- 1306 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tabut
Göz gözü görmeyen bir yağmur yağıyordu ve tepeden tırnağa ıslanan bir adam sırtında bir tabutla hızlı adımlarla ilerliyordu kasabanın içinden , yüzü bin parça olmuş gözyaşları yağmurla yarış eder gibi akıyordu , fakat o yoluna devam ediyordu , kasabanın içinden geçip o yüksek tepeye varmak için bir an önce , git gide hızlanıyordu , kurtulmak istiyordu sırtındaki tabuttan , çünkü herşey başladığı gibi son bulmuştu ve o son vazifesini yapmak istiyordu...
Herkes evine kapanmıştı o gün kasabanın meydanı boştu , sakin ve sessizdi ,
Ta ki ,
- Yağıyor mu yağmur hala ? dedi evin birisinden bir adam ve karısı perdeyi aralayıp ,
-Yağıyor , daha da hızlanmış , dedi , ve o yağmurun arasında sırtında tabutla hızlı hızlı yürüyen adamı farketti !
Kocasına seslendi ; Dışarda bir adam var sırtında tabutla , dedi.
Adam perdeyi araladı ve gördüklerine şaşırdı , hemen bir şemsiye alıp dışarı çıktı adama peşinden yetişip kolundan tutup durdurdu ;
-Dur , böyle olmaz , tek başına defnedemezsin , herşeyin bir adabı var, dedi.
Daha adama kimsin , nesin , kim öldü gibi sorular sormadan sadece durdurdu ve yalnızca tabuttaki cenazenin usülüne göre defnedilmesi için bağırdı ;
- Ey cemaat ! Cenaze var çıkın dışarı !
Adam ; Lütfen , Ortalığı telaşa vermeyin , ben kendim yapmalıyım bunu, dedi.
Fakat elinde şemsiye olan adam olmaz dedi yine böyle cenaze defnedilmez herşey gerektiği gibi yapılmalı dedi ve tekrar bağırdı , herkes evinden çıkıp toplanmaya başladı .
Önce adamı sırtından tabutu aldı dört kişi ve her biri bir ucundan tutup sırtlarken tabutu , hepsi içinden tabutun ne kadar çok ağır olduğuna ve tek başına bir adamın bu kadar ağır bir yükü taşıdığına şaşırdı.
Önde imam , arkada dört kişi , üzerlerinde tabut ve onlarında arkasında toplanmış halk yukarı tepedeki mezarlığa doğru yürürken , tabutu elinden alınan adam en geride kaldı ve sadece geriden onları takip etti, ve aslında kimsenin umrunda değildi kimin öldüğü , niye öldüğü, nasıl öldüğü , sadece gereken neyse onu yapmak için toplanmışlardı ve ne olduysa bundan sonra oldu .
Çünkü o gün , yıllardır o kasabada yaşayan yaşlı bir kadının hayatla kavgası bitmişti ve Azrail kadının canını almak için o kasabadaydı . Kadının canını alalı daha çok zaman olmamıştı ve kasabayı terkederken Azrail başka bir kasabada can almak için , yukardan , toplanmış kalabalığı tabutu ve halkı gördü .
Nasıl olur dedi Azrail; Daha canını alalı ne kadar oldu ki kadının , üstelik evdekilerin bile haberi yok daha kapısını itip içeri bile kimse girmedi , bu ölen kim benden habersiz , bu da ne ,dedi ve yakından takip etmeye başladı şaşırarak.
Çünkü sadece Azrail alıyordu can’ı bu görev onundu ve sadece o yapıyordu . Ne olduğunu anlamak için insan kılığına girdi ve halkın arasına karıştı .
Asıl sorması gereken adam en geride yürürken çaresiz , Azrail halkın içine karışıp sormaya başladı insanlara ; Ölen kim ? , Yakınınız mı ? Tanıyormusunuz ? Nasıl öldü ?
Fakat hiçbirisinden bir cevap alamadı çünkü öleni kimse tanımıyordu , tanımıyoruz , sadece defnedilmesi için gerekeni yapıyoruz dedi herkes . Azrail tabutu açmak istemedi o an çünkü büyük bir saygısızlık olacaktı , insan kılığında kalabalığın arasında devam etti o da yola ve yukarı tepedeki mezarlığa kadar onlara eşlik etti .
Tabutun sahibi olan adam kalabalıktan geride kalmıştı yetişmeye çalışıyordu , hala onlara bunu tek başına yapması gerektiğini söyleyip durdurmak istiyordu onları , fakat halk tepeye çoktan varmıştı .
Önce derin bir çukur kazıldı , sonra namaz kılındı ve imam ;
-Nasıl bilirdiniz ? diye sordu .
- İyi bilirdik dedi herkes , kimdi iyi olan , kim olduğunu bile bilmeden .
Ve tabut açıldı, içinden kefene sarılmış şey çıkartılırken ağzı açıldı ve içinde ne varsa döküldü.
Gören herkes başına toplandı , Azrail çukurun hemen yanıbaşındaydı ve olanları izliyordu .
Tabuttan kağıtlar dökülüyordu herkes şaşırmış bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışırken Azrail yere dökülen kağıtlardan birisini aldı ve okudu , sonra diğerini aldı , sonra diğerini .
Diz çöküp bütün kağıtları okurken üzülerek , tabutun gerçek sahibi olan adam soluk soluğa kalmış ve koşarak gelip Azrailin yanında diz çöktü.
- Size söyledim ! Dinlemediniz beni !
Dökülen kağıtları toparlayıp çukura doldururken adam , Azrail elinden tuttu ve dur dedi adama ;
-Bu cenazenin sahibi sen misin ?
-Benim , dedi adam .
-Neden , dedi Azrail , bunca yazdıkların , şiirlerin gömülsün istiyorsun? Sahibine neden vermiyorsun ? dedi.
Adam; Çünkü dedi , bunca yazdığım şiirlerin , yazıların sahibinin artık bir sahibi var ,
onun bir sahibi varken , benimde içimde ölen biri var ! ama azrail gelip onu içimden almadı bende kendim gömmek istedim, bu yüzden dedi .
İnsan kılığından Azraile dönüştü konuştuğu adam , zamanı durdurdu ,
adamın içine girip kalbinde olup bitene baktı , gerçekten ölmüşmüydü içinde birisi istediği bunu anlamaktı .
Girdi , baktı , çıktı . Ve zamanı kaldığı yerden başlattı ve adama ;
İçinde ölen kimse yok ve sahibide yok ! Yazmaya devam et dedi.
Ve halka dönüp ; Burda bulunan herkes bu üzerinde şiir yazılı kağıtlardan birer tane alsın ve evde onu bekleyen karısına götürsün ve ona okusun , dedi.
Bu olaydan sonra adam , yazmaya devam etti bu gecede olduğu gibi ...
Ve Tanrı yukardan olana bitene bakıp gülümsedi ...
Servet Afşar
YORUMLAR
Çok güzel ve yaratıcı bir hikaye olmuş merak ederek okudum çok güzeldi tebrikler