- 841 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HAMAL (8. Bölüm)
Nisan 2003, Gaziantep
Gaziantep’e her dönüşü hüzünlü olurdu ama bu defa farklıydı; yıkılmıştı, yine! ‘’Hangi dala tutunduysam elimde kaldı’’ diye düşündü. Herkese akıl veren, neşe veren kendisi değil miydi? İş kendisine gelince neden bu kadar akılsız hissediyordu kendini ve yalnız olduğu zamanlarda neden bu kadar hüzün doluyordu? Kuzeni Çiğdem’in günlüğünü gizlice okuduğu gün geldi aklına, ne yazıyordu orda: Hayat düşünenler için komedi, hissedenler için trajedidir…
Bir an önce eve varmak ve kardeşlerine sarılmak istiyordu, hayır ağlamak istiyordu! Yaklaşık kırk beş dakika sonra, anahtarın çıkardığı sesle gece yarısına varan sessizlik yırtılacak ve kapıda göz göze geldiği Barış’a sarılıp ağlayacaktı. Buğra henüz dönmemişti Adana’dan ama ilk defa hoyrat esen o rüzgarla yırtılmasın diye bütün yelkenler suya inecekti aniden o dost omuzlarda…
‘’İnancım kalmadı; yine yanıldım, yine aldandım!’’ diyecekti dostuna. Ve kulaklarında saatlerdir yankılanan o şarkıyı söyleyecekti ağlayarak:
Ne zaman seni düşünsem, bir ceylan su içmeye iner…
Bir hafta kadar önceydi; Ceylan telefonda babasının onu evlendireceğini söylemişti. Neredeyse bir yılını doldurmak üzereydi birliktelikleri ve yardım istemişti sevgilisinden… ‘’Seni seviyorum, başkasıyla olamam kıyarım canıma’’ demişti hem de en sonunda! ‘’Söyleyemedim babama seninle beraber olduğumu, ilişkimizin nereye varacağını kestiremedim…’’ deyip susmuştu. Neye uğradığını şaşırmıştı Burak, ne diyeceğini de… Bir süre sessiz kaldıktan sonra ‘’Sensiz bir hayatı düşünemiyorum, o kadar ani olmuş ki her şey, şaşkınlıktan ne söyleyeceğimi şaşırdım ama bence konuşalım babanla, eğitimci ne de olsa; anlayacaktır’’ diyebilmişti. Kız da büyük bir çığlık atarak ‘’Aşkım ben konuşurum, sadece senden emin olmak istedim, bak acelemiz yok; ben babamla konuşur ikna ederim, sonrasını sonra düşünürüz’’ demiş ve ertesi gün mutlu haberi vermişti sevgilisine… Babasıyla konuşmuş ve ikna etmişti, kimse istemeye gelmeyecekti ve istemediği kimseyle evlendirilmeyecekti. Yine de Burak’ın içi rahat etmemiş, sürpriz bir kararla Perşembe akşamından yol almıştı Antakya’ya… Cuma sabah Ceylan’ın babasının çalıştığı okula gidecek ve bir kere de kendisi konuşacaktı. Öğleden sonra da ders bitiminde sevgilisini fakültenin kapısında karşılayacak, sürpriz yapacaktı.
Merkez 23 Temmuz Lisesi’nin kapısından girdiğinde bütün vücudunun sarsılmakta olduğunu hissetti; bedenini yokladı, hiçbir titreme yoktu. Müdür yardımcısı Celal Bayrak’ı sordu kapıdaki nöbetçi öğrenciye ve tarif edilen güzergahta ilerledi. Kapıyı çaldı ve ‘’gel’’ sesiyle içeri girdi. Masaya kadar yanaşarak kendini tanıttı, ‘’Ben Burak Karacan’’ dediğinde daha ayağa kalkarak elini sıktı genç delikanlının ve ‘’Hoş geldin evladım’’ demişti şaşkın ama babacan bir tavırla… Masanın hemen önündeki koltuklardan birini işaret edip yerine otumuş ve bu ziyareti neye borçlu olduğunu sormuştu. ‘’Biz Ceylan’la birbirimizi seviyoruz’’ demişti bir ara ama hangi ara konu bu kadar derinleşmiş, konuya nasıl girmişti hiç hatırlamıyordu. ‘’Biliyorum evladım’’ demişti adam sakin bir tavırla. Bu sakinlikten biraz daha güç alarak ‘’O zaman onu başkasıyla evlendirmeyeceksiniz, değil mi’’ diye soruvermişti aniden. Adam o zaman epey şaşırmış ve ‘’Ne diyorsun evladım sen’’ demişti! Meğer bu ilişkiden aylar öncesinden haberdar edilmişti ve ortada başkasıyla evlenmek gibi bir durum yoktu! Çok endişeliydi buraya gelirken ama bütün cesaretini toplayıp o odaya gitmiş; bütün inancını ve geleceğe dair ümitlerini bırakarak ayrılmıştı oradan.
