- 582 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK MEHMET 3. BÖLÜM
- BİR BEN, BİR SEN -
Mehmet gözleri her adım attığında, yeni botlarına takılı, Dursun efendinin peşi sıra koşturarak, müdür beyin odasının yolunu tutmuştu. Dursun efendi kapıyı tıklatıp içerden “Giiiirrr!!” komutunu aldıktan sonra kapıyı aralayıp, başını içeriye uzattı.
-Mehmet’i getirmiştim efendim.
-Tamam Dursun, gelsin… Ha!.. Bu arada sen tekrar git 2-B’ye… Nevin öğretmen kızacak ama bir zahmet söyle, Hasan’ı da göndersin buraya dedi. Ben sonra nedeni izah ederim ona.
Dursun efendi “Hadi Mehmet gir içeri “ deyip yana çekildi ve Mehmet içeri girdikten sonra arkasından kapıyı kapattı. Müdür, makam masasının arkasındaki koltukta oturuyordu. Masanın ön tarafındaki koltuklardan birinde de gençten ve tanımadığı bir adam oturuyordu. .
Mehmet, içeri adım attığı yerde, iki eli yanında hazır ol vaziyette öylece durmuş, buraya getirilişinin herhangi bir şikayet üzerine olmadığından gayet emin, karşısında onu süzmekte olan adamlara bakıyordu sırayla. Müdür bey,
-Nasılsın Mehmet?.. dedi, gülümseyerek.
-İyiyim efendim.
-Baban ne zaman geliyor bakalım ?
-Epey oldu gideli… Herhalde gelir yakında(!)
-Hadi bakalım!.. İnşallah …
O sırada kapı tekrar çaldı ve Dursun efendi, bu kez yanına hasanı katmış olarak, girdi içeri.
-Gel bakalım Hasaaaan!.. . dedi Müdür bey, sonrada Dursun efendiye, Hadi sen bak işine, deyip gönderdi.
Hasan yüzünde muzi bir gülücük, gelip Mehmet’in tam yanına durduğunda, Müdür bey;
-Ee!.. Mehmet, dedi. Seni buraya niye çağırdım biliyor musun?
Mehmet, tek ben mi varım der gibi, bir sol yanındaki Hasan’a bir de Müdüre baktı. Sadece kendisine hitaben konuşulmasından, anlaşılan biraz tedirgin olmuştu.
- Yoo!! .. dedi. Bilmiyorum efendim.
Mehmet’in, kaşları çatılmış, gelecek herhangi olumsuz bir söze karşı, gardını almış tavrı, Müdür beyin pek hoşuna gitmişti. Gevrek gevrek gülerek arkasına yaslandı.
-Dur yahu! .. O ne bakışlar öyle ? Daha ne söyleyeceğimi bilmiyorsun ki?
-Bunun üzerine Mehmet, bir kenarından, alt dudağını ısırarak başını yana doğru eğdi.
-Bak Mehmet, Hasan arkadaşın babasıyla, sana bir çift bot alması için konuşmuş dedi. Bu bey de Hasan’ın babasının şoförü. Sizi bir kunduracıya götürmek için gelmiş.
-…………….!
Beklemediği bu konuşma karşısında, Mehmet şaşkınlıktan dona kalmıştı. İki çocuk birbirlerine dönüp sevgiyle baktılar ve az sonra elleri birbirlerinin omzunda, neşeyle yürüyüp müdürün odasından ayrıldılar.
Hasan’ın babası tüccardı ve Eminönü’nde birkaç dükkanı vardı. İstese tek oğlunu, özel okullara gönderebilecek güçteydi. Ancak. Hasan’ın yabancı tuvaletlere girmeme gibi bir takıntısı vardı.
Doktorlar ailesine, zamanla bu huyundan vazgeçeceği söylemişlerdi. O yüzden, şimdilik kaydıyla evlerine yakın olduğu için bu okula geliyordu ve her sıkıştığında evine koştururdu. Babasının okulun ihtiyaçlarına karşı duyarlı olması sebebiyle, her konuda kredisi boldu.
İki çocuk hoplaya zıplaya çıkış kapısına geldiklerinde, onları özel bir araba bekliyordu. Hasan ve Mehmet geçip arka koltuğa kuruldular. Az sonra tembihlendikleri üzere Beyoğlu’nun en meşhur ayakkabı mağazalarından biri olan Tanca’ya varmışlardı.
Raflar, çeşit çeşit mokasen ayakkabıyla doluydu. Hasan ve Şoför bir kenarda durdurmuş Mehmet de gözüne kestirdiği ayakkabıları bir bir denemeye başlamıştı. Hepsi zarif ve çok güzel ayakkabılardı, ancak küçük Mehmet, bir türlü hiç birini içine sindiremiyordu. “Bunlardan birini alıp giysem, bana iki hafta dayanmaz” diye düşünüyordu içinden. Sonunda Hasan’ın yanına gidip, kulağına eğilerek,
-Siz Beni Sümerbank’a götürseniz daha iyi olur deyince, Hasan şaşırarak;
- Ama niye ? dedi. Babam beni hep buraya getirir… Hem bunların hepsi pahalı ve çok güzel ayakkabılar!
-Benim babam da beni hep Sümerbank’a götürür dedi, Mehmet gururla.
