ÇOBAN
Zamanın birinde bi köyün çobanı sevdalanmış bi kıza sevdası o kadar yüceymiş ki herkes öyle sevgiye çölde susuz kalır misali susamış gel zaman git zaman bu çoban kızı babasından istemeye gitmiş babası başlarda kızını bi çobana vermek istememiş çobanın sevdalandığı kız bu sevgi karşısında yüreğine yenik düşüp o da aşık olmus sevdalanmıs ölüm bile onlara çakıl taşı gelircesine baglanmışlar aileleri durumu ögrenince böle bağlılıklarını duyunca görünce kızın babası kızını vermek zorunda kalmış çoban yeni doğmus bebeler misali mutluluktan deli divane olmuş ve nihayet düğün vakti gelmiş ama bi sıkıntı çobanın yakasını hiç bırakmıyormuş bu çobanın kara kara camışları varmış devamlı kavga yaparlarmış sadece çoban bunları sakinleştirebiliyormuş düğün olduğu vakit bu camışlar birbirine girmişler kendilerini öldürürcesine saldırıyorlarmış köylüler bakmış böyle olmicak çobanı çağırmışlar gel demişler camışlar birbirlerini öldürcek çobanda koşmuş ama nasıl koşmuş camışların bildiği çoban değil di artık o takım elbise içinde tertemiz bi damattı çoban gider camışları ayırmaya sakinleştirmeye çobanı tanımazlar camışlar ve çobana saldırırlar orda can verir çoban sevdiğine kavuşamadan o gün den sonra bi ağıt yakarlar ve şöyle söylerler bi türkü de ...
kara camışları vurdum bayıra
dövüşe dövüşe indi çayıra
deyin güvegiye gele ayıra
güveginin işin mevlam gayıra
giderem giderem dudu gumrul gibi durmaz
öterem öterem gelin helallaşak gardaş
giderem giderem...
bir oda yaptırdım döşedemedim
üç günlük ömrümü beş edemedim
zalim felek ile baş edemedim
şu kara bahtıma küşmüş giderem
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.