- 1960 Okunma
- 29 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜN...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“ Uyan, anne… Hadi, bize dön.”
Bu sesi duymak istemiyorum, dedi beyninin içinden, sessizce. Uyanmak istemiyorum. Size dönmek istemiyorum. Neden anlamıyorsunuz, beni? Ben, dinlenmek istiyorum. Ne kadar yorgunum, biliyor musunuz? Bırakın beni. Şu an sizi duymak istemiyorum. Anılarımı istiyorum…
“ Gülümsedi… Baba, gördün mü? Babaannem, gülümsedi!”
Canım benim. Sen, anlıyorsun, beni. Sen, benim sesimi duyuyorsun. Söyle onlara. Beni rahat bıraksınlar. Biraz daha. Hatırlamam, yeniden yaşamam gereken şeyler var. Sonra size döneceğim. Kısa bir süre için. Dedene söyle; beni beklesin…
“ Babaannemi rahat bırak, baba. Bırak, bir süre daha dinlensin. Lütfen. Ben, onu duyuyorum. Ben, babaannemi tanıyorum. Bırak, baba. Seslenme, artık.”
…/…
Otuzlu yaşlarımın sonlarındaydım. Hayat, tüm ağırlığı ile çökmüştü, omuzlarıma. İki çocuğumun sorumluluğu, evin idaresi, aile ilişkilerinin düzenlenmesi… Gün geçtikçe, daha dibe, batıyordum. O günlerde Kamil, deliler gibi çalışıyordu. Bize ayıracak, beş dakikası bile yoktu. Ne beni duyuyordu, ne de kendisini görüyordu. Yalnızdım… Çok yalnızdım. Mazeret mi bulmaya çalışıyorum, kendime? Hayır. Olması, yaşanması gereken yaşanıyordu, oluyordu.
Hayat doluydum. Gezmek istiyordum. Eğlenmek istiyordum. Paylaşmak istiyordum. Ama öylesine boştu ki hayatım. Çocuklar, okullarına gidiyorlardı. Ev işi, yemek derken; kocaman, boş zamanlar yığılıyordu, ayaklarımın dibine. Okuyordum. Boşluğumu doldurmak için sürekli okuyordum. Yetmiyordu. Konuşmak istiyordum. İçimde, derinlerde, bir şeyler birikiyordu. Ne olduklarını, ben de bilemiyordum.
Kamil’i seviyor muyum? O günlerde, sıkça sorduğum soruydu bu. Dimdik bir sesle: Evet dediğim bu soruya, yanıt veremiyordum, artık. İçim boşalıyordu. Kopuyordum. Kamil’e anlatmak istiyordum. Bana, yardım et demek istiyordum… Kamil, duymuyordu. Duyamıyordu. Çünkü yoktu.
O gün, vakit geçirmek için, alışverişe çıkmıştım. Sonraları, o kadar çok düşünmüştüm ki o günü. Çıkmasaydım… Çıkmasaydım, onu tanıyamayacaktım.
Marketin reyonları arasında dolaşırken, birkaç kez, karşılaşmıştık. Yakışıklı değildi. Yapılı, iri bir erkekti. Derin, mavi gözleri vardı. Sonraları, içinde kaybolacağımı bilmediğim, derin, mavi gözleri vardı…
Hazır pudingler reyonunun önünde durmuş, yeni çıkan çeşitleri inceliyordum. Her zaman, iki çeşit puding alırdım: Kakaolu ve vanilyalı. Bu sefer, bir değişiklik yapsam mı? Diye düşünüyordum.
“ Ben, her zaman, şu markayı kullanırım.”
İrkildim. Sesin geldiği yöne döndüm. Tam arkamda duruyordu. Derin bir güven duygusu hissetim. Başımı yaslamak istedim, geniş göğsüne. Dinlenmek istedim. Korktum, hissettiklerimden. Hemen toparlandım. Yanıt vermeden, başka bir reyona doğru yürüdüm. İçimden bir ses: Kaç diyordu. Kaç, uzaklaş. Yapamadım.
Yapamadım mı, yapmadım mı? Şu an bile yanıtı, bilemiyorum. Kader miydi? Kim bilebilir ki?
Uzaklaşmışken, geri döndüm:
“Yanlış tercih. Yerinizde olsam, şu markayı seçerdim. Yıllardır kullanırım. Çocuklarım, çok severler.”
“ Evlisiniz?”
“ Evet, siz?”
