Hırsın Tılsımı Bozuldu!
Bir hırs yoluna girmişti Sâlebe.Duygularının hırsızı olarak huzur-u risâlete gelmişti.Dünya virüsüne aday olabilecek seviyede bir zenginliğin evine misafir olmasını istemişti.Kabul görmeyen istek daha da hareketlenir.Eline diken batan bir insana gülün zarif yapraklarını anlatabilmek her zaman kolay olmaz.İncinmek zafer değildir bazıları için.Güvercinlerin kursağındaki birkaç buğday taneciği istifini bozmaz,tok tutmaz iç alemini.Onu asıl tok tutacak olan altın başak yığınlarının endam etmesidir.Tarla kuşu çölde yaşamaz,kaktüs de ekili tarlada.Sonsuzluğu arayan bir kalpte ise dünya kazancı nerede barınmalı?
İşte bu barınağı keşfetmekten uzak bir şekilde yola çıkmıştı Sâlebe.Hata yaptığında kendisine doğruyu hemen haykırabilecek söz usaresinin varlığını düşünmeden ayakkabılarını attı yola.Cüssesini aşan bir büyüklükte içini hırs büyümüştü.Toprağı sürmeden başak hayaline dalmış ve hayat çitinin teneşir ablukasına ramak kaldığının da farkına varmamıştı.Böyle bir hayaldi onunki.Sessiz ve çerçevesiz iştahla sofraya oturmaydı.
Huzur ortamından isteğe bürünmüş bir ses duyuldu:
-“Ya Rasulallah,Allaha dua et de zengin olayım.”
Efendiler Efendisi:
“Şükrünü yapabildiğin az mal,şükrünü yapamadığın çok maldan daha hayırlıdır.” buyurdu. Bu uyarıda geriye dönmenin bamteline temas edilmişti.Gaybe aşina bu mübarek göz uçurumda dolaşmamayı tavsiye etmişti.Çünkü uçurumun kenarında dolaşmak uçuruma yuvarlanmak gibidir.Yuvarlanmadan bir yuva bulmalıydı.Huzurdaki söz yuvası kalbine tertemiz kar taneleri armağan etmişti.Kanaat hazinesinin çırpınan kanatlarının bu çatı üzerinden ayrılmaması gerektiği vurgulanmıştı.
Bir salkımsöğüt getirmez meltemi.Hayat memesine süt getirenler dinlenilmeli çift bakışlar ardından.Kulağa küpe olan nurlu esintiler hiçbir insanı darda bırakmamıştır.Bilakis savaş arifesinde barış sümbülleri nazenin tarhlardan fışkırmıştır.Tükenmeyen kanaat hazinesine misafir olanlar da hiçbir zaman pişman ayrılmamışlardır.
Süsünden taviz vermeyen kulağı kapalı hırs,ikinci hamlesini yapmaya karar vermişti.Gıcırdayan dişlerin kapanmayan kepenginde aynı arzu hakimdi:
-“ Ya Rasulallah,Allaha dua et de zengin olayım.”
Bu arzu bir hâl olamazdı.Çünkü hırs,duygunun yerini alabilecek başka bir duygu değildi.Sırtlanların bu muammada hak araması normaldi.Solmaya yüz tutmuş bir çiçek vardı sahnede.Yepelek saksılar komşu balkonlarında bir bir kırılmıştı.Kalp de kırılmak üzereydi.Söz düğümlense de ilerleyecek hayatın hatırına tavsiyeler sönmeyecekti.
Sevgili Peygamberimiz şöyle mukabelede bulundu:
-“Ben senin için yeterli bir örnek değil miyim?”
Bu söz aslında her şeye yeterdi.Kevser şadırvanına bir söz parmağını sokamaz,fakat,gönülleri fetheden en büyük kahramanın bir çift kelamında ne büyük kevserler vardı.
O Nurdan İnsan(sallallahu aleyhi ve sellem) ki hayatının başlangıcında yoklukla buluştu.
O ki, babasını hayat gözüyle henüz görememişti..
O ki, fakir bir ailenin yetim yavrusuydu..
