- 1576 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toparlanın, Gitmiyoruz!
Dünya’dan göçüp tenha bir yerde sigara molası vermek isteyen astronot gibi yorgunum şu sıralar.
Uzay boşluğunda dumanı uçuşaduran bir astronot.
Hatta NASA’nın tüm aramalarına rağmen telefonlarına cevap vermeyen, telesekreteri de bir güzel tembih eden bir astronot gibi...
Düş İşleri Bakanlığı’na gidiyorum. Elimde bir çuval, çuvalın içerisinde bir yığın düş. Gelecek, gelenek, istek-dilek, beklenti-eklenti... Çuvalın ağzını iple boğduğum yetmezmiş gibi intihar süsü verip bir de not düşüyorum:
’Her Hakkım Kendimde Saklıdır.’
Veznedeki adama eğilip selam verdikten sonra balerin edasıyla bakanlıktan ayrılıp yükseliyorum.
İçimdeki bir komutan ellerini alnıyla buluşturup selam veriyor; doktorun biri de tetkitleri belirleyip ’Kötürüm düşünceler kangrene dönüşmüş, kesip atmalı.’ diyor. Düşlerimin bakanlığa teslimiyetiyle birlikte iyiden iyiye hafiflemem yetmiyormuş gibi kalanların da benden alınacak olmasıyla birlikte kendimi uçan balonda gibi hissediyorum.
Bu noktadan sonra bana ters gelen, ters gelmekten öteye gidip artistlik yapan olaylar cereyan ediyor.
- Çıkar savaşlarının giderek büyümesi ve artık bu coğrafyadan sıyrılıp bütün coğrafyalarda hüküm sürmesi.
- Gazetelerin 3. sayfalarındaki haberlerin hükümranlık isteklerinde kabarmaların oluşu.
- Magazinsel haberlerin ’Münafık’ kelimesine riayet edici yaşamları.
- Kalben inanmayıp diliyle ’Müslümanım.’ diyen yaşamların yanında, yolsuzluk-yoksunluk-yoksulluk üçlemesinin varlığı.
Maddeleri sayarken aklımın aklı yetmiyor, tıkanıyor. Çuvalımdaki düşlerin evlatlık verilmesiyle birlikte şu an bulunduğum uzay boşluğumda ancak bu kadarını postalayabiliyorum Dünya’ya. Nihayet derin bir iç çekiyorum buradan oraya, sevgi dolu. Newton’a aykırı davranıyorum belki ama olsun, ayaklarımı yerden kesip yer çekimine meydan okuyarak söylüyorum düşüncelerimi. Geri dönünce tekrar yükleyeceğim çuvalımı sırtıma.
Şu sıralar Somali halkına (Afrika’ya) yığınla yardım gönderiliyor. Bağışmatik diye bir şey çıkarttılar (Allah razı olsun.), vızır vızır yardım yağıyor. Göz pınarlarımıza hassas bir dokunuş gerçekleştirdi bu hassasiyet doğrusu. Dünya’da bu çapta yardım yapan ülkeler arasında hatırı sayılır bir yerimiz var, buna amennâ. 2 yıl önceye kadar Afrikalı mültecileri ülkemize kabul etmeyen yine bizdik. Onları teker teker toplayıp kargo şirketlerine taş çıkartacak bir hızla ülkelerine postalayandık. Yapılan yardım büyüğümdür, ellerinden öperim tabii ki. Vatandaş olarak altın gibi bir kalbimiz var, bu kesin. Bu halk, yüreği öpülesidir. Üsttekiler, idare edenler ya da kimse muhattap, onları yâr belleyip kabul görseydik ya(?) Zühre görseydik de onları Tahirleşip alsaydık. Yaraya tuz basmaktansa bağra bassaydık ya gelenleri, kaçanları, imdat diyenleri.
Olsun, ben yer çekimine karşı koyuyorum şu an, onlar da yar çekimine. Ödeşiyoruz...
Gündemin tahtında kasıla kasıla oturan ’Seküler’ kelimesinin içeriği de canımı hayli sıkan tarzda. Yaşantıların serbestliği elbette kalbidir, kişiye has olan bir şeydir ve özgürlükle bağdaştır. Öyle sanıyorum ki yaşantısında islamiyetin gereklerini barındırmayan, Allah’ın gereklerini-emirlerini yerine getirmediği halde müslümanım demeyi eksik etmeyen insanların özgürlük duvarı ardında gizlenmeleri rahatsızlık verici. Bir program düzenleniyor kanalın birinde. Konuk olan iki değerli şahsiyet var, bunlara ek olarak da bir başka stüdyodan canlı bağlantı yapan biri. Bunların arasında ’Seküler’likle alakalı dindar tartışmalar var fakat canlı bağlantı yapan zatın cümleleri ense kökümden tutup çekiştiriyor beni. Vicdani yorumlarını boşamışlığı yetmezmiş gibi olayların ’Herkes dilediği gibi yaşar.’ vari yönlerini de gayet açıkça söylüyor. Bu yaşam tarzı böyle gerektiriyor, değişmesi mümkün değil diyerek aynı anda beni ve oradaki konukları da güldürüyor. Sen çok yaşayasın, ne diyelim?
Detayına girip kurcalamak istemedim. Maddelerin üzerinden hafifte geçmek daha iyi olacağa benziyor. Ne zaman cümleleri soslayıp dökmeye kalksam, bir ayetin inceden hoşluk vermesiyle frenliyorum kendimi: ’Allah, sabredenlerle beraberdir.’
Zamanın çabuk geçtiğinden şikâyet edenimiz çoktur da zamanı nasıl geçirdiğinin muhasebesini yapan azdır. Uzatıp can sıkmamak gerek. Haylaz bir çocuk parmak kaldırdı, anlattıkça anlattı. Dili döndüğünce, anlatabildiği kadar.
’Toparlanın, gitmiyoruz!’ desem de artık geri dönüp çuvalımı almam gerek. Birazdan Dünya’yı çepeçevre saran o girdaptan içeri dalacağım. Buralardan oralara sevgilerle..
Yerin dibi not: ’O kadar da değil be!’ diyorsanız, buradan devam edin:
- www.ihh.org.tr/
- www.kizilay.org.tr/
- www.akut.org.tr/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.