- 1605 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ERİVAN RADYOSU
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ERİVAN RADYOSU -1
Artem Revan göçü sırasında babası Ani’yi kaybetmiş bütün ilgi ve alakasını annesine vermişti. Uyuduğunda bile annesinin elinden sımsıkı tutar, yanından ayrılmasını hiç istemezdi. Arkadaşları ile oyun oynarken bile kısa süreli ayrılıklarda annesini ne zaman hatırlasa mutlaka duygulanırdı. Öyle duygulu anlar olurdu ki oyunu bile bırakır eve dönerdi. Annesi için de öyle… Artem, eşinden kalma en değeri hatıra idi. Günün her saati annesi Artem’i sırtında taşırdı. Bir gün dayısı Artem’i kendisiyle evine götürdü. Artem kısa süreli ayrılıkta olsa annesini özledi. Gece uyurken yorganı başına geçirerek bir hayli ağladı. Sonra ağlama yorgunluğu ile uykuya daldı. Şafak atar atmaz dayısının karşısına dudağını büzmüş, doluşlu bir halde dikildi. Dayı anneme gitmek istiyorum dedi… Dayısı durumu anlamıştı. Hemen Artem’i terkisine alarak annesine götürdü. Artem annesini görünce çok sevindi. Annesine sıkıca sarıldı. Annesi Artem’i defalarca öptü. Dayısı Barkev onlara memnuniyetle bakakaldı. Sonra atının yularını çekerek uzaklaştı. Artem annesinin yas saati geldiğini biliyordu eve girince herkes yerini aldı. Annesi kadim dostunun yanı başına oturdu. Artem her zaman ki yerinde bir parmağını ağzına koyarak buruk bir şekilde sesizce annesini izlemeye başladı. Annesi bir garip hüzünü arar gibi önce dalgaları ayarladı. Çevirdi. Kısa dalga, uzun dalga ve orta dalgada durdu. Sonra istasyon düğmesini Zagreb radyosundan kaydırarak sıra ile Belgrat, Çukurova, Erzurum, Ankara ve Sofya üzerinde gezinerek sığınmışlığı olan ‘’Erivan Radyosunu buldu. O mey sesi… Mistik bir alışımdı kulağında yankılanan ve akabinde taş kınası eline sürmüş ergen kızların hoyratlığına inat, vurgulu cümbüşten yankılanan sarı gelin türküsüne gözyaşları ile eşlik etti. Artem için en dayanılmazı annesini ağlamaklı görmekti. Artem yas saatleri dışında çok neşelenirdi annesinin ahırda hayvan yemlerken; Artem sanağsar arasındaki köprü şeridinden defalarca geçti. Bu hoşnut sevecen durumu annesine haz veriyordu. Annesini neşelendirmek için gergilerden asılır. Güvercin yuvalarına bakardı.
Artem elma kasası işçinde tek ayaküstüne büzülmüş ve kendinden geçmiş bir şekilde duran tavuk civcivini gördü.
Artem: Anne bak civciv üşümüş bunu annesine götürelim mi?
Anne Alis: Hayır… O hasta üşümüş olmalı. Şimdi çaresine bakarım dedi.
Anne Alis küçük civcivi aldı. Giydiği elbisenin yakasından bir düğme açtı. Civcivi göğüs kafesine koydu. Artem hayretler içinde annesini izliyordu.
Artem: Anne! Ya ölürse nefessiz kalmaz mı?
Anne Alis: Kalmaz, kalmaz… Sen merak etme! Az sonra ısınınca kendisine gelir dedi. Annesinin dediği olmuştu. Civciv vücut ısısını bulunca kendisine gelmiş bir önceki halinden eser kalmamıştı. Artem civcivin bu haline ve annesinin bilgeliğine çok sevinmişti. Anne Alis ve Artem ahırdaki işleri bitince ahırın kapısını kapatarak yan eve geçtiler. Masanın üzerinde duran mumu Alis yaktı. Alaca ışık içinde duvarda gölgeleri belirdi.
Anne Alis: Artem ben sofrayı kurana kadar sen karıncaların yemini ver. Kuşların su kabına bak dedi. Suları azalmışsa doldur dedi. Artem bahçede karıncaların yuvasının yanı başına ekmek kırıntılarını bıraktı. Ve kuşların su içtiği oyuk taşın içine yeterli su doldurarak eve döndü. Anne ve oğul birlikte sofraya oturdular.
Anne Alis: Artem… Hadi bu gün sen dua et dedi.
Artem:
Yüce Tanrım…
Anımızı ve ahirimizi hayreyle, sofrayı maide sofrası kıl.
Daimi huzur, daimi bereket nasip et.
Olmayanlara da olacak imkânlar ver.
Eksiltme, çoğalt, ziyade eyle, daim eyle.
Misafirleri melekler olan sofralarla donat bizleri.
