- 512 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aidiyete İlişkin Bir Analiz 2
2-]Aidiyeti; grup aidiyeti, biyolojik aidiyet, sosyolojik aidiyet, toplumsal aidiyet, Dünya aidetliği, Güneş Sistemi aidetliği, galaksi aidetliği ve evrensel aidiyet gibi bir girişmeler geçişmesinin ve geleceğinin içinde değerlendirilebilirler. Tüm bunlar, her biri farklı zamana dek zeminin kalıpları içinde oluşla, eski baskınlıkları azalan ve yeni hüviyeti özellikler kazanan, periyodik durumlar süreci olabilmektedirler.
Yani kesikli, sürekli, değişken periyotdurlar. Aidiyetler; yapısal aidiyetler, davranımsal aidiyetler, kültürel aidiyetler, kısaca sağlayışların aidiyetlikti, eksenleşme çekimleridirler. Bunlar, bir insanın davranır olmasının meşruiyet tutum lamasını oluştururlar.
Başlangıcın her bir yaşam birlikleri kişilerin, aidiyetçi biyolojik (ırki) yanı ile sosyal kültürel yanını kuşatmış gibidir. İlk holosen (buzul çağlar arasındaki sıcak dönem) dönem başlangıç aşamalarında, her biri bir izole sosyal yaşam birliklerini (bir sosyal birliğin diğer bir sosyal birliklerle hiç bağıntılı olmayan hali), kendilerine özgü yaşamsal olan tutumlarını, özel ve kutsal ata soy aidiyet oluşmaları içinde tutumlaşıştırlar.
Homo sapiensler, düşündüğü üzerinde düşünebilen, soyuttan soyuta gidebilen, insan gruplarıdırlar. Bu nedenle inançlaşma ve inanma zeminini de var etmişlertirler.
İnsanlığın, toplumsal ve evrensel aidiyetçi var oluşları ise; yaşamlarını, üretim ilişkisiyle giriştirmiş olmaları sonucunda, bir zaman zemin düzlemi olaraktan ortaya çıkmıştır. Yani var olan insan-çevre ilişkilerini, bir converter (dönüştürücü) üzerinde, tekrar insan-çevre ilişkilerine döndürmüştür. Etkin insan da, iklim koşullarını etkilemeye başlamıştır. Özelliklede 1800 yıllardaki sanayi devrimi ile iklimleri etkilemeli girişmesi, yoğunca başlamıştır. Bu her bir bir aidiyetlik olan biyolojik; kültürel; toplumsal ve evrensel aidiyetlikler, her dört alanın baskılarıyla hem kişileri üzerinde, hem çevreleri üzerinde, farklı zaman algılı olmak kaydıyla, izafeli girişmedirler.
Aidiyet öylesine güçlü bir duygudaşlıktır ki bütün dinsel ve tarikatçı sömürülerin kaynağı buradadır. Bu aidiyet duygudaşlığıdır ki bir nasyonal aidiyet, bir aşiretsel aidiyet, bir takım aidiyeti, bir soylu aile aidiyeti, köylülük aidiyeti, şehirlilik aidiyeti vs.lerin araların da ilişkiselce ortak iletilişli, olması bundandır. Aidiyeti anlatımlar kolaylıkla oluşturulup yönlendirilirdir. Hamasi yaklaşımların geçerli olması da bu aidiyetçilik bağındandır.
Aidiyetin olduğu yerde, çokça da gerçekler önemli değildir. Hatta siz gerçeği söyleseniz bile o aidiyetliğe uymadığı için sapıklıkla damgalanmanız, işten bile değildir. Sözün gelişi M.S 325 Yılında bilmem ne kadar İncil arasında 4 tanesinin seçilmiş olması İncil aidi olan bir mümin inanır için, hiç dikkate değer, üzerinde düşünülesi bir özellik değildir. Bunu, dikkatlere getirseniz bile, pek bir dikkate değecek anlayış inanmasını, oluşturamazsınız. Tabiri caizse dirençsel bir kıvırtmayla sizi dinlemezler bile. Tartışmasız bir kabul ederlik içinde, size burun kıvırıp, kendi yollarına devam edecektirler.
Biyolojik aidiyetler, genetik malzemenin, dokunup, sosyalce yöneyleştiği, en temel organik girişme düzeyidirler. Bu tür biyolojik girişmelerin her biri, izole ilk durumlarına göre, sosyal ve kendi doğal çevresinin basıncına değin fark bir görüntü yansımasını belirlemeden edemeyecektirler. Daha ortada beyin gibi bir organ dahi yokken, bu yansımanın yükü, genetik malzemelerinin üzerinedir. Özellikle de RNA ve DNA tiplerinin uhdesindeki bu dış çevre yansımalı izler; etkili bir duygu faz geçişlerinin ve her tür izole girişmelere değin eğilimlerin, kayıt altı bir enformasyondurlar da.
2-Kişi bunu, doğumuyla ve biyolojik ön doğum gerilikleri ile devir alırlar. Böylesi biyolojik engelli gerilikler şöyle belirtilebilirler: Söz gelimi birçok hayvan doğduktan birkaç dakika ile bir kaç saat içinde yürürler. Oysa insan daha geç yürür. Yine kimi çok hayvanlar bir kaç ayla, insana göre çok kısa olan bir kaç yıl içinde, doğum yaparlar. Oysa insan 13-15 yıl aralığına dek bekler.
