Son
Öylece masasına bakıyordu. Tozlanmış siyah olan telefon yılardır çalamıyormuş gibiydi. Bu dağınıklığın sebebinin kendisi olduğunu biliyordu. Masasının üzerindeki bir çok evraktan birini ararken, sinirlenmiş ve eliyle bütün masayı darmadağın etmişti. Yerine oturduğunda. Nefes alışlarının normale dönmesini bekledi. Duvardaki boy aynasına bakarken, kendisini tanıyamıyor ve bu ben miyim diyordu. Gözleri kanlanmıştı. Kanlı göz bebeklerinde öfke ve pişmanlık yan yana duruyordu. Sandalyesine yaslanarak bir süre uyumaya karar verdi. Gözlerini kapadığında, duyduğu acı uzun süredir uyumadığının göstergesiydi. Diğer masada duran bilgisayarın ekranında dans eden ekran koruyucu birden durdu. Eskimiş olan hoparlörlerden uyarı sinyali geldi. Ekran normale döndüğünde, “okunmamış bir iletiniz var.” uyarısı yanıp sönmekteydi. Fakat o uykuya dalmıştı. Bu uyarı sesini duymamıştı.
Aradan geçen saatlerden sonra kafasını kaldırdığında, içtiği içkinin baş ağrısı ile yerinden kalktı. Kıvrak kaplama motifleri ile süslü ceviz ağacı olan ve bütün duvarı boydan boya kaplayan dolabın alt kapağını açtı. Boyanın üzerindeki pürüzsüz yüzeyinde oluşan el izni gömleğinin kolu ile sildikten sonra önünde duran şişelere bakmaya başladı. Yarıya kadar inmiş olan viski şişesini kavradı. Bardağının ağzına kadar içkisini doldurdu. Hafifçe ayağa kalktı. Bir elinde bardak bir elinde şişe durmaktaydı. Bir an için şişeyi de masasına götürmek istedi ama, vaz geçerek şişeyi dolaptaki yerine tekrar koydu. Diziyle kapağı kapattı ve odada küçük bir tur attı. Kafasında hep aynı düşünceler gezinmekte ve baş ağrısının yanında başka sancılara yol açmaktaydı. Bardaktan bir yudum aldı. Bilgisayarının ekranında yanıp sönen ileti umurun da bile değildi. Sadece bardağın dibini görmek mümkünse şişenin dibini görmekti. Ayılmak istemiyordu. Birkaç saat uyuması ayılmasına sebep olabilir di ama o buna izin vermeyecekti. Koltuğuna oturduğunda camdan dışarıya baktı. Acaba saat kaçtı. Perdeyi aralamak da işine gelmiyordu. Zaten zamanın bir anlamı olmayacaktı.
Kendi düşüncelerine dalmıştı. Elindeki bardağı hafice yan yatırmış düşüncelerini içine doldurmak istemişti. “Küçük damlalar değiyor elime. Kulağımdaki melodi, koltuğumda öylece duruyorum. Bardaktan sızan damlalar elime değiyor. Hafifçe bardağı yan yatırıyorum. Gözlerimdeki eski anıların kırıntılarında yaşayan bir zavallı gibi her şeyi yeniden arzulamak ve yeniden yaşamak istiyorum. Kapıya doğru bakmak beklide kaçmak istiyorum…
Oysaki sadece bakmakla yetinmek zorundayım. Kaçamam uzaklaşamam, yada her ne ise. Artık düşünmek istemiyorum. Yaşamak bile ağır geliyor. Ama yaşamak … Nefes alışlar duygular titreşimler, belki hiç hatırlanmayacak küçük ayrıntılar, sevinç ve duygular.
Telefon inatla çalmaya devam ediyor. Oysaki ben yokum. Bu numara, ben ve bu alem yok. Yaşamıyorum. Telefon hala inatla çalmaya devam ediyor. Kalkmak istemiyorum.
Gözlerim kararıyor bulanık bir camda yaşayan bir görüntünün arkasında bekleyen bir çocuk gibi anlamaya çalışıyorum. Bir ses. Bardaktan gelen ince kırıkların derin feryadı. Telefon hala çalıyor. Bakmakla bakmamak arsında karasız düşünlerdeyim. Karartırlar hala gözümde. Bardağım ise kendi bütünlüğünün dışında parçalarında yaşıyor. Islaklık ise ayağımda. Telefon hala inatla çalıyor.”
Sertçe yerinden kaktı. Telefon önünde durmaktaydı ve inatla çalıyordu. Kararını verdi. Elini telefona uzattı. Ve açmak üzere iken kararını değiştirip, telefonu elinin tersi ile masadan aşağı fırlattı. Masanın üzerindeki evrakları yırtıyor odanın her yerine parçalarını savuruyordu. Yerdeki kırılan bardağın parçalarından çıkan ufalanma sesleri arasında masanın etrafında dolanıyor ve kızgın bir boğa gibi eline geçeni duvarlara fırlatıyordu. Bir süre sonra masanın üzerinde hiçbir şey kalmamıştı. Ama hala kızgındı. Neye ve kime kızdığını bilmeden öfkesini duvarlara yansıtıyordu. Vurduğu her darbeden sonra elinde bir acı duyuyor ama tekrar duvara bir yumruk vuruyordu. Beyaz duvarda oluşan kan lekeleri eline aitti ama o bunu fark edemeyecek kadar öfkeliydi. Hala sinirliydi. Masayı tekmelemeye başlamıştı. Kravatını tekmeler arasında söktü attı. Gömlek düğmelerini yırtarak açtı. Bir yandan masaya vuruyor bir yandan da elbiselerini parçalıyordu. Dönüyor duvara bir yumruk atıyordu. Oda darmadağın olmuştu. Kendisi ise yarı çıplaktı. Birden ağlamaya başladı. Kendini duvarlara vuruyor ve ağlıyordu. Hızla koştu ve dolabı açtı. Kaptığı viski şişesini hiç düşünmeden kafasına dikti. Kalan içkiyi ise üzerine boşalttı. Başka bir şişe aldı eline onu da olduğu gibi üzerine boşalttı. Üzerinde bir serinlik hissediyordu. Ağlaması durmuş ve gözlerinde kesin bir ifade vardı. Elini pantolonun cebine soktu ve çakmağını çıkardı. Elinde tuttuğu çakmağa bakarken birkaç anı aklına geldi. Kendisine bir sebep arıyordu. Bu durumdan kurtaracak bir sebep. Bir süre öylece çakmağa baktı ve tırtıklı çakmak taşını çevirdi. Alev alan çakmak odadaki esinti ile dans eden alevi ona sunuyordu. İki eliyle çakmağa sarıldı…