Veren sensin,
Sonsuz saygılarımızla,
Dua sonrası yemeği afiyetle yediler. Artem arkadaşları ile oyun oynamak için sokağa indi. Anne Alis sofrayı topladı. Sonra aynanın karşısına geçti. İyice alıcı gözle baktı kendisine yüzündeki yorgunluk hislerini ve yaşlılık belirtileri gördü. Artem için hayata direnmeliydi. Onu korkutan öteki kuşkuları idi. Savaş çığırtkanlıkları günden güne artıyordu. Kim bilir en sevdiğimiz dostlarımız düşmanımız olacak, belki evimizi ve yurdunuzu terk edeceğiz ne garip diye düşündü…! Korktuğu başına gelebilirmiydi? Ziyaret yerlerinde toplananlar bile bunları konuşuyordu.’’ Belirsizlik ne kötü… Harpte cesetlerin altında gizlenerek kurtulanları dinleseler Kuran ve İncil üzerine yemin ederlerdi bir daha savaşmamak için… Bu ürkütücü düşüncelerden arınmak için yavaşça kadim dostunun yanına oturdu. İşaret parmağı ile dokundu. Siyabend (ip ve kaya gölgesi) ile Xece(bölünmüş ikiz uyku,) aşkını anlatılıyordu. Birden Ani gözlerinin önüne geldi. Siyabend’e benzetti onu... Aşk tanrısı Erosu bile gıpta edecek kadar Ani ye olan sadakatini koruyordu…’’Böyle bir aşk dünyada yoktu. ‘’Siyabend; Xece’ye dokunsa ölecekti… Bu aşk için Süphan dağı diz çöktü dile geldi ağladı. Havva ve Meryem hayat verdiler… Bir kitap dört kitap oldu. Zemzem aktı gözlerinden, ibrik ibrik gönüllerde nağme oldu.
’’Ne aşkı anlatabildi, ne de anlayan oldu… İnsanlık utandı… Kördüğüm oldu.
Alis daldığı hayallerden kurtularak yerinden ırkindi… Hoşçakal kadim dostum dedi. Bahçedeki dikenlerle konuşma saatim geldi.’’Şimdilik sesine soluğuna sağlık diyerek sokağa çıktı.
Alis sokaktan Artem’i de yanına alarak çit ile çevrili diken ekili bahçeye gittiler. Alis yaralı dikenin yara sargısını açtı. Yaranın etrafına katran ve kireç tozu sürdü. Tekrar yarayı sardı.
Alis: Bugün nasılsın seni daha iyi gördüm.
Dal diken: Teşekkür ederim iyiyim. Ak diken sağ olsun bütün güneşini bana verdi. Kendimi iyi hissediyorum dedi.
Alis: Buna sevindim… Ben ve bütün börtü böcek gül açmanızı umutla bekliyoruz diyerek bütün dikenlerle tek, tek ilgilendi.
Alis ve Artem bütün dikenleri suladıktan sonra eve döndüler. Anne Alis Artem’in ağzını sandık gibi kocaman açmasından uykusunun geldiğini anladı. Artem’e pijamalarını giydirdi.
Savaşları görmemek için anne ve oğul sarılarak uyudular…
Sunay Karataş
Öyküler izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
YORUMLAR
öykü güzel ;kahramanlar karınca besleyip ak kara dikenleri sulayacak kadar yüce gönüllü insanlar...Ve hikayenin ermeni kahramanları.... bu gün 8 şehit verdik yine...bağışlayın duygusallığımı ..ayrıca bizden avans olarak ağrı dağını isteyen Ermenilerin haberini okudum az önce...yüzsüzlük diz boyu vaktiyle yediği kaba edip Anadoluyu kan gölüne çeviren çapulcuların bitmek bilmeyen sırtlan hesapları...haberi özetle kopyaladım..
....................
"Ağrı Dağı peşinat olarak verilebilir!
Ermenilere Los Angeles Mahkemesi’nden iyi haber. ABD’de Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Merkez Bankası ve Türkiye Ziraat Bankası’na karşı açılan davada ilk adım geldi.
63 MİLYON DOLAR İSTİYORLAR
1915 olaylarında dedelerinin mülklerini kaybettiğini iddia eden Ermeni davacılar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Merkez Bankası ve Ziraat Bankası’na karşı açtığı davada, Adana’da,İncirlik üssü de dahil olmak üzere, dedelerine ait toplamda 49,5 hektar olduğunu savundukları topraklar için 63 milyon 900 bin dolarlık tazminat talebinde bulunuyor."
...................
biz şu sözü hep yanlış algıladık gibi geliyor "sana tokat atana öbür yüzünü dön." evet diğer tarafa bir tokat daha ye diye yanlış algıladık yumuşak yüzün olmuyorsa sert yüzünü gösterdi asıl gaye..." dövene elsiz dövene dilsiz gerek "sözleri ile büyüdük ama derviş değildik..dünya barışı diye feryatlar ettik .. ne yılanları bağrımıza bastık sonra onlar tarafından zehirlendik.hangi kargaları besledik te dönüp gözlerimizi oydular öyle çok ki bunlar.. bakın dünyaya ve çevremize içlerinde belki bireysel altını çizerek söylüyorum bireysel toplumsal değil bir kaç istisna hariç çevremizde kanımızı emmek için bekleyen öyle çok "barışçı ve kardeş!" ülke var ki..ulusların dostluğu diye bir şey yok kendimizi kandırmayalım...belki kapı komşunla üç beş kişiyle dost olabilirsin..ülkeler babında dostluk.... yok böyle bir hikaye..
