- 912 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat Sahnesi (3. Bölüm)
Şubat 2010, İstanbul
Öznur o gece her şeyi tane tane anlattı: Doktorun ön tanısını, ne yapmalarını gerektiğini, eğer ki bu sanı gerçekse beraber omuz omuza savaşacaklarını… Füsun önce inanamadı, inanmak istemedi belki ama ‘’O zaman İstanbul’a gidelim’’ dedi. ‘’Hah! Yine Kutsiye aşkı depreşti!’’ diye tatlı sert çıkışmıştı. Kutsiye ile birbirlerini pek sevmezlerdi ama bir araya geldiklerinde çok iyi vakit geçirmeseler de kavga da etmezlerdi… Zaten genellikle yazın, senede birkaç defa Kutsiye Ayvalık’a gelir, birkaç gün kalır ve geri dönerdi İstanbul’a. Bazen de Füsun giderdi Kutsiye’nin yanına, hem ziyaret hem ticaret kıvamında Kutsiye’nin butiğinden sahne kıyafetleri alırdı kendine, hatırı sayılır bir indirimle. Şimdi beraber Kutsiye’nin evindelerdi.
Aslında bu üç kadının çok ortak noktaları vardı: Üçü de hiç evlenmemişlerdi. Üçünün de sevgilisi vardı ve evlenme tekliflerini kabul etmiyorlardı. Hayata bakışları, zevkleri, üzüldükleri şeyler hep aynıydı. Kutsiye ve Öznur’un bir ortak noktası daha vardı: Füsun… Ama bu ortak noktaydı işte iki kadının dost olmasının önüne geçen, kıskançlık! Öznur ile bebeklikten beri beraberdi Füsun, Kutsiye ise daha beş altı yıl önce, bir tatil sırasında girmişti hayatlarına… Yolu ‘’Hayat Bahçesi’’ne düşen bir çok müşteri gibi mekanın sadece evden bozma bir yer olmadığını, gerçekten bir misafir gibi can-ı gönülden ağırlandığını fark etmiş, orada kaldığı sürece her gece oraya gitmiş ve arkadaş olmuşlardı… Bu arkadaşlık zamanla dostluğa mı dönüşmüştü? İşte Öznur bunu kabullenemiyordu bir şekilde, Kutsiye ise Öznur’un Füsun’u sahiplenmesini kabullenemiyordu, annesinden beterdi!
Her işte bir hayır vardır derler ya, işte bu kara olay aslında çok iyi arkadaş olabilecek bu iki insanın birbirine yaklaşmasını sağlayacaktı zamanla… Öznur, Kutsiye’nin tıpkı kendisi gibi Füsun’un üstüne titrediğini fark edecek, o uyuduktan sonra bazen birer fincan kahve, bazen birer kadeh içkiyle sohbet edip ağlayacaklardı. Birlikte kararlar alacak ve Füsun’u hayata bağlayacaklardı!
En zorlanacakları dönem ise; Füsun’un erkek arkadaşı Burhan’ın onu terk etme döneminde yaşayacaklardı. Burhan, Balıkesir’in Burhaniye ilçesinin zengin ailelerinden birinin çocuğuydu. Füsun ile ortak bir arkadaşlarının isteği üzerine tanışmışlar, kaynaşmışlar ve çok sevişmişlerdi. Sevişmişlerdi bazı geceler, gündüzler ama demek ki birbirlerini çok sevmemişlerdi. Füsun kendini suçluyordu Burhan’ın vefasızlığı karşısında, ona vücudunu sunmuş ama hep kapalı kapılar ardında gizlediği karanlık yanları olmuş; işte en ufak bir sorunda arkasını dönüp gitmişti! O gittikten sonra yıkılacağını, hayata küseceğini bilseydi gider miydi? Karanlık kalan yanlarından biriydi işte bu; göremedi, bilemedi, gitti! Kutsiye ve Öznur’a göre ise tepeden tırnağa vefasızlık, insafsızlık ve şımarıklıktı Burhaniyeli Burhan’ın bu yaptığı ve tek bir damla göz yaşını bile hakketmiyordu!
