- 736 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
DÜĞÜN
“ Yapma İsmail, bir gören olacak şimdi. Hadi ben gidiyorum. Şimdi birisi çıkagelir. “
“ Kız dayanamıyorum işte anlasana.Seni görünce yüreğim yerinden çıkacak gibi oluyor. Her tarafım uyanıyor. Elimde değil. Dur azıcık koklayayım bari”
“ Ama bak söz ver. Sadece koklayacaksın. Bir gören olursa ben öldüm demektir. Namusum ayaklar altına düşer. Rezil olurum. “
“ Tamam tamam korkma. Ohhhh senin kokuna doyamıyorum Hatice’m. Biliyor musun? Hiç gitmiyor kokun burnumdan.”
“ Hadi ben gidiyorum. Çocuk zırlamaya başlamıştır şimdi. Kaynanam da homurdanmaya başlar. Çok korkuyorum İsmail. Ne olacak bizim sonumuz?”
“ Ne olacak kızım. Sevdamızı yaşıyoruz işte. Sen beni sevmiyor musun? “
“ Seviyorum. Hem de çok. Bugüne kadar kimseyi sevmedim ben. Sadece seni sevdim.”
“ E o zaman sorun ne?”
“ Vicdan azabı. Kocamın ve oğlumun yüzüne bakamıyorum senin koynundan çıkıp eve gittiğimde.Sen beni anlayamazsın. Çünkü sen evli değilsin.Hesap vereceğin kimsen yok.”
“ Ya bir gün olursa? Kıskanır mısın onu?
“ Kıskanmak ne kelime? Ölürüm ben ölürüm.Dayanamam.”
“ Ben dayanıyorum ama.”
“ Dayanma İsmail.Senin karın olayım.Hep yanında olayım istiyorum”
“ Neyse ya hadi sen geç kalma.Başın belaya girmesin. Git. Gene buluşuruz.”
“ Peki İsmail. Nasılsa hevesini aldın benden.”
“ Yapma kızım ya! “
Gizli buluşmaları uzun süredir devam ediyordu. Hatice, on altı yaşında evlendirilmiş ve bu köye gelin gelmişti. Uzun boylu, kumral,uzun dalgalı saçlı, ela gözlüydü. Bir düğünde kaynanası tarafından beğenilmiş ve kısa süre sonra da nikahta gördüğü kocası Mehmet ile evlendirilmişti.
Evlendikten üç ay sonra da oğluna hamile kalmıştı. Köy işlerinde de becerikliydi.Kısa bir zaman içinde köylü onu çalışkanlığından dolayı hemen aralarına almışlardı.
İsmail ile yakın komşulardı. Ne olup bittiğini anlayamadan, İsmail’ in deniz mavisi gözlerinde yüzmeye başlamıştı. Onu gördüğünde heyecanlanıyordu. Öylesine bir evlilikte, rolünün gereği karanlık gecelerde, kocasının koynunda, robot gibi kadınlığın ne olduğunu bilmeden sürdürüyordu evliliğini.
Mutluydu da ona göre. Sadece kendine bile itiraf edemediği eksik bir şeyler vardı. Mehmet, ona çok sıradan geliyor, o ne yaparsa yapsın bir türlü mutlu olmuyordu. Çevresine baktığında, onun gibi kadınların varlığıyla şükrediyordu.
İlk zamanlar, İsmail’ den kaçmıştı. Yaklaşan tehlikeyi seziyor, ondan uzaklaşmak istiyordu. İsmail, o kaçtıkça yoluna çıkıyor, dayanamadığı bakışlarıyla onu süzüyordu.
Dayanma gücü giderek zayıflıyordu. Yakışıklıydı İsmail. Ağzı da laf yapıyordu Allah için. Kocası ve diğer erkeklerden çok farklıydı.
Gözlerinde biriken iki damla gözyaşı ile yerinden doğruldu. Üstünü başını düzeltmeye çalıştı. Oysa, mutlu olması gerekirken o mutsuzdu. Boğazında bir cisim düğümlenmişti sanki. Kalktı koşarak samanlıktan çıktı.
Son olmasına karar verdiği buluşmalar, her seferinde daha da şiddetli bir arzuyla doluydu artık.
Odaya girdi. Kapıyı kilitledi. Hazırladığı urganı, tavandaki oğlunun beşiğini astığı kancaya geçirdi. Düğümü attı. Sağlamlığını kontrol etti. Sağlamdı.
Pencerenin önündeki sedire geçti oturdu. İki gündür bir türlü kesilmemişti davulun ve zurnanın sesi. Güm büdü güm… Güm büdü güm…
Tokmağın her davula değişinde, yüreğindeki sızı biraz daha artıyordu. Keskin bir bıçak, sol yanını deliyor ve büyük bir acıyla daha içeriye saplanıyordu sanki.
“ Lanet olasıca! Ben de seni adam sandıydım. Gavur parasıyla beş kuruş etmeyecek birisiymişsin. Allah belanı versin. Bir ömür boyu mutlu olma emi. Sana hakkımı helâl etmiyorum İsmail. İffetimi senin uğruna yitirdim. Söylediğin sözlerin hepsi yalanmış. Ben de aptal gibi sana inandım. Kocamı bırakıp, sana varacaktım. Dayanamıyorum Allah’ ım bu sese!
