- 1275 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
MEKTUBUNUZ VAR !
MEKTUBUNUZ VAR !
80 li yıllar... o yıllar ne güzel yıllardı.. vefa vardı o yıllarda. Arkadaşlık, dostluk vardı. Borç para alınırken, ’ senet ’ yapılmaz, söze itibar edilirdi.Domatesler lezzetli ve hormonsuz, her şey doğaldı. Şarkılar kaliteli, sanatçılar seçkindi. Kitap okumaya meraklı bir gençlik vardı.Herkesin evinde telefon olmasa da, okumak için en az bir gazete bulunurdu. SEVDİM SENİ BİR KERE denmişse, sevilmişti yürekten sevgili. Sevgide riyakarlık,onursuzluk sayılırdı. 80’li yıllar herşeye rağmen çok güzel yıllardı... O yıllarda yaşamış olmaktan dolayı, kendimi çok şanslı hissediyorum :)
Bizlerin robotlardan farkı,duygularımızın olmasıdır. E-mailler çıktığından beridir, mektupların, kartpostalların hatta telefonların da papuçları dama atıldı. Gerçi şimdilerde dam da kalmadı, her yer çok katlı otoparka döndü, sokaklar caddeler delik deşik oldu. Nasıl ki, “ Tüfenk icat oldu, mertlik bozuldu.”Şimdi, kopyalayarak herkese gönderdiğimiz duygudan uzak, ruhsuz, kuru “günaydın”lar dışında ruhumuzu ve yüzümüzü aydınlatacak güzel sözlere o kadar hasretiz ki?
Yaşları en az benim kadar olanlarınız bilir. 15- 20 yıl öncesine kadar bayram tebriklerini kendi ellerimizle özenle seçer, sevdiklerimize birbirinden güzel kartpostallar gönderirdik.Lütfen hatırlayınız,bunu yaparken kartpostalları kendi zevkimizden ziyade karşı tarafın beğenisini de düşünerek yapardık. Sevdiklerimize birbirinden güzel anlamlı ve duygu dolu özenle seçtiğimiz kelimelerden kurulu mektuplar da gönderirdik. Gönderdiğimiz mektuplar daha açılmadan, ellere alınır alınmaz zarfa ve kağıda kokularımız siner, bizden bir parça yüreklerde ve ellerde hissedilirdi. Sevdiklerimiz gönül gözleriyle sanki o an bizleri görürler, bir başka heyecan duyarlardı. Ben, kendimden biliyorum. Bu heyecanı çokça da yaşadım. O vakitler 14-15 yaşlarındaydım. Haftalık olarak yayımlanan Hey dergisi, Hayat dergisi ve Ses dergisini hiç kaçırmazdım.Yine haftalık olarak yayımlanan Milliyet Çocuk ve Türkiye Çocuk dergilerini de alır okurdum. Harçlığım yetmediğinde babamdan utana sıkıla harçlık ister, nerde kullanacağımı söyledikten sonra babam hiç tereddütsüz bana harçlığımı verirdi. Çünkü, söz konusu okuma arzumdu.Babamın, hatıra defterinde de belirttiği üzere ve benim yeni öğrendiğim bir gerçek vardı bu hususla ilgili: “Murat, yeter ki okusun, yurduma yararlı bir kişi olarak kazanılsın” notunu düşmüştü defterine. Babam öldükten hemen sonra ise,maddi durumumuzun gittikçe zayıflaması nedeniyle bu dergileri almaya son vermek zorunda kaldım.