Yani, insan yıllar sonra ancak üreme olgunluğuna ulaşır. Yine çok canlı kıllı ve tüylü ya da post ile doğar. Oysa insan giydirilmeye muhtaçtır. İnsanlar, doğumdan sonra, adeta dölüt devri özelliklerini sürdürürmüş gibi, embriyo dönem özelliklerinin baskısı; insanların yaşamında egemen olaraktan bir müddet daha sürer gider. Hayvanlarda bir yavrunun anaya muhtaçlığı, kısa iken; insan yavrusunda bu hal çok daha uzundur.
Bu tür doğum sonrasındaki, biyolojik dölütçü düzey gelişmesinin yarattığı uzun süre anneye bağlı kalmak, insanların sosyal yaşamlarının ortaya çıkmasında çok katkın bir alışma var oluşun kendilik devam eder oluşudur da. Ya da bu biyolojik olan gecikmeli kısmi gerilikler, yavrularının da anayı ve grubu takipçi olmalarının da nedenidirler. Dolaysıyla insanların sosyal yaşama kiplenmelerinin bir çok temel nedenlerinden biridir.
Yani insanlar doğumla, daha uzun bir süre, bakıma muhtaç bulunur düzeydedirler. İşte bu insanın diğer canlılara göre, doğuma bağlı gerilikleridirler. Doğuma bağlı olarak insanın; doğurana muhtaç oluşu ile yaşantılaşmasını ilişkiler. Burada, doğan bireyin, muhtaçlığı vardır.
Muhtaçlık bebeğin, daha doğduğunda, rahim embriyo koşularındaki gibi olmasıyla dıştan giderilen tamamlanıcı gelişme sürecine ve sosyal elci bir ilgiye gereksinimi vardır. Yürüyememe; beslenme, barınma, korunma gibi doğum sonrasındaki gerilikleriyle bebeğin; temel hayati yaşamsallarına olan ihtiyacı nedeni ile doğan bireyin; bir süre daha ananın (rahmin ) ilgiselliğine ihtiyaç duymasındaki ana zorunluluktur. Bu bağlamda doğuran ve eski sosyal yaşam, bebeğin süreççe devam rahmidirler.
İkinci olaraktan doğan bireyin, farkında olduğu ya da olmadığı çevre etkimeleri karşısında bebeğin; doğum öncesi ana rahminin hazırcılığına değin bir yönelmesi vardır. Doğuran rahim, yavrusunu belirlemiştir. Bu belirlenme içinde tam gelişmemiş olan embriyo gerilikleri, doğan çocuğa dışarıdan olacak tamamlanma olaraktan yüklenmiştir. Bu erken doğum ya da doğumsal gerilik, doğan bireyde rahmin güvencesi olan cennet algısına sığınma duygusunu veya rahim içi koşullara bağımlılığın bir süre daha dışarıda devam etmesi aitliğini de var eder.
Erken doğum ve eksiklerini sağlamak gibi bu iki çelişen girişme, doğan bireyin; kendisini doğurana bir eğilimi olaraktan yansıyacaktır. Kişiler, embiryoniyece duygu olarak, tam gelişmeden doğumları nedeniyle bir girişme içinde olurlar. Yani bu eksikliğin eğimce ve bilmezce, telafisi içinde olurlar.
Bu eksiltiyi sağlarcı girişme devim alanı, büyüdüklerinde de kendi katkılıklarıyla da olacakla sosyal birlik içi sağlayışlarına kendiliğinden bir katılımcı olurla, eğilimleştirilecektirler de. Eğilimleşme demek, beliren ihtiyaç ya da duygulardan birisinin, yoğunlaşarak ağırlık merkezi olması ve bireyi o eksen etrafında devinişle yönlendirmesidir. Eylemsel olaraktan da, bu eğilimin; devinimci; olgucu süreci, bir yöne doğru, akıtmasıdır. Buradsaki bireyden kasıt, biyolojik birey olan ben alt parçadır.
Doğum yapanın rahim içi koşulu, doğurduğu kişiyi belirlediği eksikliklerden ötürü de kendi üzerine bir yansıması olacaktır. Bu yansıma doğuranda da, belirlediği ile belirlenişe neden olacaktır. Kendi rahim içinin tam teşekkül ettiremediği eksiklik belirimlerinin yavru atımıyla devam eden süreci doğuranın kendisine yansıyan tamamlayıcı iç tepileri de doğuranın da yavruya (parçayı tekamüle değin olan yönelme şekline) dek algısına dönecektir.
Doğan yavru bir çeşit çaresizlikler ve dış baskının hücümuna maruzen, yine doğuranın, doğana göre mükemmeliyetçi olan, cennet algısı olumlamasına (eksiğin tamamlanmasına) kapılır. Yavru ihtiyati muhtaçlığının giderilmesine değin, bu aitçi referansla, doğurana yönelimli oluşla, belirlenmesinde; yavruyu anaya doğru, ananın kendisine bağlayacaktır. Burada yavru bir kıpırtıyı bir muhafazayı ana takibi olacakla algılayacaktır. Ananın yavruyla kurduğu rahim içi duygu bağı, dışta da yavrusuyla buluşursa bu tarifsiz bir aidiyeti tamamlanış olacaktır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.