- 702 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Yazmak İsterken Tanıdık Sancılar...
Bre insafsız! Bundan bir asır öncesinde deden o dil ile kelam ediyordu, alışveriş yapıyordu, seviyordu, yazıyordu. Sen de kalkmış kendi kültürünü yadırgıyorsun. Keşke Amerikanlar gibi, bayrağını üstüne don yapabilseydin de, kendini daha fazla küçük düşürtmeseydin.
Neyse! Farklı mevzulara girip, baş ağrısı vermeye lüzum yok. Üsteki sözü bana söyleyen üstada karşı bir sözüm olamaz, olamıyor da. Alıp başımı gidesim var buralardan, her yerden.
Nereye gideceğim? Yazacak daha çok şey var dünyada; yazacak ve kendini tatmin edecek. Evet, tatmin olmaktan bahsediyorum. Ne yani, ünlü yazarlardan, öylesine yazı yazanlara kadar hepsi, tatmin olmak için yazar. Ben de öyle.
Sonra bir sorun arıyor ruhum, sorun çıksın da her şeyden kurtulmamı sağlasın. Çoğu insan buna adapte olup, çevresindeki insanlara gerçek yüzünü göstermemeye çalışır. Ama bir gün gelir ki, o içinde sakladığı karamsar vaziyeti başına bela olur. Daha fena sonuçlara yol açacak patlamalar sonucu, hayatı alt üst olur. Ama ben öyle cinnet durumlarından bahsetmiyorum. Gerçekten fazlalık olduğunu an başlar bu düşünce ve istemesen de onu içinde, seninle beraberdir senelerce.
Bir ara psikiyatristin yanına gitmeyi düşünürsün. Bunlar tıp fakültesinden mezun oldukları için daha donanımlıdırlar. Bir de psikologu var. Onlar biraz daha ufak ebat. Yanlarına gidip, çoğu zaman tedavi olmak isterim. Sonrada aklıma takılır. ’Yahu sen şimdiye kadar hangi sorununu millete anlattın ki, kalkıp bir de para verip konuşacaksın?’
Yer mi? Bence de yemez, hatta yemezler canım, boşuna hayaller kurma. Ne yani, gittin diyelim psikiyatristin yanına:-Hocam, merhaba.
-Hoş geldiniz evladım. Geçiniz, oturunuz rahatınıza bakınız.
Bakın der tabi. Hatta sekreterine telefon açar ve der ki:’ Bizim Alamanya çikolatasından ve Kolombiya kahvesinden arkadaşımıza getirir misin Petek, ’kızım’?’
’Kızım’ kısmını bilerek bastırır. Yani göre deliyiz ya biz, anlamıyoruz sanır. Ulan sen Freud, Wilbur, Adler, Fromm, Pavlov okumuşsan, biz de hayat mektebi okuduk. Senin ses tonundan ne demek istediğini anlarız.
Sonra başlarız muhabbete. Oh ne ala! Muhabbet et benimle, benim gibi eğlenceli bir insan bul, muhabbet et, gül; sonra da kalk benden bir de para iste. Olur mu böyle şey Allah aşkına? Tamam, arada bolcana saçmalarız, ama bedavadan bir seans stand-up gösterisi yapılıyor karşısında, sonrada benim siyah deri cüzdanım içinden, ’kötü günler’ adı altında para sakladığım kısımdan, para istiyor. Olur mu ya, hadi be sende doktor bey!-Çocukluğun nasıl geçti? Hangi ilde, nasıl bir ortamda kaldınız?
Aslında güzel bir soru. Cevap ne versem acaba?
-Hocam, ben aslında küçükken pısırık biriydim. Hala izlerini üzerimde taşıyorum. Ama farklı bir tezahürle tabiki.
Adamın bana bakışlarına bakılırsa, demek istediğim şeyi farklı yönlere kaydırma peşinde. Korkmaya başladım. Pencereden direk atlayabilir miyim, kırılır mı acaba ayağım, belim?
-Demek çok pısırıktın evladım. Ne oldu, herhangi bir şiddete ya da...
-Ya da doktor bey, hocam…ya da, sorunumu mu buldunuz?
-Yok evladım. Ya da tecavüze filan mı maruz kaldınız?
Doktor; evet. Yeminli hem de. Ama erbabı değil işinin. Açık açık konuşmak istiyor, konuşalım o zaman.
