- 1676 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAMAL (13. Bölüm)
Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum,
Bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum
Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar, çirkefler içindeyim
Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım...................................(*)
6 Ekim 2009, Muş-Bitlis
Planlarında değişiklik yapmak zorunda kalmışlardı. Özge ile Barış ayın üçünde yola çıkacaklardı, Burak’ın da iki gün sonra Ankara’da olması gerekiyordu. Burak bugün Ankara’dan Muş’a uçacak, Barışlar da onu havaalanından alarak Muş’ta öğretmen olan kuzenlerini ziyaret edecekler, ertesi gün Bitlis’e geçeceklerdi.
Havaalanına varır varmaz kardeşini aradı. Milli Eğitim Müdürlüğü’ndeydiler, az bir işleri kalmıştı ve hemen havaalanına hareket edeceklerdi. Güvenlik kontrolünden geçti, bir kafeteryaya yönelerek kahve aldı, yanında sigara içemeyeceği için hayıflandı. Oturduğu yerden annesini arayıp bilgi verdi. Kahve bitti. Muş uçağı için son çağrı anonsu yapılırken toparlandı ve çağrıya uydu.
Kaptan pilot, uçuş hakkında bilgiler verirken şu an Sivas üzerinde seyrettikleri bilgisini vermeyi de ihmal etmemişti. O esnada Barış, Muş’ta öğretmen olan Bülent Abi’sini arayarak Burak’ı havaalanından almasını rica etmişti, işleri uzun sürmüş; gecikeceklerdi.
Özge söylenip duruyordu. ‘’Dünden gelip halledelim demiştim sana!’’
‘’Bir tanem ama dinlenmen lazımdı, bacaklarındaki şişliğe baksana!’’
‘’Aşkım dün dinlendik ya, offf!’’
‘’Panik yapma, Bülent Abi alacak Burak’ı. Eve götürecek. Biz de onlardan en geç bir saat sonra yanlarında olacağız.’’
‘’Aşkım, onu benden iyi tanıyorsun, huzursuz olacak biz gelene kadar’’
‘’Hayır, o kadar da odun değil; senin kuzenin Bülent Abi ve bak tanışır taşmaz kaynaşacaklar, sıkma canını…’’
‘’Aynur Abla keki yaptı mı acaba, dur bir arayıp sorayım.’’
Evet, Aynur keki yapmıştı. Yemekler de neredeyse hazırdı. Kalanını annesi tamamlayacaktı, birazdan ‘’Çok Önemli Misafir’’lerini almak üzere havaalanına gideceklerdi.
Uçak indi. Teslim ettiği bagajını almak üzere beklerken telefonunu açtı. Muhtemelen kapıda bekleniyordu, aranmıştı ve karşı tarafa mesaj gidince telefonu çalacaktı. Öyle de oldu ama arayan Barış ya da Özge değildi, sözü edilen kuzen aramıştı ve hemen kapının önünde beklediğini söylemişti.
Uçuş boyunca daralan yüreği daha çok daraldı. Özge’lerin işlerinin uzadığını söylemişti, yola çıkmışlar ve birazdan Muş’ta olacaklardı. Neden bunaldı bu kadar, Bülent’i hiç tanımadığı için mi? Peki uçuş boyunca duyduğu o huzursuzluk?
‘’Sakın geç kalma kardeşim…’’
Oysa ölmek için çok erken yaştaydılar. Aralarına bir can daha beklerken; öyle apansız, hiç haber vermeden gidivermişlerdi!
Ertesi gün gazeteler şöyle verecekti haberi : Bitlis’e yeni atanan öğretmen Özge Can Atasoy ve doktor eşi Barış Atasoy, Muş’ta öğretmen olan yakınlarını ziyaret etmeye giderken Bitlis’in Güroymak İlçesi Günkırı Beldesi yakınlarında önlerine çıkan mandaya çarpıp yolda savrularak karşı yönden gelen kamyonun altında kalarak hayatlarını kaybettiler. Özge Can Atasoy’un 8 aylık hamile olduğu belirtildi.