Barışı yazacak; hikayesi barış olacak bir ulus varsa o da türklerdir..ne zulüm ne mezalim ne kara lekeleri vardır Allah korkusu ile muammele etmişlerdir.amacım barışçı söyleminizi baltalamak değil ama yok böyle bir dünya ve ben bu hikayelere inanmayacak kadar büyüdüm...çünkü bize birileri sevdirilirken fark etmeden nelerimizi alıp gittiler..üzdümse özür... dedim ya duygusalım..yolunuz açık olsun konu bana çok hitap etmese de ,yazım diliniz mükemmel...
Esmize - Perihan TUNÇOK K tarafından 8/17/2011 5:40:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Esmize - Perihan TUNÇOK K tarafından 8/17/2011 5:42:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sunay KARATAŞ
Öncelikle değerli yorumunuz için teşekkür ederim.Ben bütün insanlığı ayırmaksızın hümanist duygularımla bakıyorum.
Bir anekdot,
Ben çocukken köyümüzde yaşça benden büyükler... abiler,amcalar yaramazlığımızı görünce hidetlenerek "gavur,ermeni" diye hitap ederlerdi.Ben çocukken Ermenileri bir canavar ve ejderha gibi algılardım.
"Sonra büyüdüm ve anladım onlarda insanmış...
Bir mütalamda ermeni bir arkadaşla tanışırken Türk, Ermeni meseleleri üzerine bir hayli münazara yaptık.Kurgulanmış tarih üzerine bir o söyledi,bir ben... Sonra baktık ki ikimizede öğretilenler aynı.Dolayısıyla hekesin doğruları farklı olabilir!Ama gerçek tektir...Savaşların galibi yoktur...
Saygılarımla,
Esmize - Perihan Kılıç
gelelim ermenilere şahsi hiç bir düşmanlığımda sevgimde yok öyle kıyıda köşede bir millet ama geçmişine bak bazılarının anlattığı algıladığı veya bana anlatmaya kalktığı kadar masum mu o da hayır...
ermeni arkadaşınızla dost olabilirsiniz benim de yahudi dostum vardır..bunlar dediğim gibi bireyseldir..ben hala milletlerin dostluğuna inanmıyorum
geçmiş geleceğin aynasıdır .Sunay bey evet tüm insanları seviyoruz ama ben diyorum ki tüm milletlere karşı da temkinli olalım...dün bize isyan edip sırtımızdan vuran milletlerle dört bir yanımız çevrili ve inanın hiç biri bizim tebaamızken yaşadığı huzuru hala yakalayabilmiş değil..Barış gerçekten bizim karakterimiz sizin bizim ..yoksa ne ingilizin ne ermeninin ne de bilmem kimin...dikkat edin hepsi milletler bazında...selamlar saygılar
Sunay KARATAŞ
Yaşanılan her olumsuzluk karşısında ben de insani ve beşeri duygularıma atıfla üzülüyorum.Gel görki onca jeolojik kalıntı içinde yaşanmışlıklararı göz ardı etmek te bir o kadar üzücü olsa gerek.
Gelelim milletler bazındaki karekterist özelliklere.Enperyalizim ve kapitalizim bir tüketme, yok etme ve sömürü ideolojisidir.İdeolojilerde insanlar araçtır.Amaç değildir!Kullanılır ve atılır.(Bugün arap dünyasında ,yarın?)Dolayısıyla her milletten bu kavramların olgularını güdenler olacaktır.Tamda bu insanlık dışı tecrübelerin tekerrür etmemesi için insani duygularla hareketle bir dayanışma birliktelik olmalı ki dünya ve doğa nefes alabilsin...Ki gönül isterdi sizinle yüzyüze konuşalım siz ikna edeceğimi düşünüyorum kelime kurgularınız içindeki anlamlara güvenerek.
Bu arada şiirlerini okudum...
Sevgilerin dini,milleti yoktur.Sevgi evrenseldir...
Yahudi arkadaşlarınıza çokça slm...
esenkalınız,
Güzel bir öykü başlangıcı. Konusu çok geniş, hatta roman bile çıkar bu konuda. Savaşa hayır, teröre hayır konulu her şey ilgimi çeker. İfadeleriniz çok yalın , tıpkı benim stilim. Tebrik ediyorum, takipçiniz olacağım inşallah ....
Sunay KARATAŞ
Saygılarımla,
Sunay KARATAŞ
Bu öyküyü çok sevdim ,nedeni çok yalın ve samimi bir köy hayatında geçen ikili bakışın arasındaki başka replikler
ne güzeldi ,güzel geldi bana ,ellerini bir duaya açan insanların öyküsü ne olursa olsun -savaşa hayır hayır diyen dualar bizdendir,biz ise onlardan
sevgiler