-Galiba siz benim demek istediklerimi çarptırmakla uğraş veriyorsunuz, aklınızı mı yitirdiniz siz? Ne şiddeti, ne tecavüzü?
-Ama genelde böyle olur...
-Doktor bey, farklı ve yanlış bir yola girdik şu anda. Gelin sizle bir antlaşma yapalım.
Vereceğim ücretin yarısını ödemeyeyim, size anlatayım her şeyi...Ya da?
-Yok canım, seans ücretinde indirim yapamam. Ya da ne ki?
-Ya da sizi polise şikayet ederim.
-Ne bakıma, ne haddinize, nasıl?
-Belli belli. Siz yeni gençliği tanımıyorsunuz. İki saattir telefon elimde, oyun mu oynuyorum
zannediyorsunuz, hah? Ses kaydediyordum. Ben edebiyatla uğraşan biriyim ve yaşadığım
her şeyden faydalanmak istiyorum.
-Şantaj bu! Evet evet, siz kiminle ortak çalışıyorsunuz? Kim gönderdi sizi, ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Benim üç çocuğum, eşim var. Beni onlardan ayıramazsınız.
Hoppala! Gel de laf anlat şu adama şimdi, kolay mı?
-Kimin için çalışıyorsun sen, emniyetten misin? Allah bilir ismin de yalandır, kimliğinde. Ne yapmaya, ne komplosu kurmaya çalışıyorsunuz?
-Doktor bey sakin olun lütfen. Hepsi birer şakaydı. Sadece sinirlendim, size şaka yapayım dedim.
-Hayır hayır. Çıkın odamdan, lanet olasıcılar! Ülkeyi ne hale getirdiniz, ne yapmaya çalışıyorsunuz siz ve sizler?
-Doktor bey, ben tekim gördüğünüz gibi. Kimse içinde çalışmıyorum. Saçmalamayın lütfen.
-Hayır hayır, çık odadan çıkkkkkkkkkk!
Deli mi dediniz bana? Ben mi deliyim, yoksa beni iyileştirmeye çalışan evhamlı doktor mu? Sonuç olarak tedavi görülecek bir yer değil psikiyaristler. Benim için tabiki. Ama en azından antidepresan verseydi reçeteli de, alsaydık eczaneden. Yok kardeşim, ben deli, o zırdeli vallahi!
Yine sokaklardayım. Tek başıma her zaman ki gibi. Kimse benle yürüyüşe filan da gelmez. Çok yol yürüyor muşum da, yok bacaklarına kara sular iniyormuş da, küllün yalan. Sadece birkaç kilometrecik. O da spor mahiyetinde. On yedi kilo verdik zamanında, kolay mı?
Sokaklar, yerde intihar etmiş izmaritler, karıncalar, siyah siyah hamamböcekleri, ağustos böcekleri, adını bilmediğim koca böcekler, sivrisinekler ve sessizlik! Bu şehirden nefret ederken, aklımı yine firara veriyorum.
Doğduğum şehre gidip, kordon boyu yürümeli, martılarla şarkılar söylemeliyim. Kimse olmasa da olur yanımda. Bağcığım var zaten, bir de kimin sorumluluğunu alacaksın başka?
Her şey zamanında güzeldir, zamanında yapıldıkça manası vardır. Nedense hiç inanmıyorum bu söze. Çok saçma geliyor ve insanları değersizleştiriyor bu söz.
Düşünüyorum; yolu yordamı yok sokaklarca düşünmenin. Hasretlik duyduğum hiçbir şey yok. Nasıl olsa bir gün hasretlik olacak her şey. Bu yüzden ben doğarken ağladığım zaman, bana gülenler; ben öldüğümde bana ağlamasalar da olur. Her insanın kendi egosuyla yaşama arzusu varken, ne gerek var zorla milleti ağlatmaya, değil mi?
Seveceğin bir işi seçersen yaşamında bir an bile çalışmadan durmazsın derler. Haklı kim demişse, belki de ben bu yönde kaybediyorum. Eğlencesiz her uğraş tam bir fiyasko. Demiştim ya ilk zamanlar, yazmak da tatmin olma işi. Aynen öyle de, bir iş sahibi olmak, hatta ondan emekli olmak bile.
