- 1164 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Sönmemiş Bir Yangının Külüdür Aşk
Mutluluk ekili bir yaşam ovasının her karışında yine onu arar insanlar, övünçlerle/iniltilerle ve sızılarla geçecek bir ömrün sularından toprağa karışmak için. Her tohum kendi varsıllığının köklerine uzanacak, kendi aydınlığının şafaklarında doğacak güneş gibi umutla esner, esnedikçe günü göğsüne ister. Zorlandığımız düşünüş suretlerine ansızın umut tüner ve yaşamdan aşk, bizden uçuş takımlarını ister.
Merhaba mutluluk.
Merhaba hayat.
Ve yeniden merhaba yaşamak.
Ne güzeldir bir mutluluğu hayatla dolu dolu paylaşmak.
Kendimizi tarttığımız yaşam kantarından en yaşanmış sözcüklerle seslenmek istiyorum sana. Her sözün katmanında aşk, her özün terkisinde ölürcesine yaşamak ve vurgun yenmiş denizlerde seninle bir menzilde karşılaşmak isterdim.
Doğrusunu bulamamış aşkların ve imkânsız bekleyişlerle yorulmuş o çıkmaz sokakların bir köşesinde bazen yaşamı olduğu gibi, kimi de yürekte durduğu gibi nefeslemek sorgusuz sualsiz. O kırk kulaç derinlerde, getirdiklerinden çok götürdüklerine hayıflanıp, masmavi bulutların üzerinde tutunacak bir dal bulamayıp sonsuzluğa pike yapmak ve çakılmak bir düşün sayfasından yemyeşil çimenlere.
Sen aşkı hayallerin sızılı yataklarında, kendine ayırdığın o köşe başında izlemeyi seviyorsun. Aşkı beklediğin tahta köprülerden gelen sevgiliye ‘hoş geldin’ deyip, onun gözlerinde mutluluğu yudumlayıp içmek varken, kendi yalnızlığının dar odalarında sevdanın o iç sesine kulak kabartarak, ‘Ne seninle, ne de sensiz olmuyor’ diyerek inkâr edilmiş bir mutluluğun odalarından uzaklara gidip, bir zaman sonra kendi ıslığının peşine takılıp yine o sızlanma çukuruna bedenini atacaksın kim bilir.
Bilesin ki sevgili, aşkın en doyumsuz anı ve en hazımsız yanı yine kendi yüreğimizin frekanslarıyla bulur bizi. ‘Hep bir taraf daha fazla yaşarmış aşkı’ ve diğer taraf da günü gelince yatağını yorganını toplayarak bu mutluluğun odasından alıp başını çok uzaklara gidermiş. Aşkın vefalı sularında önce kendi yüzümüze çarparız her devirde suları. Hep kendi doğrularımızla bakarız şafağa ve hep kendi yangınımızla uzanırız biz o elem kar mutluluğa.
Bilesin ki yar, ‘aşk verdiğimiz kadarını yaşar ve verdiği kadarını yaşatır’. Aşkı tüm benliğiyle yaşamak, aşkın kalburüstü mekanizmasını sevdanın günlüklerini yazdığımız o kalın defterin arasında saklamak, eksik yaşanmışlıklarda bile doyuma ulaşmak inkâr edilemeyen bir mutluluğun belki de günü geçmiş biletleridir. Dokunmasız geçen bir ömrün sararmış sayfalarında beklemek sevgiliyi ve o sayfaların kırık sözcükleriyle okşamak ruhumuzdaki seviyi mutlulukların en özeli.
Haydi, koy yatağın üzerine bir elmayı ve böl ikiye. Hangi tarafın albenisi çok ise nefis önce o parçaya odaklanır, bu böyle biline. Ruhumuzdaki birleştirilememiş objelerin cilasız tırnaklarıyla kanatsan da bedenini, her gece bin bir eziyetle incitsen de tenini, sevmekten ötesi yalan. Gövdemizi istila eden yüklerle, kelimelerin betimleyemediği düşüncelerimizle biz içimizin o isyankâr sesini asaletimizle tanımlar, insan olmanın onuruyla dualar eder, ertelenmiş günahlarımızdan yine kendi vicdan mahkememizde aklanırız.
Evet, sevda bakışlı. Neresinden tutarsak tutalım, neresinden bakarsak bakalım bir ucu hep yalnızlık. Biz nedense, o yalnızlığın ucundan tutarız, şaşaalı görünür çünkü hüzün. Diğerini kolayca yüreğimize alır, yani yaşamsal anları önce yaşamayı dileriz. Özgürlük dediğimiz şey, insanın bir kalibresi vardır ve içinden çıkacak sözlerin barındığı bir de namlusu. O yürek namlusu keskin bir dağ rüzgârıyla bileylenmişse ve bunu kendine ilke edinmişse sevmek zor değildir. Ama aşkın o derin sularında kalmaya yine yürek karar verir ve biz hiç sesimizi çıkarmadan onun ellerine tutunarak başka denizlere bu yüzden yelken açarız. İnsanın ruhu özgür olmalı. O özgürlüğün labirentlerinde kaybolmamalı.
Bir kulaç daha atarak aşka, kavuşmanın mevsimlerine taşımak zor gelir yüreği. Zoraki mevsimlerin kapanırken kapıları onulmaz düşlerin açılır kavuşma kapakları.
Yokluğa/olmazlığa/kırıklığa/dargınlığa/sorguya/yargıya ve hayata dair her türlü açılıma beşiktir gün. Sallar da sallar, salladıkça bir yürek ki, ahh kanar. Hangi açılımıdır varlığın/varsıllığın/korkusuzluğun/cesurluğun/olmazlığın heybesindeki meyveler gibi yesen bir türlü/yemesen bir dert. Yanar/yakılır/sarar/sarılır ve özlersin/özlendiğinden çok.
Bakarsın ardına/ne var/ne yok.
Elde var hüzün.
Heybede bir dolu yaşanmışlık artığın.
Şiirler birikir cepte. Her şiir bir hüzün ceketi, her hüzün birbirinden hercai bir mevsim.
Yapışkan bir uğultuyla saf tutarız yangına/helalsiz ayrılıkların zemherilerinde ellerimizi üşütmek için. Yansın istedikçe avuçlarımızı yürek üşür, üşüdükçe bir ömrün kayıp kentlerini ararız/ölümlerle çevrili bir mezarlığın tam ortasında biz aşka dargın yaşarız…
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Ne seninle ne sensiz..aklımda sen varken..
Seni hiç bırakırmiyim..hep hayalimdesin..
Sen bunu çok iyi biliyorsun..seven gönül gidemez..
Yakıyor senin askin beni..seni seviyorum dermisin..
Yoksa hasretinden yanayım mı..
O ZAMAN
Merhaba mutluluk..
Merhaba hayat..
Ve yeniden merhaba ..yasamak güzeldir ..
Bir mutluluğu hayatla ..dolu dolu yasamak..
Ve
Askla barışık.. J.K...Labirent hocam .. Ben içimden geldigi gibi yazdım ..harika bir YAZI .. Tebrik ederim.
Hep ask ve sevgiyle kalin.