O günler daha gelmemişti, Füsun’un saçları yerinde, cildi pürüzsüz ve dipdiriydi. Burhan, babasının şirketindeki yoğunluk nedeniyle gelmemişti. Füsun’un uçak korkusu nedeniyle otobüs ile gelmişlerdi İstanbul’a. O gün dinlendiler, Kutsiye butiğe gitmedi. Çeşit çeşit yemekler hazırladı akşama kadar, tatlılar… O gece feleği kıskandıracak, ertesi gün öğleden sonraya alınan doktor randevusuna hep beraber gidilip tahliller verilecek, birkaç gün sonra alınacak müjdeli haberle de içleri rahat, hayatlarına devam edeceklerdi. İncil’in ayetlerinden birinde yazarmış: İnsanlar planlar yapar, Tanrı da bunlara güler…
‘’Kız sen İncil mi okudun?’’ diye girişti söze Kutsiye.
‘’İncil’i hiç okumadım, bir sosyal paylaşım sitesinde bir duvar yazısıydı’’ dedi Füsun.
‘’Yıkarım o duvarı kafana senin!’’ dedi Öznur.
Ve üç kadın kahkahalar attılar. En derinden, en gerçek kahkahaları bu oldu. Bu süreç boyunca gülmeyi hiç ihmal etmediler, iyi vakit geçirmeyi… Ama bu gece attıkları kahkahalar gibi olmayacaktı hiç biri… Bir hafta kadar sonraydı, doktor onlara acı haberi vermiş, ayrıntıları anlatıyordu ama onlar anlamıyordu. Hastalığın esas tanısı, kaçıncı derece olduğu onları hiç ilgilendirmedi. Doktor Füsun’a yüzde otuz yaşama şansı vermişti, Füsun’un bundan hiç haberi olmadı… Planlanan kemoterapi programına harfiyen uymak dışında bir görevi olmayacaktı Füsun’un ve bu gereksiz ayrıntıdan haberdar edilmeyecekti uzun süre… Belki radyoterapiden, belki ameliyattan haberdar edildi ama…
Bir haftadır butiğe sadece bazı günler birkaç saatliğine uğrayan Kutsiye, butiğini kalfasına emanet ederek Ayvalık’a yerleşmeye, bu savaşı omuz omuza sürdürmeye karar verdi. Tasarımlarını Ayvalık’ta da yapabilirdi, hem İstanbul’dan yeterince ilham almıştı, değişiklik iyi olacaktı. Ayda bir belki iki defa hesapları ve satışları incelemek için gelecekti İstanbul’a, bu da kemoterapi günlerine denk gelecekti; uçak denilen şey Füsun kabul etmese de mucizevi bir şeydi!
Kutsiye bu kararı tek başına almış, Şahin’e hiç danışmamıştı. Aylardır evlenme tekliflerini reddeden bu kadın, şimdi beraber yaşadıkları o şehri, o evi de terk etmişti! Çok seviyordu Kutsiye’yi, onu terk edemeyecek kadar çok ama bir tepki olarak mı, Kutsiye’nin aklı İstanbul’da kalmasın diye mi bilinmez, aile şirketlerinin Irak’taki işlerinin başına geçecekti o da ani bir kararla… Kutsiye yarı yarıya terk edilmişti, Füsun ise radikal bir kararla birer birer dökülecek saçlarıyla toptan vedalaşmaya karar verdikten altı gün sonra terk edilecekti.
Ah Erdal, sen ne kadar dayanacaksın bu üç güçlü kadının dayanışmasına? Daha kaç akşam yemeği yiyecek ellerinden bu güzel kadınlar? Senin de işlerin yoğunlaşacak mı aniden Öznur beraber yaşadığınız kendi evininden yarı yarıya taşındığında?
Bu üç kadının, gençlik yıllarında tuttukları defterlerden bildiği bir not vardı: Ağırlıklar küçük sevgileri öldürür, büyük sevgileri ise güçlendirir. Tıpkı rüzgarın mumu söndürdüğü, alevi güçlendirdiği gibi…
Oysa, bazen karanlıklarda o mum ışığına o kadar çok ihtiyaçları olurdu ki…
Ufuk Bayraktar
YORUMLAR
Ağırlıklar küçük sevgileri öldürür, büyük sevgileri ise güçlendirir. Tıpkı rüzgarın mumu söndürdüğü, alevi güçlendirdiği gibi…
güzel bir bölümdü kutlarım saygılarımla...