Kendi sorunumu biliyorum, hatta çözümünü de. Ama nedense işleri bir türlü yoluna sokamıyorum. Kimseye de anlatmam kafamdakileri. Saçma gelir. Hani hayalide olsa bir psikiyatristle bile neler yaşadık. Çevremdekilerin sorunların iyi bildiğim için, sorunumu onlara anlattığımda düşünmeye başlarım. ’Ya bu bana içinden had be işine git diyorsa, o zaman ben konuşarak gerçekten çözüm mü almış olacağım?’
Uf, sorular. Sorular ulvi paradokslarımızı zedeleyen şeytanlar. Ama bir şey var ki, düşündükçe içim rahatlıyor. ’Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarlaman gerekir’ diye bir söz vardır. Devamı olarak da şu vardır: ’Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olursan da hatırla ki evreni yargılamak imkânsızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.’
Ne yani, isyan mı düşündüklerim? Esteuzubillah!!! Haşa ve Kella! Ne alaka?
Ama gerçekten evreni mi yadırgıyorum? Yadırgıyor mu tüm insanlar? Neden bu böyle olmadı diye, neden istediğim gerçekleşmedi diye, haşa Allahı mı yargılıyoruz?
Galiba yazacak çok fazla sebebim vardı ve çoğunu böylece çürütmüş oldum. Eee, etme bulma dünyası derler ya, bu gerçekmiş aslında. Yaşamazsan, yazamazsın da.
Yazmanın anatomisi ne deseler, sorsalar şahsıma, utana utana derim ki: ’Yaşamak kardeşim, yaşamak!’ Sonra da başımı öne eğer, çekip giderim soran kişinin yanından.
Eninde sonunda bütün servetimin sadece kendim olduğu dünyada, iyilik yapmıyorsam bari kötülük de yapmayayım deyip, bu kadarı yeter diyorum her seferinde. Galiba kendimi herhangi bir kategoriye dahi sokamadığım için sancılar çekiyorum ve biliyorum ki toplum olarak çekiyoruz da.
Aslında ünlü bir yazarın köşe yazılarına eleştirisel bir yazı yazmayı planlıyordum. Ama kısmet değilmiş. Zannımız hatalarla dolu olduğu için buraya kaydı konum. Hayrolsun yine de.
Kimsenin düşünürken, yaşarken zarar görmesini istemiyorum. Yemek için insanların şerefini alacak devletler istemiyorum. Yine koca devler yüz milyon dolar civarı Somali’ye yardım etmiş. Sebep?
Allaha şükür bizim gibi ülkenin bu konuda sebebi yok. Allah için işliyor, yardım ediyor insanlarımız. Bu konuda yazılacak çok şey var; siz erbablarıma artık bırakıyorum bu konuları.
Ne kadar asil de olsak, biz bize kaldığımızda, bizden başka dostumuz olmuyor maalesef dostlar! Bu yüzden galiba yazmak gibi, yaşamanın da amacını araştırmak da gereksiz bir uğraş.
Kolay gelsin herkese...
YORUMLAR
Her konuyu işlerken verdiğin özen takdire değer. Yine düşündüren ve güzel bir çalışmaydı. Kutlarım. Selamlar.
Aysel AKSÜMER tarafından 8/10/2011 9:45:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
Bu yüzden teşekkürler her daim; size ve sizin gibi yazan pek çok saygıdeğer yazarımıza..
Hürmetle..
Aldın,böldün,çarptın koydun gözümün önüne anladım.Beyin anevrazması geçiriyorum,ha kanadı ,ha kanıyacak.
Benim de ,beyaz önlüklüleri, çoçukkken hayatımda çok fazla yer aldı.Oy oy oy ne kadar güzel bir yazı ,vurdum
masaya yumruğumu dağıldım adeta.Varlıktan,hiçliğe doğruyuz,hayat,doğum ile ölüm aralığında.Yazınızı çok
beğendim.Dört dörtlük' tü.Kutluyorum.İçten ,saygı ve selamlarımla.
HakkınSesi
Bir şeyler karalıyoruz işte...
Hürmetle..
HakkınSesi
Hep başıma bela oluyorlar:)
Sevgiler...Şen kal...
düşündürücü ve keyifli dilerim güne düşer..:))
tebriklerim hayata kattınız eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız HakkınSesi dost...
sevgim saygım selamlarımla..
HakkınSesi
Hayırlı Ramazanlar dilerim..
