- 477 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEKİ KAYIP ÇOCUK
Yaşama coşkusu, insanın içinde yaşattığı çocukla paraleldir.Yaşamın hiçbir karesinde zevk alınmıyorsa, kişi içindeki çocuğu ya uyutmuş ya da öldürmüştür.Onu uyandırmak ya da tekrar hayata döndürmek büyük bir çaba gerektirir.Bu, belki bir işarettir hayata ve yaşamaya dair.Onu aramak ,bulmak gerekir derken yine idealist konuşuyor olacağız. Ama şu bir gerçek ki eğer gidişattan memnun değilsek, bir şeylerin eksik olduğunu kabul etmemiz gerektiği gerçeğini de kabul etmiş oluyoruz. İçimizdeki çocuğu bir şekilde uyandıracak bir tılsım vardır.Belki gün içinde buna pek çok kez rastlıyoruz.Ama ya görmezlikten geliyoruz ya da boş ver tavrıyla göz ardı ediyoruz. Sonra hiç bir şey değişmeyince oturup sızlanıyoruz. Her şeyden ve herkesten şikayet eden huysuz, mutsuz, çekilmez biri olup çıkıyoruz. Oysa biliyoruz ki bize biri bir gülücük atsa kazara, bizim de dudaklarımız tebessüm edecektir, güneş gözümüzde farklı bir anlam kazanacaktır o an.
Üstümüzdeki tembelsi uyuşukluktan kurtulmamız gerekir. Aramalı, o her ne ise hayattan zevk alan çocuğun, olmayan korkularından sıyrılarak aramalı. Bu bir işaret olmalı ve ben onu bulmalıyım. Bulduğumda da bir daha bırakmamacasına dört elle sarılmalıyım. Her an ondan hayatın özünü içime çekercesine ondan beslenircesine…
İnsanın ruhunu tüm olumsuzluklardan, kıskançlıklardan, nefretlerden, kinlerden, kısacası olumsuz olan tüm duygulardan arındırma çabası içimizdeki çocuğu bulmamıza yardımcı olacaktır. Bencillikten tamamen sıyrılan bir ruhta hayata bakış açısı ve zevk alması çok daha manalı ve kalıcı olacaktır.Çevremizde olup biten, iyi yada kötü, her şeyi ayrıştırma süzgecine boşalttığımız zaman, kişiliğimizin süzgecin neresinde kaldığını samimi olarak ayrıştırdığımızda en büyük samimiyeti ve açık yürekliliği kendimize karşı yapmış olacağımıza eminim.
Sunulan sevgiden, sunulan ilgiden kaçmak, hiç yaşanmamış bir çocukluğun izleridir.Onlar nasıl sevileceğini de nasıl seveceğini de bilmezler. Bilmenin ötesinde eğer ki o hisler hiç devreye girmemişse, karşılaştığı zaman da tanımsız kalacaktır benlikte. Bunlar yitik ruhlardır ve mutlu ruhlar için her zaman birer tehdittir.
Biz birbirimizden gözlerini saklayan, hatta karşılaşma anında yön değiştiren bakışlara sahip varlıklar olduk. Hani bir şarkıda “Gözler kalbin aynasıdır, yalan nedir bilmez onlar” ifadesi geçer ya. Nasıl başardıysak, yalan söyletmeyi gözlerimize bile öğrettik. Gözlerimizi, bakışlarımızı birbirimizden esirgerken nasıl bulacaksak içimizdeki kayıp çocuğu. Oysa bir çocuğun gözlerine baktığımızda güzellikten, mutluluktan, sevinçten, yana tüm duyguları bir yayla gibi görebiliriz. Hiç cimrilik yapmadan önümüze seriverirler. Hatta korkusuzca desek daha yerinde olur. Çünkü onlar bizden daha yiğittirler bu açıdan. Ruhlarının henüz saklayacakları bir şeyleri yoktur. Cesurca bakabiliyorlar taa yüreğinizin içine kadar.
Birden hayatım boyunca en çok güvendiğim dostlarım aklıma geldi.Kitaplar, çiçekler,çocuklar ve radyo…Hiç bana ihanet etmediler. Onlarla paylaştığım hiçbir sırrımı ifşa etmediler. Çok sağlam duruşları vardı hep. Ve hep yanımdaydılar. Ama keşke insanlar da olsaydı…
Hisler yalan ve yapmacık olunca, gerçek ve samimi duygular zamanla kaybolunca, gözler de hissiz, duygusuz, öylece bakan organ hüviyetine bürünüyorlar. Ya bakışlarımızı kaçırıyoruz ya da bakışlar bize bakmaktan korkuyor. İletişim kurmaktan şiddetle kaçınıyoruz. Kimselerin ruhumuza inmesine, oradaki mutsuz çocuğu görmesine izin vermiyoruz. Ya da inmesini istediğimizde de cesaret ve duyarsızlığın verdiği “boş ver” ifadesiyle krşılaşıyoruz.
Ve unuttuğumuz bir şey daha var ki “Her şey zamana kaydoluyor” Yitip giden hiç bir şey yok.Ne bir ses ne bir davranış. Ruhun aniden bulduğu sevinç, zevk, mutluluk anı, ızdırap çektiği, korktuğu, hüzünlendiği hiçbir an… Ve her şey zihnimizin bir yerlerinde kayıtlıdır. İstediğimiz zaman tekrar yaşadığımız, istemediğimiz zaman devre dışı bıraktığımız tüm duyumsamalarımız…
Pek çok şeye gücü yeten varlık sadece çocuktur. Çünkü içinde henüz korkutacak, engel olacak hiçbir duygu yaşanmamıştır ciddi olarak. İçimizde uyuyan veya ölüme terk ettiğimiz çocuğu bulmak ve tekrar onun gözüyle bakmak belki büyük bir çaba gerektirecek. Buna cesaret edemiyorsak en yakınımızdaki bir çocuğun gözlerine bakalım. Ama cesurca, öylesine değil.Taa.. içindeki dünyayı görürcesine bakalım ve o deryada yaşanan dünyaya ruhumuzun akmasına müsaade edelim. O zaman içinizdeki kayıp çocuk bir yerlerden çıkıp gelecek ve o dünyada koşturmaya başlayacaktır…Sadece biraz cesaret…Bize lazım olan tek şey bu sanırım…
remziye