Rahmetli babam, kültürlü, kendini aşmış, ileri görüşlü çok okuyan, çok düşünen, bilgili bir insandı. Okuma sevdası ve merakı bana babamdan geçmiştir. Cebindeki son parayı kültür dergilerine ve ansiklopedilerine verdiğinde, içinin yandığını, ezildiğini, gözlerinin dolduğunu derinden hissederdim. Aylık olarak çıkan Yıllarboyu Tarih isimli kültür dergisini yıllardır alır ve evimizin bir köşesinde itina ile saklardı. İyi bilirim, parasızlıktan bu derginin aylık fasiküllerinin bazılarını alamamıştır. Bu dergileri hala saklarım ve eksik sayılarını gördükçe, içim hep burkulur, gözlerim dolar. O an gözümün önüne babam gelir,, 43 yaşındayken, daha olgunluk çağındayken ahiret alemine göç eden babam gelir aklıma. O an, dokunsalar ağlarım.
Babamdan miras olarak bana kitapları, ansiklopedileri, ve dergi fasikülleri kaldı. Parasızlıktan maalesef ciltlendirememişti bu dergileri. Yıllar sonra bana nasip oldu bunları ciltlettirmek. Şimdi kütüphanemin bir köşesinde yıllardır babamın “canlı” hatıraları olarak yerlerini aldılar. Babamın elleri değdi o kitaplara. Hatıra ve şiir defterlerine babamın naif ve şahsına münhasır güzel kokusu sinmiş,, Yıllardır hep baba hasretimi, işte ben bu kitapları, dergileri, hatıra ve şiir defterlerini “babam” niyetine koklayarak gidermekteyim. Size saçma gelebilir ancak ve ancak bu duyguları hisseden ve babasızlığı yıllardır yüreğinde hissedenler bilir.
Şimdilerde elini ayağını çekmiş pek çok ünlü sanatçı, o vakitler hep magazin dergilerinde bir numaraydılar. Boy boy renkli afişlerini koleksiyon yapmış ve diğer kültür dergileriyle birlikte saklamıştım iki odalı fakirhanemizde. Sonraları o kadar çok ev değiştirdik ki, her kiraya çıkışımızda, işte o magazin ve kültür dergilerinden ister istemez ayrı kalıyor, bir çoğu yollarda taşınırken zarara uğruyor, bir kısmı ise yanlışlıkla çöpe atılıyordu. Sanki bitmiş bir aşkın derin acısını mahalle çöplüğüne anılarımla birlikte gömüyordum.
O dönemlerde, haftalık olarak aldığım magazin dergisi Hey’in bir de Mektup arkadaşı sayfası vardı. Oradan edindiğim arkadaşlarla mektup arkadaşı oluyordum. Masumane duygular içinde, zarfın içine mektuba sarılı olarak ya saçımızdan bir tel, ya da kendimize ait siyah beyaz resimlerimizi içine koyar, bir haftalık bir yolculuktan sonra, mektuplarımız birbirimize ulaşırdı.Kendi resmimiz ise bize ancak en erken 10 gün sonra iade edilirdi mektup arkadaşımız tarafından. Malum olduğu üzere o zamanlar bilgisayar da internet de yoktu.Bırakın bunları, bizim evimizde telefon bile yoktu. Telefon etmemiz gerektiğinde, postaneden jeton alır, telefon kulübesinde sıraya girer ve konuşurduk. Ama hiçbir zaman bu mektup arkadaşlarımla telefonda konuşmak aklıma bile gelmedi. Yazdığımız o sevgi dolu mektuplarımızda her türlü riyadan uzak duru ve temiz duygularımız vardı.Böylesine heyecan veren atmosferi yaşayan birisi olarak, aklımda hep, mektup arkadaşımdan gelen ve postacının kapımıza gelip, beni görür görmez gülümseyerek “Yine sana mektup var,“ demesi kaldı. Aklımda, o mektubu alır almaz duyduğum ve kalbimin yerinden sökülürcesine gümbür gümbür atması ve mektup arkadaşımın, zarfın içine döktüğü ve benim daha zarfı elime alır almaz hissettiğim o büyüleyici ve etkileyici parfümü kalmıştır.Hissetmek ve gönül gözüyle görmek bu olsa gerek. Bir kez olsun ben, mektup sevgilimi (!) yüz yüze göremedim,, Sadece bir kez gönderdiği ve benim, baktıktan sonra iade ettiğim siyah beyaz resmini görmek dışında.
