- 854 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Verda'nın Güncesi (4)
2 Haziran
Usulca...
Bu kelime öylesine pürüzsüz okşuyor ki yüreğimi...
Her şey usulca olsa keşke...
Usulca dokunsa, öpse, koklasa...
Ancak öyle ürperir tenim ve ruhum...
Can Dündar’ın denemelerinin kitap ismi geldi aklıma birden :
"Yarim Haziran..."
Evet.. Evet Haziran benim de yarim olmalı; sıcacık, mis kokusuyla koynuma girmeli...
Bu arada müjdemi isterim! Oktay’la hafta sonu buluşacağız...
"Dalgalardan yazgım, bakalım nereye sürükleyecek beni yılgın okyanusumda?"
İyi uyu güncem...
4 Haziran
Şu düş sözcüğü nasıl yapıştı kalemimin ucuna anlatamam güncem...
Vıcık vıcık düş oldu tüm vücudum...
Odamın içi rengarenk düş yumaklarıyla doldu,
tutkum oldu gelir gelmez düş yumaklarıyla sarmalanmak...
Bu arada öyle ilginç düş çıkmazlarına saplanıp kalmış yazılar okuyorum ki.
Hazmetmesi ve sindirmesi hem çok keyifli bir o kadar da sızılı...
Bir de sana bir sır vereyim. Bugün işyerine mini eteğimi giyip gittim.
Kaçamak bakışları bir görmeliydin. Çoğu da benim farketmediğimi sanıp, gizli gizli süzüyordu. Ama ne yalan söyleyeyim garip bir şekilde hoşuma gidiyor bu durum. Her zaman değil tabi. Ruhumun renkli olduğu günlerde. Sanırım muzip ve cinsel bir ironisi var bu hazzımın.
Ama itiraf etmeliyim ki Oktay’ın bana bakışları hiç hoş değildi. Eşini korumaya çalışan atmacanın keskin ve hiddetli bakışları gibi. En çok da bu bakışlar hoşuma gitti.
Bir şeyler karaladım, sana okuyatım ve öyle muylu uykular diyeyim güncem :
Parmaklarıma bulaşmış huzurla,
diktim geçmişimin ilişkilerini,
Unutarak dikiş izlerini,
Denize attım sonra,
Sadık gün batımının şahitliğinde...
(Ben yattım.)
5 Haziran
Dışarıda hava mis gibi taze simit kokuyor.
İçimdeki havaysa simsiyah bulutlarla kaplı.
Şu adına huzur denilen şey, yine kaçıp gitti bedenimden.
Bir ölü gibi duygusuzum.
Zaman, insanlar öyle uzaktalar ki, seçemiyorum bile onları.
Miyop bir duygu olmalı. ( Peh, saçmaladım!)
Senin de içini boyamak istemiyorum siyaha güncem.
Ama aynamın hiç beyazı kalmadı hissediyorum.
En azından şu anda...
İyi ki izinliyim bugün. Yoksa tüm insanlar hayalet olacaktı gözümde.
Seçimler yaklaşıyor biliuyor musun güncem?
Ben oyumu "çay ve sigara" partisine vereceğim.
En çok onlar anlar benim halimden...
Bir sen varsın bir de...
Sen de olmasan, uçurumun kenarından hiç ayrılmayacağım.
Yine geleceğim...
6 Haziran
Üzerinde ismim yazılı kolyemi kaybettim. İçim biraz buruk. Scrabble oynayıp, en hisli kelimeleri kurmak istiyorum kaybetmek uğruna...
Böyle anlarda bir şeyler yazmak istediğim zaman aklıma sadece gri ve tonları, isli kelimeler geliyor sadece. Bu bana özel bir şey mi yoksa yazabilen herkesin başına geliyor mu?
Devrik cümlelerden de korkmuyorum bu arada. Devrilmiş cümlelerden. Ben veya bir başkası deviriyordur mutlaka. Devrilmiş, yerde öylece rüzgarın bile kımıldatmadığı bir bitki gibi duran bir cümle... Biri kaldırır ya da ben gibi boş boş bakar cümleye...
Sappho. Duymuş muydun güncem? İlk kadın şair. 2600 Yıl önce bize sunduğu kelimeler işte :
“Ne garip!En iyi davrandıklarım
Bugün en çok incitenler beni.”,
“Bir öfke kasırgası
Kopunca yüreğimde
Bir sersemin yüzünden,
Dilimi ısırıyorum patlamamak için.”,
“Eh! Ben yitirdim, Andromeda
Kazanan sen oldun
Bu alış verişte.”
veya,
“Bir o yana bir bu yana
Dönüp duruyorum,
Ne yapacağımı bilmeden.”
Ve bir başka yazdığı :
“Acım…Damla damla akan”,
“Şu kadarını biliyorum
ölüm kötü bir şey:
Bak, işte tanrılardan belli.
İyi bir şey olsaydı ölüm,
önce tanrılar ölmez miydi?”
2600 Yıl öteden büyülü rüzgarlarla önümüze gelen sözcükler...
"Acım... Damla damla akan..."
Şiddetli bir fırtına kadar vurgulu...
Ve beynim çeperlerine dek düşlerle dolu. Bazen çok ağır geliyorlar... kuruyan gözlerime sancı veriyorlar. Bazen de çocuk bahçelerine götürüyorlar beni. Yalnız çocukların gittiği bahçelere... Bahçe...
Yaşamım gerçekten de iyiden iyiye tiyatro sahnesine döndü. Sabah; kostümlerimi giyip, sahne makyajımı yapıp işe gidiyorum. Bilindik repliklerle akan bir gün.
Evime geldikten sonra ise oyun bitiyor. makyajımı temizliyorum. Maskemi çıkarıyorum. Tılsımlı sandığımdan kelimelerimi çıkarıyorum. Yap-Boz oynuyorum. Kuleler yapıyorum kelimelerden... Bazen... Bazen yıkılıveriyor kuleler, çalan telefonun ucundaki vıcık vıcık, sahte seslerle...
Geç oldu... Erken kalkmalıyım yoksa yarın repliklerimi unutabilirim uykusuzluktan...
Mutlu uyu güncem...
YORUMLAR
Verda'ya söyleyin o halde. Onu anlamak ne kadar meşakkatli bir işse onu görmezden gelip hayata devam etmek de o denli kolay. Öyle yapıyoruz. Koyu alışkanlıklar besleyip su ialve etmiyoruz günlük meselelerimize. Berrak kalabilir miyiz? Hiç sanmam.
KUtlarım değerli kalemi.
Oktay Coşar
Teşekkürler... : ))))