‘’Ceylan ne dedi, neden böyle bir şey yapmış anlattı mı sana?’’ diye sordu Barış. ‘’Bilmiyorum, hiç sormadım’’ dedi.
‘’Görüşmediniz mi bütün hafta sonu boyunca?’’
‘’Cuma akşamı geleceğimi biliyordu, öğleden sonra aradı. Sanırım yola çıkıp çıkmadığımı soracaktı…’’
‘’Ama sen açmadın!’’
‘’Evet’’
‘’Sonra ne oldu peki?’’
‘’Sanırım akşam babası eve vardığında olanları anlattı, bütün akşam, gece, sabaha karşı aradı durdu.’’
‘’EEEE?’’
‘’Cumartesi sabahının ilk ışıklarıydı sanırım, ona mesaj attım.’’
‘’???????’’
‘’Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar’’
‘’Nasıl yani?’’
‘’Bu kadar, hayatımda artık ona yer yok!’’
‘’Seninle konuşmadan vazgeçmeyecektir, defalarca çalan telefona aptal aptal kaç kere bakacaksın?’’
‘’Numarasını engelledim.’’
‘’Evini bilmiyor muydu ki, sanırım birkaç kere evinize gitmişti ve hatta ailenle de tanışıyordu…’’
‘’Sabah kahvaltıda anlattım her şeyi, toparlanıp yazlığa gittik Samandağ’a… Yüzünü görmek istemiyorum artık’’ demişti en sonunda nefretle...
Her şey çok güzel gidiyordu oysa, anlayamamıştı nasıl bir oyun döndüğünü, anlamak da istemiyordu. Oyunları hiç sevmezdi, bilgisayar oyunu bile oynamamıştı hayatı boyunca ama bir ara bu aşk oyunlarını öğrenmeli miydi; asla!
‘’Artık yalnız kalmalıyım’’ dediğinde hiçbir şey söylemeden kardeşine sarılmış ve kendi odasına çekilmişti Barış. Burak da eline kalemini alacak ve gözyaşlarıyla ıslattığı kağıda yazdığı bu şiire sarılarak uyuyacaktı, sevgilisine sarılır gibi…
FETRET
senli günlerden sensiz günlere geçişin şiiridir...
soluksuz kalır mı gece bak ki ay doğdu
sevdan yüreğimde biten lalezar oldu
ırmağına hasret kaldım bir damla yoğdu
sana yazdığım her şiir ahüzar oldu
ben çok kere yanarım da sen bir kez yanma
sevda ömrüme sığmaz da unutmam sanma
karanlıksa düşlediğin adımı anma
sensiz geçen gecelerim mahizar oldu
düşlerimde büyüttüm ben sonsuz sevgiyi
şiirimde imge değil al şu bengiyi
aşk savaşında kaybettim kutla yengiyi
senli yaşanmışlıklar da bergüzar oldu
__________________________________________________________________________
Resim : Gaziantep Kalesi
YORUMLAR
Yazının sonundaki şiir çok başarılı ve beni etkiledi.Bütün yazılarınızı büyük bir merakla okuyorum ve heyecanla bekliyorum.Sayın Ufuk Bayraktar bence siz kitap yazmalısınız ve birini imzalayıp bana göndermelisiniz.Saygılarımla...
Dr. Ufuk Bayraktar
Dr. Ufuk Bayraktar
Dr. Ufuk Bayraktar
Teşekkürlerimle...