Hiç abartmıyorum, bu duyguları yaşayanlar bilir, postacılar kapılarda büyük bir heyecan içinde beklenirdi. Hele ki bu mektup bir asker mektubu ise. Hele ki bu mektup, gurbetten , çok uzak diyarlardan yazılmış ise. Aynı duygular içinde pek çok mektup yazmış ve okumuştum. Bu mektupların içinde kız kardeşime yazmış olduğum mektupların ayrı bir önemi vardır.Yurtdışı mektubu olduğu için zarfı da özel olur, zarfın sol üst kısmında kutucuk içinde “UÇAK İLE” ibaresinin Türkçe veya yabancı dildeki anlamı yazardı. O vakitler Batı Almanya ile Doğu Almanya henüz birleşmemişti. Adres kısmına mutlaka şu ibareyi yazmam gerekirdi. “ WEST GERMANY- BERLIN “ Bundesrepublik Deutschland (Batı Almanya-Berlin) Gurbetçilerimizden biliyordum, eğer telaffuz hatası yapılıp da adres yanlış ya da eksik yazılmış ise, mektuplar yerine ulaşmıyor,adrese iade oluyordu.Ben hep özenle doğrusunu yazar, hatta Almanlara mahçup olmamak, onların hakkımızdaki yanlış ve önyargılı düşüncelerine fırsat vermemek için, caddeyi bile hiç bir kısaltma yapmadan, Almanca kelimelerle yazardım. Bu yüzden hiç bir mektubum iade olmadı.
Şimdi yıllar geçti,,, çocukluk anıları gözümde canlandı. Çocukluk anıları dedim de, aklıma Ferdi TAYFUR’un “Ah Bir Çocuk Olsaydım.” isimli şarkısı geldi. Sözlerimi bu şarkı sözüyle bitiriyorum:
“Ah bir çocuk olsaydım, parklarda oynasaydım,
Dertten kederden uzak, arkadaşlar bulsaydım.
Büyüdüm de ne oldu, ömrüm kederle doldu.
Çocukluk günlerimi, gönlüm hep arar oldu.
Seller gibi coşardım, kanatlanır uçardım,
Bu duygular içinde, ah bir çocuk olsaydım.
Umutlarım yel oldu, göz yaşlarım sel oldu,
Yaşamak azap oldu, ah bir çocuk olsaydım.
Nerde o saf dostluklar, nereye kayboldular?
O çocukluk günlerim, mazide mi kaldılar? “
Sağlıcakla ve sevgiyle kalınız benim değerli arkadaşlarım.
Vecdi Murat SOYDAN
13 Ağustos 2011- Saat 14.00-Isparta
YORUMLAR
Her ne kadar 80'li yıllarda yaşamamış olsam da o hisleri ben de yaşıyorum.
Duygu doluydu, sanki tozlu sandığı açtım da içindeki nostaljik duygular içinde kayboldum.
Gözlerim doldu babanızın mekanı cennet olsun.
Teşekkür ve tebrik ediyorum.
Yaşanmamış Aşkların Şairi
BU MEKTUP
Hani bir film izlersin ya...Hüzünlü,acıklı en çok da sevgi dolu.
Aynı duyguları hissettirir.Sen de yaşarsın.onunla birlikte...Gözyaşlarını tutmanın mümkün olmadığı..Hani tutmaya çalıştıkça tutamazsın ya...Birden derinden bir hıçkırık gelir.Ah...
BU MEKTUP
Sevgisi ve içinde duyduğu derin acısı.Hissettiren duyguları.. Bu mektup çok içten.ne denli güzel hislerle dolu.
Bu mektup okunur ömür boyu...
Bitince bile..Hem ağlarsın hem de.Keşke hiç bitmeseydi.diyerek.