Mağaza sahibi ve şoför ne kadar ısrar ettilerse de, küçük Mehmet’in kararlılığı karşısında, Sümerbank’a gidildi. Mehmet tanıdık, bildik bir dükkana gelmekten çok mutlu olmuştu. Hangi ayakkabıların hangi köşede satıldığını bile biliyordu. Birkaç denemeden sonra tam, arzu ettiği gibi altları kalın kösele bir çift botu beğenmişti.
-Bunlar olabilir mi Hasan?.. deyip, botların atlarına elinin tersiyle vurarak, “ Bak altları kalın kösele, taş gibi taş, dedi. Hem de bir numara büyük alırsak, seneye de giyerim üstelik.
Az sonra kendi seçtiği botların kutusu torbayla Mehmet’in elinde gülerek arabaya doğru yürürlerken, Hasan durup şoföre,
-Biz yine Tanca’ya gidelim Şeref abi, dedi. Adam şaşırmıştı.
- Eh! Az önce orda değilmiydik Hasan?.. Niye gidiyoruz ki tekrar ?
Çok da duygusal bir çocuktu Hasan. Mehmet’in, daha dayanıklı olsun, uzun süre giyebilsin diye o güzel mokasenlerden vazgeçtiğini anlayınca, dert olmuştu içine.
-Çünkü dedi, bir çift ayakkabı da oradan alacağız da ondan.
Küçük Mehmet, nefes nefese evlerinden içeri girdiğinde, annesinin gözü hemen elindeki torbalara ve üzerindeki mağaza isimlerinin yazdığı logolara takıldı.
-Aa! Mehmet, nedir bunlar oğlum ?
Ah! bir de konuşa bilseydi. Bir an önce eve varmak için o kadar çok koşmuştu ki dalağı çatlayacaktı nerdeyse küçük çocuğun. Torbaları yere bırakıp dar attı kendini mutfak penceresinin önündeki kanepeye.
Kendine geldiğinde, yeni botlarını ve ayakkabısını torbalarından çıkarırken, bir yandan da nasıl alındığını anlatıyordu. Gözleri dolmuştu anacığının. Onun bir kuş gibi, heyecanla inip - kalkan göğsünü gördüğünde.
- E.. Mehmet’im… Bu Hasan seni ne çok seviyormuş meğer ha!
-Ben de onu çok seviyorum, dedi Mehmet. Hem biliyor musun anne? Bazen derslerine yardım ederken sıkılıyordum, ne çok soru soruyor diye. Ama bundan sonra, hiç üzmeyeceğim onu.
- Üzme tabi üzme oğlum… Allah razı olsun ondan da, ailesinden de.
İlk kez iki ayakkabı birden alınıyordu ona. Üstelik de tam ayağına göre ve kendi beğenisine göre. O gece sabah olmak bilmedi bir türlü. Mehmet, tıpkı bayram gecelerinde olduğu gibi heyecan içindeydi.
Bir uyur, bir uyanık sabahı ettiğinde, tam tekmil hazırdı. Yeni botlarını da geçirince ayaklarına, sanki dünyalar onun olmuştu. Odasından çıkmadan önce gidip kardesi Ahmet’e doğru eğilip yanağına hafif bir öpücük kondurup "Canım kardeşim benim, sen sakın üzülme diye fısıldadı. Yeni botları bir sen giyersin bir de ben ...
* * *
YORUMLAR
Oohh çok şükür, umduğum gib bitti, nedense hazin sonları sevmiyoruz.Ellerine sağlık arkadaşım.
Ayar Salhe'nin tadı damağımda kalmıştı,sizi çok zorlamazsa uzun seriler bekliyorum sizden, selamlar.
Billur T. Phelps
Şu an bitmek üzere olan bir tane var elimde..
Kendi siteme koyuyorum hepsini önce..
Burada arkası yarın tadında ekliyorum sayfa sayfa... Ama uzun hikayelerin
insanları sıkmasından çekiniyorum doğrusu..
Güzel düşüncene teşekkürler Handan'cıgım.. :))
handan akbaş
Önümüzdeki hafta sonu yurtdışından büyük oğlum ve eşi çocukları gelecek biraz yoğun olacağım üç hafta.Yine de gece çoluk çocuk uyuyunca toplu olarak da olsa okuyup, bir yorum bırakırım inşallah.
Selam ve sevgiler, kolay gelsin.
Bence de beklenen oldu. Kocaman bir tebessüm yerleşti yüzüme.:)Teşekkürler değerli kalem. Ama bir noktaya daha değinmekte fayda var. REsim kompozisyonu başarıyla tamamlayıp yazıyı yukarıya çekiyor. Önemli bir ayrıntı bence. TEbrikler.:)
Billur T. Phelps
Çünkü gerçekten, her yazım için uygun bir resim seçmeye özen gösteriyordum.
Gözünden kaçmaması hoşuma gitti. Kocaman bir teşekkür g
eliyor benden sana... :))))
Evvettt! İşte bu, sonunda hayır sever biri çıkıp Mehmet'i sevindirdi. Dilerim bütün Mehmetler sevinir.
Güzel yazan kalemi tebrik ederim...........sevgimle.
Billur T. Phelps
Mutlu sonları seviyoruz değil mi ?
Ben de aynı dilekleri paylaşıyorum seninle, hiç bir çocuğun gözü,
özü ağlamasın inşallah.
Sevgiler :)
Billur T. Phelps
Teşekkür ederim Ayşe'ciğim.
Hayır sever, iyi kalpli, çevresine duyarlı insanların çoğalması dileklerimle,
Sevgiler :))