- 770 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
EKONOMİK KRİZLER VE PAYLAŞIM SAVAŞLARI
Irak işgalinin başladığı sırada, dönemin ülkemizdeki hükümeti bir ’Teskere’ çıkarmak hazırlıkları içinde iken, bunun ne kadar yanlış olacağına ve ABD ekonomisinin, önümüzdeki 15 yıl içinde çökeceğine dair görüş ileri sürüp, bu görüşümü bence hatırı sayılır siyasi parti, köşe yazarları ve basın kuruluşları ile paylaşmıştım. Gelinen zaman, ABD ekonomisine ilişkin bu öngörümün ne kadar yerinde olduğuna dair çok çeşitli somut örnekleri ortaya çıkarmıştır.
Diyalektik bir yasa olarak her şey zıttı ile iç içe gelişmekte ve etki -tepki, tez-antitez prensiplerine uygun olarak, çelişkiler sürmektedir. Çelişkilerin sona ermesi, hayatın sona ermesi anlamına gelmektedir.
Çağımız, emperyalizmin çok önemli bir bunalım dönemidir. Gerek AB ülkeleri gerekse ABD bünyesinde, gerekse ülkemizi de sarsan ekonomik kriz giderek derinleşecek görünmektedir. Tarihin önemli bir göstergesi, ekonomik bunalımların, yeni paylaşım savaşlarını doğurduğu tezini doğrular.
İkinci dünya savaşından bu yana dünyanın arenasında en çok ABD ve onunla ittifak içinde olan ülkelerin ( Başta Anglosaksoın itiifakı) savaş arenasında boy gösterdiğini görüyoruz. Sovyetler Birliğinin dağılma süreci ardından, ’Küresellleşme ve Yeni Dünya Düzeni’ tezi ile ortaya atılan tezler ve oluşturulan ittifaklar, bugüne değin savlarını ve ve hedeflerini gerçekleştirmede başarı elde edememişler (Nato ve ABD’nin Afganistan’daki son kayıpları buna kanıttır) , üstelik yeni mevziler kazanalım derken gelinen noktada, TEK TEK ELE ALINDIKLARINDA , ÜLKELER BÜNYESİNDEKİ EKONOMİK KRİZLER DAHA DA DERİNLEŞMİŞTİR. BU DA BİZE KÜRESELLEŞMENİN BİR KURT MASALI OLDUĞUNU HER YÖNÜYLE AÇIKÇA ORTAYA KOYMUŞTUR. BU SÜRECE AKTİF KATILIMLA DESTEK VERMEYEN ÜLKELER İSE, OLDUKÇA KAZANÇLI ÇIKMIŞLAR VE EKONOMİLERİNİ GELİŞTİRMİŞLERDİR.
Dolayısıyla bir yanda Yeni Dünya Düzenini savunanlar bir yanda da buna karşıt olanlar olmak üzere, dünya yeniden iki kutuplu hale gelmiştir demek, doğru bir tesbit olacaktır. Üllkemiz bu çalkantılı dönemde nerede ve nasıl yer almıştır, doğrusu nedir, bu konuda biraz sesli ve çok sesli düşünmeye gereksinimiz var:
Hiç şüphesiz1950’ li yılardan beri başımızdaki tüm iktidarlar, bugüne değin ABD ile ve ilerleyen süreçte AET’den AB’ye dönüşen ekonomik işbirliği bünyesinde çok çok evvelden başlatılmış işbirliği ve imzalanmış anlaşmalar ve uyum süreci doğrulltusunda Batı yanlısı ve ABD yanlısı tavır almak durumunda kalmıştır. Bu Atatürk’ün izlemiş olduğu ulusal ekonomi ve iktisat politikasına tamamen ters uygulamaları beraberinde getirmiş, giderek ekonomik kriz, dış borçlanma ile önü alınamaz bir kabusa dönüşmüştür. Son altı ayda cari açık ikiye katlanmıştır. Dış borç ise 552 Milyar dolar dolayındadır.
’Bir ülke başka bir ülkeden borç para almış ise, ona özgürlüklerinin bir kısmını satmıştır’ diyen Georg Washington ne yazık ki çok acı bir gerçeği veciz biçimde dile getirmiştir. Keza büyük önderimiz " Hangi istiklâl vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir." diyerek bu acı gerçeği daha farklı bir biçimde vurgulamıştır.
Görünen odur ki ’Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır’ noktasına kadar sürüklenmiş bulunuyoruz, büyük emperyalistlerin temsilcileri, elini kolunu sallaya sallaya girip çıkmaktalar. Kendi çıkarlarını savunduklarına inandıkları yetkilileri ile de adeta bir sömürge valisi gibi görüşmeler yapıp, taleplerini, dikte ettirip, sıralayıp gitmektedirler. Bağımsız, laik, demokratik, bir hukuk devleti ve üniterlik özelliğimiz kalmamıştır.
Dünyanın önemli gazeteleri, ülkemizde olup biten son tutuklamaların ve davaların hukuka aykırılığı hakkında çok önemli mesajlarını, dünya kamuoyuna sunarak paylaşmaktadırlar.
Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk ’Yuttta sulh, cihanda sulh !’ şiarıyla, atide izleyeceğimiz rotayı işaret etmişken, Türkiye olarak komşularımızın iç işlerine müdahale hakkımız olmaması gerekirken, ’ Sen aslansın!’ ,’ Kahraman Türkler ’ gibi sırtımızı sıvazlıyan ve bizi amaçlarına ulaşmak doğrultusunda kullanmak isteyenlerin, emir erliğine soyunmak koca bir devlete, şanlı cumhuriyete yakışmaz.
Bu bağlamda izlenecek dış polikalarımızın son derece hassas dengeler üstüne kurulması gerektiğinin , adeta sihirbazlıklar gerektirdiğinin bilincinde olmamız gerekmektedir. O zaman çıkıp da küçük kardeşine kızan ağabay edasıyla ucuz kahramanlıklar yapmanın , tarihin sayfalarında kaydedilip günü gelince de politik malzeme olarak kullanılacağını iyi hesabetmek gereklidir. Keza daha halen bir Ermeni soykırım Tasarısı üstünde her an aleyhimize çevirlebilecek bir sorunu henüz halledememişken, dünya kamu oyunda işgalci bir devlet konumununa düşmemek gerekmektedir. Keza Ülkemizin ortadoğu coğrafyasındaki ekonomik ve stratejik konumu dünyanın merkezi konuımundadır. Arşimed’in ’Bana dayanacak bir yer gösterin, dünyayı yerinden oynatayım!’ dediği yer sanki Anadolu’dur, Türkiye’dir, tarih boyunca da hep Küçük Asya ’Asia Minör’ olarak adlandırılmıştır. Dünyayı yerinden oynatacak kaldıracın dayanma noktası olmamız halinde ne müthiş bir ağırlık altında ezileceğimizi de siz hesaplayınız...
Mehmetçiklerin kanı asla bu amaçlar için akıtılamaz. Haklı nedenlere dayanmadıkça savaş bir cinayettir.Unutmamamız gerekli.
Yani Türkiye’nin Ortadoğu’da emperyalist bir paylaşım savaşına ortak ya da taraf olması, kesinlikle 3. ncü dünya savaşının başlangıcıdır. Böyle bir savaşın nerede başlayıp nerede biteceğini ise bilmek olası değil ve ittifak dengelerinin de ne biçimde kurulup ne biçimde bozulacağını da hesaplamak da mümkün gözükmemektedir. Üstelik kendi bağımsız silah sanayini ve savunma gücünü oluşturamamış bir ülke için bu, son derece büyük ve altından kalkılmaz riskleri de beraberinde getirir. Emperyalistler için sadece kendi çıkarları söz konusudur.
Geçtiğimiz süreçte dış politikalarına damgasını vuran önemli bir olay Wikileaks belgeleri ’ idi, yarın karşınıza hangi belgelerin hangi aşamada ne biçimde öne sürüleceğini kim biliyor?
İsraild’en Mr. Lieberman’ın geçen haftaki açıklaması çok ilginçtir: ’ İsrail Türkiye’den özür dilese bile , Türklerin, İsrail hakkında düşünceleri değişmeyecektir’ türünden bir açıklama idi. Evet örnekte görülen İsrail faktörü bölgede önemli bir askeri, siyasi ve ekonomik kriterdir. Lieberman’ın radikal duruşu, yakın dönem İsrail politikalarının değişmeyeceği konusunda önemli bir mesajdır.
Hal böyle iken kalkıp da Suriye ile olan ilişkiler konusunda, tüm Arap dünyasının kıvılcımlarını, şimşeklerini üstümüze çekmemiz ne derece doğru bir politik açılım(!) dır?Kaldı ki, ’ Ayranı yok içmeye, traktörle gider s..maya’ dedirtip dünyayı kendimize güldürmenin sırası mıdır?
Evet ulusal ekonomilerini yönetemeyip, başkalarının sömürgesi konumuna düşen ülkelerin, tarantulanın pençesindeki böcek gibi kıvranmasının başka ne dille anlatılacağını bilemiyorum.
Hem ’Isıracak köpek dişini göstermez!’ değil mi?
KAHROLSUN EMPERYALİZM!
Şaban AKTAŞ
16.08.2011
YORUMLAR
Şaban bey hepimizin bildiği bir şey var. " Büyük balık küçük balığı yutar" Ülkeler de aynı şekilde hangi ülke güçlü ve kendini ekenomik anlamda yeterli ve başka ülkelere para satabilecek kadar güçlü görürse, geri kalmış ülkeleri mandaları altına almak her zaman kolay olmuştur. Tabi buna bir de ülke yönetimlerinde söz sahibi olanlar çanak tutmuşsa/tutuyorsa bu esaret çok daha çabuk gerçekleşmirştir ve gerçekleşecektir.
Güzel bir konuya parmak basmışsınız yine.ç Saygılar yüreğinize