BENİM DEDEM DERYA DENİZ
BENİM DEDEM DERYA DENİZ 2
Ben dedemi dinlerken onun anlattıklarını sadece dinlemez onunla beraber o anları yaşardım.Eskiden değirmenler vardı. Mısır unu elde etmek için; mısırlar koçanlarından ayıklanır çuvallara doldurulurdu. Bunlara da Zaireler denirdi. Sonra bunları değirmenlere götürürlerdi. Sırası gelen mısırlarını öğütüp un elde ederdi. Bu değirmenler suların bol aktığı dere kenarlarında, ormanlar içerisinde olurdu. Akşamları buralar ıssız karanlık ve ürkütücü olurdu. O zamanlar ışıkların olmadığı zamanlardı. Değirmenlerde hele hiç ışık bulunmazdı, yakılan ateşin ışığı da zamanla azalır, kaybolur iyice karanlıkta kalırlardı. Zifiri karanlık olur göz gözü görmezdi. Bu karanlık ve yalnızlık duygusu peri ve cin hikâyelerini de beraberinde getirirdi. Bu hikâyeleri dinlemeye bayılıRDI.
Dedem açlık ve yokluk zamanlarından bahsederdi…
-Eskiden bu kadar bolluk yoktu.
-Ne buğday unu, nede mısır unları savaşta hele mısır koçanlarını bile öğütüp yiyenler bile varmış.
-Bu insanlar çok açlık ve sefillik çekmiş. Çok…
-Savaşırken ayaklarına giydikleri deriden çarıkları yırtılınca ( iğneleri yanlarında olurdu) dikip tekrar giyerlermiş.
Bir gün değirmene giden bir adam, evine gidebilmek için çok geç vakte kalmış; zahiresini bitirip evine dönerken karanlık göz gözü görmeyen karayemiş ağaçlarının üzerini kapattığı daracık yoldan geçip gitmek zorunda olduğu bir yer varmış.
-Eskiden insanlar bir birlerine çok muzipliklerde yapardı.
Cinden ve periden korkmadığını iddia eden bu adama akıl almaz bir şaka yapmak istemişler;
Gece çarşafları giyip tam yolun ortasına gelince! Çarşaflı bir şekilde ağaçtan aşağıya sarkmışlar.
Adam korkudan ne mi yapmış? Bende bilmiyorum. :))
Saliye ŞAHİN