İlk kez dinlesen de.Diline dolanır şarkısı hani. İşte aynen öyle.
Bu duygular içinde ah bir çocuk olsaydım.
gelincik tarafından 4/3/2017 6:06:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Var bir kaç tane daha böyle nostaljik yazılarım. Mesela DAKTİLO isimli bir yazım var. FERDİ TAYFUR isimli başka bir yazım var. GECEKONDU HASAN isimli başka bir yazım var. Uzun metrajlı klasik bir film izlemek istiyorsan, biletleri aldım, haydi okumaya başla...
Okuduktan sonra, gözlerin ağlamaktan şişmesin tamam mı? O profilindeki Japon kızı da çok şekerrr..Hele ki gözleri..
Sağlıcakla kal...
gelincik
Daktilo..Babanızı rahmetle anarak.Sizin yaşadıklarınızı hatırlacak
Gecekondu hasan..Mola arasın da size yazayım dedim.
Herkese açık paylaşılmış.Yazılarınız ve öğretileriniz için.Çok teşekkür ederim.
Bir de gözlerim için teşekkür ettim :)
Ağlayarak okudum. Çok içten ve samimiydi. Bizim de bir yanımızı hep buruk bırakan o anılar ahhh o anılar. Şimdilerde teknolojiye yenik düşüp, sevmeyi, dokunmayı unuttuk ne yazık ki. Genç yaşta bu hayata veda eden babanıza da rahmet olsun.
Sevgiyle kalın.
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Şimdi içinde bulunduğumuz zamandaki teknolojinin yeniliklerini hiç sevmedim sevemedim benimsiyemedim Cep tellerini attıkları her küçük adımlarda dahi yanlarına ellerine alan yataklarına uzanırken bile başuçlarına bırakanlara gıcığım arkadaşıma gidiyorum ne mümkün oturup 2 dak muhabbet cebi hiç susmuyorki iyi bari ben kalkıp gideyim diyorum,kendimi bildim bileli Mektup mektuplar en sevdiğim okumaktan zevk aldığım ,heleki uzun uzun yazılmışsa herkezin hayatında bir mektup yollıyanı vardır vede daim olsun inşallah şarkıdaki gibi BU SANA SON MEKTUBUM OLMASIN
sanırım aynı yaşlardayız.aynı şeyleri ben de yaşadım.sizin yazınızı okurken hepsi bir bir gözümde canlandı.ama farklı bir durum varki ben bir de radyolardaki istek proğramlarına istek mektupları da yazardım. unutmadığım polis radyosu, meteorolji radyosu, türkiyenin sesi radyosu ve elbetteki bayrak radyosu. ben bir de o dergilerde çıkan ünlülerin resimlerini ve güzel yazıları keser biriktrirdim.hatta kalın bir defterim vardı ona yapıştırırdım.O dediğiniz mektup arkadaşı sayfasını da hatırlıyorum.ama hiç br zaman cesaret edip de birilerine yazmadım.ama gerçekten hem mektup yazmanın, hem almanın hele hele dediğinz gibi kart postalların seçilmesi ve yazılması, postalanması ve alınması müthiş bir duygu alış verişi olurdu.tekrar aynı hisleri yaşadım sayenizde. Ne yazık ki o tebessüm ettiren zamanlarda yüreğimizi burkan, gönlümüze bir hüzün, boynumuza bir büküklük bırakan acı hatıralarımızda cananıveryornişte.O fasüküllerden ben de çok topladım.ama benmkiler hiç cilt halne gelmedi.babnıza rabbimden rahmet diliyorum.Çok küçük yaşta annemi kaybetmein yokluğunda en iyi sığınağım kitaplar ve radyo olmuştu.işte hüznün yeri bir.güzel ve duyguluydu yazınız.çok teşekkür ederim.selam ve muhabbetlerimi gönderiyorum...
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Saygılar,,,