- 1002 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Şiir, Bir Yorum...
" Maalesef
Ramazanda şeytanlar bağlanır doğru ama
İki ayaklılardan fırsat yok maalesef
Olup biten onca şey fakat insanlık âmâ
İz’ansız yığınlarda fesat çok maalesef "
Murat CANBOLAT
Sanki; " Beni iyi oku, irdele ve içime girerek deş" dercesine; bir rastlantıyla, bu kısa ama etkili mini dörtlük; içine aldığı ve şu zor koşulların özeti içeriğiyle, tek başına bir ileti olarak sayfama düşüverdi; bütün yalnızlığıyla, bütün hüznüyle... Ve karşılıklı aynamızda gördük, dokunduk birbirimize mısraların sessiz çığlığında, dostça, insanca...
Moral bir değer olarak, İnanç bağlamında her ne kadar bu tür söylemler etkili olsa da; hayatın hay huyu içinde durmaksızın oradan oraya savrulurken tutunacak bir dal arayan insan; yine de çiğ süt emmişliğinin dayanılmaz ağırlığı ile nefsine yenilebiliyor yazık ki!
Koca bir yılın on bir ayı kendi gerçekliği içinde öyle ya da böyle yaşanırken, Ramazan Ayı’ nın kendine has özel bir anlamı, derinliği, insana yüklediği bir değer anlayışı vardır. Oruçla gelen bir takım düşün ve davranış zenginlikleri insanı yüceltir, paylaşım anlayışına katkıyla çoğaltır, yaşamı daha değerli, farkındalıklı kılar.
Ramazan Ayı, “varlık- yokluk-yoksunluk” karşısında - duygudaşlık yoluyla- insanın nefsine karşı irade gücünü geliştirir, insani değerlere katkı sağlar.
Ramazan Ayı’nda bütün bir yılın özümüze yüklediği yorgunluk, yılgınlık, -hatası doğrusuyla- yaşamdan umar edindiğimiz beklentilere bağlı iyi kötü duygu ve düşüncelerle, bunların yaşama yansıtılışı özün derinliğinde bir eleğe girerek elenir; altında ve üstünde kalabilen her ne ise, bize amelimizin bir muhasebesi, bir röntgenidir. Elekten geçebilen ve kalanları –Allah’ ın bize lütfettiği akıl muhakeme ve yürek gücümüzün oluşturduğu ana resim ya da içimizin ummanı diyebileceğimiz- benlik aynamızda bütün şeffaflığıyla görür, kendimize çekidüzen veririz. İnsan olmanın, insanî erdemlerin ayırtına varırız daha bir hassasiyetle.
Yaşadığımız çevreden, coğrafyadan, toplumdan, evrenden soyutlanmaksızın; bütün bu adlandırılan olguların bir parçası olduğumuz gerçeğiyle insan olma özelliğimizi ve bu özelliğin bize yüklediği sorumluluğu bir kez daha anımsarız benliğimizde.
İnsanın moralize olma gereksinmesi bir gerçek. Zira insan, düşünme ve muhakeme edebilme yetisiyle birlikte duygulardan da ibarettir. Moral değerler duyguları, özü besler, geliştirir, olgunlaştırır, gerçek anlamda insanlaştırır.
Yaban bir yaşam anlayışından daha evcil, daha uyumlu ve sosyal, farkındalıklı bir idrake, içselliğe, derinliğe kavuşturur insanı. Tabii, bu demek değildir ki her şey her zaman için güllük gülistanlık olacaktır! Muhakkak ki beşerin, özüne ters bir akışla yanılma, hata yapma olasılığı muhtemeldir.
Değerli şair Murat CANBOLAT’ ın tek dörtlüklü ancak, içeriğinde barındırdığı derin ve geniş anlamlı söylemi düşündürücü!
İnsan, bencil bir varlıktır aynı zamanda. Ancak mesele, bu bencilliğin dozunu ayarlayabilme, irade ve yürek gücüyle yok edebilme ya da en aza, başkalarına zarar vermeme seviyesine çekebilme yetisinde.
Bakıyoruz yaşadığımız çevreye, yerelden evrensele…
Dünya/insan nereye gidiyor? Yönelişi kendisini belki daha olanaklı, daha maddi bir rahatlığın kollarına atarken, yoz bir cenderenin içinde kendini eksilttiğini neden algılayamıyor? İnsan /lar nevrini şaşırmışçasına, bir kayboluşun içinde şuursuzca dönmekte! Bu dönüş farkındalıklı bir dönüş değil! Ya da, dönene bakan gözler farkındalıklı gözler değil! Öyle bir umarsızlık, öyle bir adamsendecilik, kendinden başkasını düşünmeme sığlığı almış başını gidiyor, yaşam alanını daraltıyor da; insanoğlu hâlâ basireti bağlanmışçasına kıpırdamıyor, inatçı bir duyarsızlıkla...