Haber bir telefonla ‘’Durumları kötü’’ şeklinde verilmişti ve acilen Güroymak Devlet Hastanesi’ne çağrılmışlardı. Daha eve varmamışlardı, polis son aranan numaraları kontrol etmiş ve Aynur’u aramıştı. Aynur bir çığlık attıktan sonra donup kalmış, ani fren yaparak karısına bakmıştı Bülent. ‘’Geri dön, Güroymak… Hastane… Özge… Barış… Bebeeeeeek!’’
Hastaneye vardıklarında durum gerçekten kötüydü. Barış, Özge ve bebeği; bebekleri artık yoktu. Bebek atmosferdeki oksijenden bir nefes bile almadan daha… Savcı gelmişti, teşhis için Bülent’i aldılar odaya. Aynur ve Burak kapının önüne oturtuldu. Aynur ağlıyordu, Burak donuktu. Ne ağlıyor, ne konuşuyor… ‘’Onlar değil’’ diyerek gülerek kapıdan çıkmasını bekledi Bülent’in, daha tanışalı bir saat bile olmamıştı ama şu an dünyada en güvendiği insandı Bülent. Barış’ı aradı yine, Özge’yi… Telefona cevap veren serseri usanmış ve kapatmıştı telefonu. ‘’Hırsız!’’ diye bağırdı içinden, ‘’Telefonu çaldın, arkadaşlarım nerde hırsız, kardeşim nerdeee?’’
Bülent kapıdan ağlayarak çıktı. ‘’Salak, ben de sana güvendim’’ dedi içinden ama artık o da ağlıyordu, kesinlikle onlar olduğuna inanmıyordu. Ama o ihtimal bile dayamayarak hayatında ilk defa öyle ulu orta ağlamasına yol açacaktı. Babaannesi o Gaziantep’teyken ölmüştü. Bir hafta önce beyin kanaması geçirmiş, bilinci kapalı bir şekilde yoğun bakıma alınmıştı. Her gün durumunu soruyordu, aynıydı. Otogarda babası ve kuzeni karşılayacaktı onu, kuzeni arabaya biner binmez söyleyecekti öldüğünü ve gömüldüğünü o Cuma günü. Bugün nasıl olsa geleceği için mi, acı haberin verileceğini bildiği için mi aramamıştı? Haberi aldığında kızmıştı ‘’Cenazeye neden beklemediniz beni?’’ Bu kadar. Eve vardıklarında arabadan koşar adım inecek, ona seslenenlere cevap vermeden içeri, odasına kapanacaktı. Babasının sesini duymuştu ‘’Boşuna seslenmeyin, ağlayacak…’’ Evet, ulu orta ağlamazdı o, neden ağlıyordu? Hem daha görmemişti onları ve göz görmezse gönül katlanırdı.
Katlanamıyordu işte, onların artık olmayacağı fikri çıldırtmış olmalıydı onu. ‘’Yalancı!’’ diye bağırmıştı Bülent’e. Sesi yankılanmıştı koridorda, herkes dönüp ona bakmış ama o hiç utanmamıştı.
İki saatten fazla beklediler kapı önünde. Savcı çıktı, gitti… Kapı onlara açıktı artık. İçeri girdiler hep beraber, iki turuncu ceset torbasının içinde, yan yana iki sedyede iki beden vardı. Önce Özge’yi gösterdiler, sonra Barış’ı…
Meleklerin arasında, melekler gibi uyuyorlardı… Hayat mı yormuştu onları, biraz kırıkları vardı.
Ufuk Bayraktar
____________________________________________________________________________
(*) Kıraç ’Yıkık’ şarkısından... (Şiir: Ümit Yaşar Oğuzcan)
Resim : Michelangalo ’Adem’in Yaratılışı’
YORUMLAR
bu öykünün diğer on iki bölmünü de okumam gerektiğini anladım
kalem de akıcı bir dil ve inanılmaz bir sürükleyici etken var.
hani
sen illede oku der gibi...
bir bölümünü okuyup da yazıyı yorumlamak şık olmaz...tez vakitte tamamını okumalıym diye düşünyorum .
sevgiler saygılar