ANDIĞIM ANLARDAYIM
Gönül şehrimin kapılarını kapattığım bir akşamdayım... Yarım kalmışlarımla dolaşıyorum kendi şehrimde... Etrafta bir hüzün kokusu vardı... Yanmış bir yüreğin kokusu... Ateş ateşlikten geçmiş, kor olmuş yakmış... Köz halinde şimdi de rüzgarla savrulan külleri uçuşmakta havada...
Yağmurda yağmıyor ki... Yaz geldi ya bir kuraklık var göz pınarlarımda... Ağlamak istesem bile doyasıya ağlayamıyorum, savrulan küllerimi yatıştırmak için... Bir o yana bir bu yana dolaşıyorum. Pek de karanlık gönül şehrim ben bile korkuyorum. Elimde bir çakmak sadece sigarayı yaktığım zamanlarda anlık aydınlanıyor... Sonra da o aydınlığa doyamıyorum. Anlık da olsa arka arkaya yakıyorum... Azıcık azıcık bir umut ışıldasın diye şehrimin virane sokaklarında...
Hiç tahmin etmediğim bir anda ziyaret etti beni... Aldı götürdü farkında olmadan çocukluğuma beni... Annenden emanetsin bize dedi... Çok düşündüm gelmem seni üzer mi diye? Üzülme dedim ben alıştım bütün yokluklara... Siz de bana emanetsiniz dedim annemden, geçmişimden kalan... Gözlerimiz doldu... Bir an... Hadi ama dedim hadi... Geçiyor zaman...
Üstünden neler geçmedi... Eskisi gibisin dedi. Narin bir çiçek gibi... Tek farkı gülen gözlerinin ardında saklı...
Alışabildin mi? diye sordu. Ve sustu kim alışabilmişti, gidenlerin ardından kim kimin yerini doldurmuştu... Yüreğim eskisi gibi atmıyordu... Heyecanlarımı, sevinçlerimi, mutluluklarımı, umutlarımı çok uzak bir yolculuğa çıkarmıştım. Özlüyordum aslında çağırıyordum zaman zaman... Ama gelmiyorlar, gelemiyorlardı. Gönül şehrimin yeni misafirleri pek memnundu yerlerinden... Hüzün ve gözyaşı iyice yer etmişlerdi... Acı, özlem, hasret, unutamamak bütün arkadaşlarını toplamışlardı... Gelene de git, gidene de gel demek yoktu... Gönül şehrimde...
"Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin... Demeyeceksin işte... Yaşarsın çünkü..."
Yaşamak bu ise, yaşama alışkanlığı olduğu için yaşıyoruz hayatta... Alışkanlıklarımızla... Hayatımıza gelen ve gidenlerle...
"Çok sevmeyeceksin mesala"
Düşündüm kırılmamak için ne kadar sevmek lazım?
"Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olamazsın hem"
Çok sevince ya da sahiplenince illa ki ama illa ki kaybetmek mi lazım en güzel şeyleri... Bir anne ya da bir sevgili... Her şey avuçlarımızın arasından kayıp giderken, sıkı sıkı sarılsak ne çıkar sevgimize... Hayat bunun bedeli ne?
Ödemeye hazırım sense ödetmeye...
"Unutur seni giderdim, vurmasa dünler" Okurken kalan cümlelerden bir tanesi daha düştü gönül şehrimin sokağına... Dünler bugünlerimizi, bugünler ise yarınlarımız oluşturuyor ise anladım ki ben seni hiç ama hiç unutmayacağım... Ne zamana kadar sürecek hayatla bu gönül kırginlığım... Beden bekliyor zamanı öyle ya da böyle... Ya yürek...
Kendi şehrimde seni arıyorum umutsuzca... İzler bile beni terkediyor yavaş yavaş... Özlemenin bile eskisi kadar heyecanı yok, seni düşünmek bile aydınlatmıyor... Korkuyorum elimdeki özlemlerin yitmesinden... Seni özlemeyi unutursam... Her şeyi aldın be benden herşeyi... Bırak bare özlemlerim kalsın, seninle birlikte andığım... Ben acı verse de dünlerime sıkı sıkı sarılmak istiyorum.
"Çarşıda kaybolan çocuğun elinde soğuyan anne sıcaklığı hızıyla ayrıldın benden, oysa ben çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile ayrı kalamam senden..."
Gönül şehrimin sokaklarında dolaşırken rastladım bu sokağa...
Ve çıktım girdiğim gibi sessizce dünlerimi bıraktım... Bugünlerimi yarınlara hazırlayarak...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.