
Sahip olduğu anlarda değil ne yazık ki.
Bilgilendiren ve güne gelen yazınıza tebriklerimi bırakıyorum.
Sevgiler,
Billur T. Phelps tarafından 8/24/2011 10:12:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
5n1k
yazınızı ilgiyle okudum . Özlemlerimiz , sevgilinin uzaklığı büyütüyor sanki sevdaları.
Şairlerin üstünede kimse yok sanıyorum bu konuda.
Mona lisa,yıda yokluğu büyütmüş gibi.Mona lisa,yı Le
onardo da vinci nin kendine bakarak yaptığını okumuştum.
Bir bilgi olarak ekliyorum. Tebrikler.
Nevzat KONŞER
Yorumunuz için teşekkürler...
Saygılar,selamlar...
Çok güzel hocam. Bundan önce yazı yayınlamışmıydınız bilmiyorum, şu an dönüp bakmadımda. Dediğiniz doğru; öyle resimlere rastlarız ki, başında saatlerce durmamız yetmez, ama, salonu ve ya o yeri terkedince hafızamızda zaman zaman hatırladığımız minik bir silüet kalır.
"Reklam, raklamdır, reklamın iyisi kötüsü olmaz "diyenleri haklı çıkaracak bir hikaye bu.
Buradan bişey daha çıkıyor; ne kadar kendimize aitiz? Belli ki muğlak bişey. Yoksa neden herkesin sevdiğini bizde sevmek dururmunda olalım. Yahut insanın ancak bir bölümü kendisidir. Kalanı başkaları diyebileceğimiz dışımızda ki dünyaca doldururlur. Yani kalanı çakma !
Kutladım hocam.Selam,saygı...