- 690 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Varlık, Bir Yokluk..
Parada pul da gözümüz yok be kardeşim, vallahi bak.
3 gecedir her iftar sonrasında uğradığımız bir arkadaşımız var. 3 kişi olarak görünürde gitsek de esasında 6 kişiyiz. Öyle ya, iftar sonrası bir de balkonumsu göbeğimiz eklenince haliyle bireysel nüfusta artış oluyor. Giderek lüksleşen iftar sofralarının artık ramazan ayı simgesinden ziyade bir israf yolu, gösteriş ifadesi olmasının yanında bizlerin de buna rağbette durak bilmeyişimiz, bir yığın eski fotoğrafı yırtıp gerekçe olarak ‘Eskimiş hepsi, ne yapacağız artık?’ denmesiyle eşdeğer vahimliktedir. Ortalama 16 saat boyunca aç kalışımızdaki hayal gücümüze Usain Bold bile yetişemez. Yiyeceklerimizin düzeni, sıralanışı, miktarı gibi maddeleri öyle bir hızla tasarlarız ki kafamızda; pazartesi sendromuna maruz bir devlet memurunun pazar gününü nasıl yaşayıp geçtiğini anlayamaması kadar çabucak geçip gider bu düzenekler. Nihayetinde sofranın kendimize göre malikâne kısmına çöker ezanı bekleriz. Keşke namaz ezanlarına da böyle heves-heyecan duyulsa ya, o da takdir-i ilahi işte. 2 hidrojen 1 oksijen deyip hafife almamak gerekirmiş suyu. En iştahlı halimizi bile bir bardakta yok edecek, şişkinlik hissini iliklerimize kadar tattırabilecek kudrettedir kendileri. Yemekten sonra ‘Bu muydu onca açlığım? Doydum bile!’ deyişlerimize sos olarak bir mayışmamız eklenmez mi? O sıralar ülke işgal edilse (Allah korusun!) yüzde kaçımızı gayrete hayret eder merak ediyorum.
Yemek konusundan fay hattı gibi geçip çatlaklarımdan gurultuları duyursam da, yemekten sonra gittiğimiz arkadaşın hali hayli değişik. Onu gördükçe karşıdan karşıya geçer gibi bir sağıma bakıyorum, bir soluma… Tekrar sağıma bakıyorum bakmasına da sonuç olarak düşüncelerimin altında eziliyorum. Öylesine bollukta yaşıyor ki, ne yapacağını bilemiyor artık. Aileden gelme bu bolluk, çocukta giderek obezleşen bir başı boşluğa gebe kalmış. Babadan gelme mesleki güç, çocukta akıl almaz bir suç iştahı yaratmış olmalı ki anlattıkça ağız yayımda gerilmeler, göz yuvalarımda genleşmeler meydana geliyordu. Uzaktan bir fotoğrafını çekip kendime yollasam, kendi kendime bir kez daha hayret ederim. Arkadaştır, candır elbet; ama üzerime iz bırakan bu şeyi yazmazsam içimde birikir. Kötürüm bir yazı değil bu, sadece henüz doğmuş bebeğini kucağına alıp tebessüm eden bir annenin tatlı şaşkınlığı…
İşin arkadaşsal boyutunu kısaca geçtikten sonra bana düşen parselleri işlemeye geldi sıra.
Parada pulda gözümüz yok be kardeşim, vallahi bak. Ne renginden usanıp fırlattığın laptop, ne günübirlik yaşayıp boşadığın eğlence merakın, ne de bir hafta evvel aldığın bilmem ne marka telefonun (Telefon demeye bin şahit lazım. Teknosa’nın kendisiydi sanki!) şu an nerede olduğuna dair fikrinin olmayışı… Hepsi senin-sizin olsun.
Öyle zannediyorum ki adına mutluluk denen, sayısal veriler eşliğinde gelmez insana. Yılandır mutluluk, tatlı sözle gelir. Tatlı söz, insanın ameli olsa ya, amelin gereği de mutluluğu getirse diyorum. Varlıkta darlık çekeceğine, yokluk içinde varlık çek ha? Fiyakalı bir fikir olsa gerek.
Ey benim bir Palan alana bir döken verilesi hissim,
Tarabya’da bir daire alsa yanında bir de dikdörtgen isteyecek kadar saf düşüncem,
Ey benim Bitlis’te Beş Minare’m,
Diline tutturabileceğin bir türkün, bu türküyü çığırabileceğin ıslığın varsa mutlusundur zaten. Ceplerinde biribirine sürtecek iki liran yoksa dert etme, servet yatıyor dudaklarından belirecek tebessümde. Her insan için de böyledir bu. Yokluk, her zaman boşluk değildir cancağızım! Bak uzaya, yer çekimi yok ama hayat arayışları tüm hızıyla devam ediyor. Nüktedan da olsa inceden bir mesaj barınmaz mı bu cümlenin gecekondusunda? Barınır elbet. Hatta öyle medeniyetli bir mesaj barınır ki insanın içinde, biri İnsanca olmak üzere 5 lisanı bülbül gibi ötecek seviyede. Bir dil bir insan ki, insanlık hayli kalabalık.
Bakma sen mutluluğu değerde arayana. Bir adet gölge, dilinde ıslıkla çalacağın türküye eşlik edecek iki eş kuş buldun mu hayat böyle güzeldir. Geleceğini kur, önüne bak elbet; ama şehvet duvarı ardına sığınıp varlıkla büyüme. Gökkuşağı ol, her insandan her rengi barındır. Mevsim senindir böyle. Anadan babadan miras almışsan onuru, alın terinden dökülüyorsa huzurun, tek amacın vardır artık o da gururun. Cihanda maneviyat budur. Şehadet parmağın hakk’ı gösterdikçe pusulan şaşmaz. Mutluluk bazen de nüktedan olandadır. Sen iyisi mi bunlarda ara her şeyi.
Cuma yoluna düşmem gerek. Dualarda buluşmak ümidiyle…