Davulların sesi kesilmişti. Kendine geldi tekrar. Bir an için rüya görüyor olmayı istedi. Camı açtı sonuna kadar. İçeriye tertemiz hava girdi.
Davetliler, yemek için mola vermiş olmalılardı. Öylece o tarafa baktı.
“ Lânet olsun sana İsmail. İnşallah bir ömür boyu mutlu olamazsın. Dayanamayacağımı söylemiştim sana. Allah sana evlat nasip etmesin. Benim günahımla bir ömür geçirirsin inşallah. Hakkımı helal etmiyorum sana. Allah’ ım beni affet. “
Yerinden kalktı. İskemlenin üzerine çıktı. Gözlerini kapattı.
Davullar yine aynı hızla ve ahenkle çalmaya başlamışlardı. Ayağının biriyle iskemleye tekmeyi attığında, sevgi uğruna bir kadın, sessizliğin içinde kayboldu gitti.
10.08.2011
NERMİN KAÇAR BOLU
YORUMLAR
Bu kader kadınlara yazılıyor mu? kadınlar bile isteye yaşayıp kabulleniyor mu? kabahat erkeklerde mi? kadınlarda da var mı?
Bu sorular uzayıp gider ama nereye kadar? Urgan da mı bitmeli? Ya da kadınlar aklını başına alıp istemedikleri evlilikleri evcilik oyunu gibi sürdürmemeli mi?
Sürdürmemeli!!!!!! Akılları var fikirleri var, sürdürmemeli...
Güzel bir yazıyla geldin yine Nermin; Toynak'ın dediği gibi, gitmediğin tatilden:))
Tebrik ederim.
sevgimle.
Kadınlar, hep mutsuzlar. Köyde de olsalar, kentte de yaşasalar; yanlış evliliklerin içinde, yasak sevdaların peşinde yitip gidiyorlar. Hadi köyde, söz hakkı yok. Ya kentli kadınlara ne oluyor? Bir yanlış var... Nerede? Bilemem ama hep de erkekler suçlu diye düşünmüyorum. Biz kadınlar da yanlış yapıyoruz. Galiba?
Sevgiler, yüreğine arkadaşım.
Merhaba,
Konusu itibariyle her daim güncelliği olan bir öykü. Güzel yerden başlamış ve hep olması istenildiği gibi sonuçlanmış... evet malesef bu durumlarda suçlu nedense genelde kadın oluyor. Oysa günah iki kişilik. Sizi Yürekten tebrik ediyorum cesurca ve ince bri uslupla var olan ve çogunluğun yaşadığı bir soruna ne güzel değinmişsiniz Nermin hanım.... tebrik ediyor yazılarınızın devamını diliyorum.. sevgim ve saygımla...
Çalgıcıları görünce; Cumartesi pazarının karşısındaki düğünde çalınan türküyü anımsadım ; Ben Sevdim Eller Aldı'nın çırtlak nağmeleri, pazarcıların bağırtıları arasında farklı bir armoni oluşturuyordu adeta. Türkünün sözlerini dinledikçe ortya konan tezatı düşündüm:
Bu türkü, yeni evlilere bir gödermey miydi yoksa, diye...Sonra da kendi kendime " Ya kardeşim,düğünde böyle türkü de çalınır mıymış, "Ben sevdim mi Allah'ına gadar severim!" türküsü yok mu diye düşünmüştüm.
Yani demem o ki; her çalınan enstürümanın derinliklerinde; kimbilir gizli kalmış nice buruk aşk öyküleri vardır!..
Gönül ister ki; her zaman çılgınca sevenlerin kavuştuğu aşklar ve birliktelikler olsun;davullar da ona göre gümbür gümbür çalsınlar...
Görünmeyen, gizemli bir tema işlediğin için kutlarım seni Nermin. Aynur'un dediği gibi arada bir karabatak gibi çıkıyon ama iyi çıkıyon, ha:-))))
Sabah şeriflerin hayırlı ve uğurlu olsun.
Selamlar.
Bir kadın dramı daha. Ama kabahatin büyüğü yine kadında her zamanki gibi. Toplum ve gelenekler de ondan geri kalır değil. Yaşanıyor bu öyküler. Dilerim öykülerde kalırlar da torunlarımız "Nasıl olur böyle şeyler" diyerek okur bunları.
Akıcı, Nermince, duru bir öykü.
Kutluyorum Nermin Abla. Arada geliyorsun ama iyi geliyorsun.
Sevgiler.
Gün içinde farklı renkler solumak ne güzel! Başka türlü bir göz vardı, tutkunu olmadığım henüz ama okurken sevdalandığım cinsten. İçimizdeki koca yürekler fırtınaya karşı mı gelir yoksa arkasına almak için gidiyormuş gibi mi yaparlar? Ben tutunamadım ama sürüklenmedim de...
Tebrikler, çok başarılı bir paylaşım. Gerçekten lezzet buldum.