Hürmetler...
Tamamen beyin hedef alınmış. Aklımı esir düşürüyorum yazınıza.:) Ayrıca sözcüklerle oynamak çok yakışıyor hünerli elerinize. Tebrik ederim dost ve değerli kalem.
HakkınSesi
Beyinlerimize ilişen güzellikleri yaşayanlar!
Ne mutlu size:)
Teşekkürler her daim efendim..
Hürmetle...
Kendi sorunumu biliyorum, hatta çözümünü de. Ama nedense işleri bir türlü yoluna sokamıyorum. Kimseye de anlatmam kafamdakileri. Saçma gelir. Hani hayalide olsa bir psikiyatristle bile neler yaşadık. Çevremdekilerin sorunların iyi bildiğim için, sorunumu onlara anlattığımda düşünmeye başlarım. ’Ya bu bana içinden had be işine git diyorsa, o zaman ben konuşarak gerçekten çözüm mü almış olacağım?’
Uf, sorular. Sorular ulvi paradokslarımızı zedeleyen şeytanlar. Ama bir şey var ki, düşündükçe içim rahatlıyor. ’Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarlaman gerekir’ diye bir söz vardır. Devamı olarak da şu vardır: ’Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olursan da hatırla ki evreni yargılamak imkânsızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.’
--------------------------------------------------------------
:))
Dost kalem; süper yazıydı. Kaçırsam üzülürdüm. Kaçırınca bilmediğim için nasıl üzüleceksem.
Neyse sen anlamışsındır.
Bu konuda çok düşünmüşümdür. Psikoloklar konusunda aynı fikirdeyim. Benim düşündüğüm yazmak işi.
Çok yazım var. Ama sayfaya asmaya korkuyorum. Asamıyorum. Bu işin ilerisi manyakça bir şey.
Yazmak sorun değil aslında. Okuyan ve anlayan var mı?
Konuşurken dinleyen var mı?
Bir psikiyatır kadar bilgin de olsa ne fayda ki dertleşen bulunmaz. Parasını alacaksın, canını yakacaksın ki makbule geçsin.
Kendine acıyana acımayacaksır. Yükleneceksin.
Önce sırdaş bulacıksın. Dostun dost olacak. Kadrini bileceksin. Sonra dediğin gibi bazen rüzgarın yönünde yelken açacaksın.
10 numara bir yazıydı.
Dilerim güne gelir de daha fazla kişi okur.
Selam ve sevgiler.
HakkınSesi
Evet, yazılanlar ve cesaret edilip sayfalara koyulmayanlar...
:) Gülüyorum abicim, çünkü bu yazıyı yazmadan önce, tamamen eleştirisel bir ifade ile ünlü bir yazarın yazdığı köşe yazısını irdeliyordum. Sonra rast geldiğim bir yerde, yazar kendi ifadesiyle; 'ben büyük yazarım, ama ben ne acılar çekiyorum, ne iftiralara maruz kalıyorum' diyordu. Bu yüzden baktım ki olacak iş değil, böyle bir şeyler karaladık...
Şimdi mevzu benim yazdıklarım değil..Asıl teşekkür etmek istediğim konu, psikolojik olarak konuya yaklaşabilmeniz...
Aynı düşünceleri paylaşabilmek güzel bir duygu çünkü...
Sevgiler, saygılar abicim....
Engin Tatlıtürk
SENİN YAZINDAN SONRA ASAYIM BARİ DEDİM. GÖRECEKSİN AKLIN YOLU BİR MİŞ VE YAZARLIK ZOR MUŞ.
SEVGİLER.
Bugün Edebiyat Defteri müdavimlerinin en şanslı günlerinden birisi. Çünkü, ustaların bir birinden güzel yazıları, üst üste kayda girmekte. Okuma keyfimin tavan yaptığı bir gece yaşıyorum. Şiirlere geçebilecek miyim diye şüpheliyim. SAYGILARIMLA.
HakkınSesi
esen ve şen kalın..
hürmetle...
Okudum, düşündüm, ölçtüm, biçtim, emin ol oldukça dolu bir yazı.
Tebrikler, Somali gerçekten geniş bir yazı konusu, hayırlı geceler.
HakkınSesi
Dediğimiz gibi geniş konular, yazana/yazanlara şimdiden kolaylıklar dilemek lazım..
hürmetle...