- 897 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
UMMANA BİN ŞEHİT DÜŞTÜ
Feleğin bize çizdiği ve üzerinde bir aşağı,bir yukarı koşturduğu,sapaklarında beklettiği yoldu üzerinde yürüdüğümüz.Bu yol öyle bir yol ki;ne giden görünür ne gelen...Hele birde sırtımıza verilen kutsal bir görev ise sormayın gitsin...İşte, o zaman hafifliyor dünya.
Yaşamın çilelerini görmezden geliyorsunuz.Birine yardım etmek,yol öğretmek gibi…Yıllar itibariyle görevini yapmaktan onur duyduğum bir kamu kurumunun Bölge Müdürlüğü’nde eksperlik yapmaktayım.Onlarca çeşidi var yaptığımız işin, ama en önemlisi ise; “ Şehit Ailelerine, devletin bağladığı maaş karşılığında,vereceği faizsiz, yirmi yıl ödemeli krediye karşılık aldıkları yada yaptıracakları evi incelemek ve tutulacak rapor sonrası onların ev sahibi olmalarını sağlamak.”
On yedi yıldır, iki bin’in üzerinde şehit ailesini ev sahibi yapmanın onuru ve gururunu yaşadım.Terör belasında otuz bin’e yakın şehit ailesi olduğu söyleniyor,bunlardan iki bin’ini tanımak,onların hikayelerini dinlemek her kula nasip olmasa gerek.Bu,Rabbim tarafından bana verilmiş en büyük servet.Yanlış anlaşılmasın,kimse istemez ne bunlar olsun, ne de biz bunları yapalım,yaşayalım, anlatalım.Ama ortada da bir gerçek var...Hemde öyle bir gerçek ki,gün olmasın ki bir şehit haberi duymayalım.Daha önceki gün on iki şehit verdik...Aman Allah’ım kapansın bu yara,genç fidanlar kurumasın,ocaklar sönmesin,analar-babalar en büyük acı olan evlat acısı çekmesin...Ne olur yetkililer olmadığı kadar önem versinler artık bu olaya...
Vatan için, gözünü kırpmadan canını veren Mehmetçiğimi, onu yetiştiren cefakar anaları,babaları,eşleri,kardeşleri,çocukların hikayelerini dinleyip kayıtsız kalmak hangi vicdana sığar.İşte bu bağlamda, sizlere birkaç bölüm acı ama gerçek hikayeleri birebir anlatacağım...
Yıl; 1995
Yer;Karatavuk Köyü/Göle
Soğuk bir Erzurum sabahı, görev için tüm hazırlıklar tamam... Üniversite kavşağında, Kars istikametine gidecek otobüsleri beklemekteyim. Aksilik, gelen otobüsler durmadan geçiyor. Bu üçüncü otobüstü elimi kaldırdığım ve sinirimden kaldırımları tekmelediğim. Hiç böyle olmazdı.Bir aksilik vardı.Az sonra başka bir firmaya ait otobüse el kaldırdım,nihayet!...
"Hadi çabuk atla!" dedi. Kısa boylu,kıvırcık saçlı muavin.Oturacak yer yoktu.Ikış,tıkıştı otobüsün içi.Benimle beraber, üç kişi daha vardı ayakta bekleyen.Elinde kitap olan gence selam vererek sordum.
"Yolculuk nereye?"
"Kars’a"
"Öğrencisin galiba"
"Evet,Kafkas Üniversitesi’nde okuyorum"
Arabanın hareketinden sonra muavinin ortalığı yıkan sesi yükseldi;
"Yeni binenler ücretleri hazırlasınlar"
"Kaç para Kars"
"Onbeş TL"
"Sabahtan beri otobüsler,hep dolu geçiyor neden?" diye sordum muavine…
“Kars’ta yapılan aşıklar bayramına gidiyor insanlar o yüzden.” Dedi ve yol parasını alarak arkaya doğru ilerledi.
Kars terminaline gelmiştim:Yolculuk, Kağızman’a olduğu için semt garajına gitmek için dolmuşa bindim.Kağızman’a daha bir saatlik yolum vardı.
Sekiz köşe kasketi,yeşil gocuğu ve elinde salladığı iri taneli tesbihli adam ile karısının arka tarafında bulunan boş koltuğa oturdum.Arabanın hareketi sonrası kendi kendime “Sor ne olacak seni yiyecek değil ya” diye mücadele ediyordum.Ani bir kararla,adamın sırtına vurarak sordum.
“Amca,Karatavuk köyüne nasıl gidebilirim?” adam,aynı hızdaki refleksle geri döndü.Pos bıyıkları ve kasketiyle heybetli görünüyordu.Kasketini geriye iterek;
“Karatayuk Köyümü?”
“Evet”
“Ne yapacan orada?”
“İşim var”
“Allah Allah!” diyerek önüne döndü. Kırmızı kadife elbisesi,çiçekli yemenisi ile yanında sessizce oturan karısının kulağına eğilerek;
“Sen tanirmisin bu adamı?” kadın kendince çaktırmadan bana göz ucuyla baktı. Başını aynı maharetle çevirerek;
“Yoh,yeni görmüşem bizim köyden deel” diye sessizce cevap verdi adama.Meraklı ve sert bir şekilde tekrar sordu;
“Ne işin var ?"
“Amca,köye nasıl gidebilirim tarif et yeter,ne işim olduğu beni ilgilendirir.” Bu ters cevap adama tokat gibi geldi.
“Yoh,yağnış annama yeğenim,bende o köydenim de o yüzden sordumdu?”
“Ha o zaman sorun yok,Halil Demir’in evine gideceğimde”
“Neyin olur,Helil?”
“Ekspertiz yapacağım evlerine”
“Ey olur!” dedi anlamadığı cümle karşısında.
“Tamam,beraber gideriz”
Köye gelmiştik. İki dağ arasında; içinden dere akan, yemyeşil bir köydü Karatavuk.Meyve ağaçları çokçaydı.Köye ait evler,güneye bakan dağın yamacındaydı.Karşı yamaçta ise mezarlık bulunmaktaydı.
“Bak yegenim, şu beyaz badanalı yeni çatılı ev varya orası Helil’in evi”
“Sağol amca,çok teşekkür ederim” diyerek gitmeye gönlüm razı olmadı.Karı-koca içlerini kurt gibi kemiren merakı gidermek adına…
“Amca,Halil amcanın oğlu şehit olmuştu ya”
“He bilirem,yahtı ciğerimizi”
“Devlet ev almaları, yada yapmaları için onlara para verecek.Bende inceleme yapıp rapor tutacağım.Onun için buradayım”
"Eleyse, sefa geldin hoş geldin oğul"
-Devam edecek-