O ki, yetim olduğu için –başlangıçta- süt anneler kabul etmemişti.(Nerden bilebilirlerdi bu sonsuz gıdayı!)
O ki, sırasıyla annesini,dedesini,amcası Ebu Talib’i ve ikisi hariç bütün çocuklarını kaybetmişti.
O ki, sıcak yemeğin iki gün üst üste piştiği bir hanede yaşamamıştı.
O ki,dağların kendisine altın olarak verilme teklifine muhatap bir insandı.
O ki,sultan bir peygamber değil kul bir peygamberdi…
Tüm bu kayıplar içerisinde kazanmasını bilen en büyük insan da O(sallallahu aleyhi ve sellem)’ydu.Sâlebe’nin kaybetmesini istemiyordu.Zaman zembereğinde bir talihsizlik yaşanması olacak şey değildi..ama bu zamanın elinde değildi.Lacivert talih gece tülüne peşkeş çekmişse,çare ile açılmış eller ne yapabilirdi!
Hedef tahtasına üçüncü bir okun atılma zamanı gelmişti.Aslında hedef,iki adım gerideki ve başlangıçta söylenen sözlerdeydi.Ebabil kayalıklarına alınteriyle su taşıdığını iddia eden birisinden su istemek herkese kolay gelmez!Çekinir insan,çekinir zamanın yaşa dilbeste olmuş kahramanları.Çekinmedi Sâlebe..Üçüncü okun da yaydan çıkmasını ruhuyla atbaşı gidercesine istemekteydi.Üçüncü ok,yaydan değil hedeften çıkmanın soluğu olacaktı..
“Seni hak dinle peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki,bana mal versin diye Allah’a dua edersen,hak sahibine hakkını vereceğim..”
Merhamet Sultanı bu aşırı istek üzerine dua buyurdular:
“Allah’ım Sâlebe’ye mal nasip eyle!”
Dua kabul buyrulmuştu.Sâlebe’nin koyunları katlana katlana arttı.Artan mal kaçınılmaz dünya sevgisini de beraberinde getirmişti.Nasıl getirmesindi?Gökyüzüne yakın yağmura uzak bir hayatın kralı…Tüm bu uzaklıklar biriktikçe yakınlığın esamesi görünmez oldu.Bir bakışta gözü bulanan,bir kulaçta damlalar arasında kalan yitikti o.
Zekat memurları Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem)’in emri üzerine geldiklerini belirttiler.Uzaktaki yitiğin imtihanı başlamıştı artık.Niyet şimşekleri kötü yankılar veriyordu.Paslanmış kalbin ikircik yutkunmaları duyuldu:
“Bu cizyenin kardeşidir!”
Kapı böyle kapatılmıştı.Amaç zenginin bohçasına bakıp göz gezdirme değildi.Bir pişmanlık fidanı daha dikilmişti toprağa.Bu fidan da neydi?Paslanmayan halkadan kopmama adına verilen taptaze tavsiyelerin yerine getirilmemesiydi.
Mescidden uzak kalan Sâlebe hayatının en uzak kararını vermişti.Bir daha eski hayatına geri dönemeyecekti.Ateşli ok geri dönse kendisine de zarar verirdi.Ateş kalbini eritmişti.Eriyen kazanç ajandasında avucuna dolduracağı bir sermayenin olmadığını anladı.Süpürülmüş kağıt parçaları arasında letafet gamzeden o kutlu mektubu aradı.O mektubu bulamadı.Mektup sahibine hicranla geri dönmüştü.Söz uçmuş hicran kalmıştı.Kabul edilmedi bu dönüş.Ağaçlara o mübarek elleriyle “gel..” diyen şefkat abidesi,şefkat perdesini yırtan bu yolcunun dönüşüne itibar etmedi.Sahâbe efendilerimiz de aynı yolu izlediler.Nasıl izlemesinlerdi ki..!Gülmeleri O(sav)’nda,ağlamaları O(sav)’ndaydı…
Sayfaların bamteline basmak da kimin haddine..fakat,yıllar öncesinden söylenmiş şu engin ifade, kendimize gelmenin ipuçlarını barındırmaktadır:
“Yazık oldu Sâlebe’ye..!”
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.