Burnumuzun dibinde terör, yaşamları sonlandırıyor; can alarak, ocakları söndürerek…
Ramazan Ayı’ nın özel anlamından, insanı yücelten mânâsından uzak…
Gösterişli sofralarla orda burda boy gösterenler…
Evrenin bir başka coğrafyasında bizim gibi, aynı Yaratan’ nın yarattığı can’ lar kıyım kıyım… Açlıkla, sefaletle burun buruna… Bir insanlık ayıbı sergileniyor!
Vicdanları kanatacak gerçekler karşısında haykırmak, uyandırmak istiyor kör benlikleri, şair!
İnsan hasletlerle dolu olduğu kadar fesatlıklarla da doludur; içindeki şeytanı yok edebilmenin çabasında olmaksızın, umarsız bir teslimiyet…
Oysa Ramazan Ayı tam da bu iken…
Allah, göz vererek görün demiş kâinatı, yaşadığınız hayat denen albenili yaşam arenasını! Ama ben size bir de gönül gözü verdim; vicdan denilen içselliğinizle bakabileceğiniz…
Size kulak verdim; duyasınız sesleri… Ama aynı zamanda o kulakla gönül gözünün görüp haykırdıklarını da duyasınız istedim; vicdan denilen içselliğinizle! El verdim, ayak verdim; tutabilesiniz, yürüyebilesiniz iki kapılı bu handa, yolculuğunuzu daha rahat tamamlayabilmeniz için!
Ve en önemlisi, FARKINDALIKLI yarattım; beyninizi hacim olarak küçük, işlev olarak büyük kılarak üstün özelliklerle donattım! Bütün bu verdiklerimin nasıl ve ne derece kullanılabilirliği, yaşama yansıtılışı sonucuyla seni kendi elinle, kendi idrakinle yarattığın yaşam tarzının içinde huzurlu ya da huzursuz kıldım. Ama, yine de sana hatalarını idrak edebilme fırsatını, farkındalık yetisini esirgemedim; iç sesinle sesimi duyurarak sana, uyardım / uyarmaktayım…
Sen, ey! İnsanoğlu; nasıl bir körlüğün içinde körelttin vicdanı… Nasıl bir kirliliğin bulanık suyunda ıslatarak benliğini kirlendin ki; bunca işaretime rağmen göremiyor, duyamıyor, hissedemiyor, fark edemiyorsun?
Oysa ben seni bir kökten filiz filiz çoğalttığım dallarınla saldım evrenin dört bir yanına, rengârenk farklılaştırarak…
Rengârenk, farklı farklı görünen sen; suretimden başka bir şey olmadığını ve yine bana döneceğini unutarak…
Maalesef insanoğlu, maalesef...
Değerli şaire saygı ve dostlukla…
Refika DOĞAN
…
YORUMLAR
kendi mantığı içerisinde oldukça tutarlı ve sorgulayan, soran bu yazı için sağol sevgili dost. her ne kadar yapacağım alıntıya benzer ayetler de olmasına rağmen; anlaşılırlığı, yalınlığı ve insanın "çiğ süt emmiş" denerek tanımlanan vahşetine vurgu açısından önemli buluyorum.
"....
Sen, ey! İnsanoğlu; nasıl bir körlüğün içinde körelttin vicdanı! Nasıl bir kirliliğin bulanık suyunda ıslatarak benliğini kirlendin ki; bunca işaretime rağmen göremiyor, duyamıyor, hissedemiyor, fark edemiyorsun?
Oysa ben seni bir kökten filiz filiz çoğalttığım dallarınla saldım evrenin dört bir yanına, rengârenk farklılaştırarak; rengârenk, farklı farklı görünen sen; suretimden başka bir şey olmadığını ve yine bana döneceğini unutarak…"
evet bu cümleler ayet gibi cümleler. benim en çok beğendiğim ve sıklıkla kullandığım "vicdan" vurgusu çok daha önemli. insanı yalnızca vicdanı durdurabilir, kötülüklerden alıkoyabilir. bu nedenle kendimiz vicdanımızı dinlerken, insanlara da vicdanlarına dönme çağrısı yapmak, yüzlerine yüzlerine bağırmak çok önemli.
yüreğinden boşalan insan sevgisini değişik bir içerikle paylaştığın için tekrar sağol. sevgiler kuşatsın yüreğini...
dostlukla
RefikaDoğan
Dörtlüğün özünü özümleyen özüme ayna tutan özünüze teşekkürlerimle, dostça, saygıyla..
Refika Hanıma bu değerli paylaşımı için sonsuz teşekkürler.Yazının ehemmiyetini anlamak için iyice okumak gerek.Kendi adıma çok istifade ettim.Saygılarımla...
RefikaDoğan
Saygı ve dostlukla...
Sevgili Refika, ne güzel anlatmışsın makalende, gönül gözümüzün görmediklerini, kulaklarımızın duymadıklarını...
Hele ki, değerli şair arkadaşımız, Murat Canbolat'ın bir dörtlüğüne hece hece can vermen çok anlamlı ve güzel. Makale, imlası ve verdiği mesajla benden tam puan aldı. Çok anlamlı ve güzel bir yazı. İki arkadaşımı da yürekten kutlarım.
Sevgiler insan yüreğine.