- 1935 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HAPİSHANE GÜNLÜKLERİ:
Acıyı bölüşebilmenin yiğitliğine...
Derin bir yaraydın, kendi dibinde kanayan
Ömründe zemherileri ısıttın
Tutuklandın!
Ellerin kilitlendi
Gülüşlerin kelepçede
Nüfusun tel örgülere kayıtlı!..
Nüfusun tel örgülere...
...
Burada herkes hiç olmadığı kadar yalnızdır
ve herkesin katili kendi içindedir.
Burası acı doğuruyor; bizlerde çocuklarıyız..
Burada sorular yanıtsız, acılar tesellisiz.
Akşam olunca özlemin burukluğunda herkes kendine mıhlanır.
Çöker yenilmişlik duygusu, çektikçe uzayan acılarda.
Çünkü burada bir benzeri daha yok yalnızlığın.
Paslanan özlemlerin silik hatıralarında, yalnızlık hep tek başına - biz çoğul acılarda..
Ama bu acılardır; bu yaralardır bizi anlamlı kılan.
Biz ki, ne zamansız pusulara düşmüşüz, karanlığın okunaksız künyesinde.
Biz ne demli yalnızlıklar görmüş, ne ölümlerde ölmüşüz!
*
Buraya geldiğimin birinci günü... /
Gardiyanlar mahkumları avluya çıkardılar.
Gardiyanlardan biri ’ söyleyin ulan sizi burdan kim kurtaracak söyleyin’..
Ben de Allah dedim....
Bizi buradan Allah kurtaracak!
Ben, bana savrulan her yumruğa yüzümü uzatacak değilim...
Haksızlığa itaat edecekte hiç değilim...
Elindeki jopuyla böğrüme vurup ’lan o...çocuğu burda Allah yok’ dediğinde, bir heyelan gibi kendi üzerime çöktüm!..’
Dudaklarımda kan pıhtısı bir tek cümle kaldı.
Ben size ne ettim ki? Ben size ne ettim!
Sonra, o günün akşamında hücreme çekilip, duvarlarda kan lekelerini görünce irkildim önce.
Benim şu an düşünüp yapamadığımı benden önce ki yapmış diye düşündüm sonra...
Herkesin yaşamak için bir sebebi varsa da, ölmek içinde bir çok sebebi vardır..
.’Başka bir yaşam doğuyordur, sizin öldüğünüz yerde.’
Bir başkası hiç olmadığı kadar özgürdür, benim mahkum edildiğim yerde.
/Gör ki, ’dağ düştü üstümüze yıkılmadık, ama insan değdi tenimize acısı yıktı bizi.’
Bak yağmalandı şarkıların da, zorbalığın hükmünde!.. /
Hücre arkadaşım Diyarbakırlı adı Muhammed...
Yalnızlığımın acılı tanığı.
Akşamlara sadakatli. ’Örgüte hizmet ediyorsun’ deyip buraya getirmişler.
Diyarbakır’da doğmuş olman senin seçimin değil...
Ama iyi olman senin suçun; iyi olmayı reddedenlerin dünyasında...
Diyerek teselli etmeye çalışıyorum onu.
Esaretin derin hüznüyle seni düşünüyorum anam...
Neden benim anam hep üzülmek zorunda olan.
Neden benim anam hep çaresizliğin kıskacında bekleyen!
Neden benim anam hiç yüzü gülmeyen?
Bir bilsen, ne kadar kuvvetsizim, kendime yetersizim akşamların felçli yüzünde...
Ruhum zedelenmiş; belleğim yara bere içinde.
Hafızamı siliyorlar anam / Ya seni de unutursam! Ya seni de!..
Burada akşamların boğuculuğu, serseri kederlerde.
Ranzamda kendime sokulup, üşüyen kendimi yine kendimle ısıtıyorum.
Burada her şeyi düşünüyor insan anam. İnan haftalardır buradayım
ve kendimi sorgulamadığım bir saniyem yok...
Yarın görüş günü, herkesin bir yakını vardır, belki gelecek.
Benim senden başka kimsem yok... / Gelemezsin anam gelemezsin!!!
Acı bekler, yara bekler, akşamlar bekler, yalnızlık bekler de; beklemez beni kavuşmak.
Sevdik oralarda, yandık buralarda, geride kalanların gözyaşlarıyız biz.
Yalnızlığın gardiyanları, her gece anahtarsız bir yalnızlığa kilitlerler beni.
’Yatağıma uzanırım bir nehir gibi...’ / Kendine akan bir nehir...
Ah benim, bir yanı hep eksik büyümüş çocukluğum.
İri şiirlerle tereddütsüz büyüyeceğim seni, bütün yalnızlıklara...
Sen, böyle dediğime bakma canım anam;
Benim ki, sadece kendine çare olamamanın çaresizliği!..
Albert Camus’un bir sözü geliyor aklıma. ’İnsan söyledikleriyle değil, sakladıklarıyla insandır...’
Sakladığım onca şeyim var ki bilseler infaz ederler beni...
*
Çıkarıp uzun uzun soluk fotoğrafına bakıyorum sevdiğimin...
Biliyorum, o da bu fotoğraftaki kadar artık masum değil...
Olsun, kirli yaşansa da bir ömür, hep bir ömürdür yine de.
Sen görmedin; sesimi de bu ’soğuk duvarlar’ tutukladı!
Mutluluk bana ne uzak anam. Çünkü yüzün uzak, ellerin uzak.
Üşüyorum! Ve...Yalnızlığı utandıracak kadar yalnızım.
’Tanrı Tanrılığından utanmasa Tanrı bile ağlardı yalnızlığıma’!
Yalnızım! Sevdiğim o şarkının notalarına.
Yalnızım; memleketimin bozkırlarına, yalnızım ben kavuşmanın yollarına...
Sonra hava kararıyordu ve bir şair boğuluyordu.
Hep ünlem olmak varmış şu genç ömrümde.
En uzun çığlıktım oysa duyulmuyor, duyulmuyordum.
Solgunluğumu, dalgınlığımı bırakacağım buraya.
Ve kilitleyip akşamın intihar kokan ağzını; gömeceğim... Gömeceğim kendimin birazını...
*
Yaralarına şiir döküyorum anne
Belki bir daha görüşemeyiz
Yokluğun bıçak yarasıyken böyle...
Bir daha ısıtmayacaksın belki, hızla soğuyan ömrümü
Tabanca taşımadığım aşklarda her kundaklandığımda
Gelip sana sığınmayacağım!..
Belki de sen, tanımsız bir hassasiyetle,
Saçlarımı okşayıp, sırtımı bir daha asla sıvazlamayacaksın o tanrısal ellerinle...
(Birdal ERDOĞMUŞ)
YORUMLAR
Yaşam içindeki tüm noktalama yanlışlarına ve imla hatalarına rağmen yaşamdır, ve yaşanmalıdır.
Sizi siz yapan gerçekler,acılar başkasının hayaline tahammül edemeyeceği surette dehşet verici gelebilir. Ama kim bilebilir ki; dört duvar arasında aşk besleyen, yetiştiren, büyüten mi daha yaşıyor hayatı, rengarenk bahçelerinde hazan gören siyah yürekler mi?
Keşke yaşamasaydınız demiyorum, yaşadıklarınızla varsınız , yaşadığınızca AŞKsınız...
Alayına Aşkla...