“ Boşandım.”
Aklımda çalan, tehlike çanlarını, duymam gerekirdi. Duymadım. Duymayı, istemedim.
O kadar güzel bir heyecandı ki… Unutalı, o kadar çok olmuştu ki… Çekiciliğinden, kurtulamadım.
O günden sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yaşadığım, hayal bile edemeyeceğim güzellikteydi.
Eşinden ayrılmış, Antalya’ya yerleşmişti. Ayrılığın şokunu atlattıktan sonra, yeni bir hayat kurmuştu, kendisine. Hayır, çocukları yoktu. Eşi, çocuk istememişti. Mimardı. İşleri, kısa sürede açılmış, rahat bir hayat sürüyordu. Tek eksiği; hayatını paylaşacağı bir kadındı. Onu sevecek bir kadın.
Onu, sevdim… Çok sevdim…
Beni, sevdi… Çok sevdi…
Hayat, hem Cennetti, hem de Cehennem. Kamil’den uzaklaşıyordum. Ahmet’e ihanet ediyorum duygusu yerleşiyordu içime, sinsi bir yılan gibi. Eve bir şey hissettirmeden yaşamaya çalışıyordum, yasak aşkımı. Ama ışıldıyordum, farkındaydım. Mutluydum. Hiç olmadığım kadar, mutluydum. Kendime bakmaya başlamıştım, yeniden. Saçlarımı boyatıyor, manikürümü, pedikürümü hiç aksatmıyordum. Ev işlerini, savsaklamaya başlamıştım. Ahmet’e daha çok zaman ayırmak için. Çocuklar okuldan döndüklerinde, alıştıkları gibi, evde bulamıyorlardı artık beni.
Yalan söylemeye başlamıştım. Yokluğumu mazur gösterecek, yalanlar üretmeye başlamıştım. Kendi yalanlarımın içinde boğuluyordum, yavaş yavaş. İçimde bir ses: Yanlış yapıyorsun, diyordu. O kadar güzeldi ki yaşadığım. Yanlışı, bulamıyordum, reddediyordum, itiraz ediyordum, içimdeki sese.
Her şey, çığırından çıkmaya başlamıştı: Daha çok benimle olmalısın, diyordu. Seni, daha çok görmeliyim, daha çok dokunmalıyım, daha çok yaşamalıyım.
Daha fazlası, gelmiyordu elimden. Sorumluluklarım vardı, o anlamıyordu. Mesuliyetlerim vardı, kabul etmiyordu. Ne yana döneceğimi, şaşırmıştım. Ruhum, bedenim; onunla olmak isterken, aklım; evime sürüklüyordu, beni…
Konuştuk; Üç gün sonra, seni almaya geleceğim, dedi. Birlikte, uzaklara gidecektik. Çocuklarımdan, Kamil’den çok uzaklara gidecektik. Düşünmeliydim… O güne kadar, haberleşmemeye karar verdik.
İlk sabah, günün henüz doğmadığı bir saatte, uyandım. Çocuklarımın odalarını dolaştım. Yatakta, huzurla uyuyan, Kamil’e baktım. Ben, ne yapıyorum? Dedim.
İkinci gün, her zamanki gibi başladı. Çocuklar, okullarına gittiler. Kamil’i işine uğurladım. Ev işleri ile kendimi oyalamaya çalıştım. Telefon çaldı. Ocağı kapatıp, telefona bakmaya gittim. Kamil, kalp krizi geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştı. Neye uğradığımı şaşırdım. Deli gibi evden fırladım. Bir taksiye atlayıp, hastaneye gittim. Kamil’in çocukluk arkadaşı Nevzat, kalp doktoruydu. Ağır bir kriz olmadığını ama çok iyi bakılmaya, stressiz, huzurlu bir yaşama ihtiyacı olduğunu, söyledi. Hastaneden kalmasına gerek yoktu, eve götürebilirdim. Akşama doğru, evimize geldik. Çocuklar, yokluğuma alıştıkları için merak etmemişlerdi. Babaları ile eve geldiğimizi görünce, paniklediler. Kamil’i yatağımıza yatırdım. Uyuyordu. Salona, çocukların yanına gittim. Olanları anlattım.
Çocuklarımın gözlerine, ilk defa, bakamadım. Sanırım, göreceklerimden korktum.
Üçüncü gün, sabah uyandığımda, şaşkınlıkla pencereden görünen manzaraya baktım: Yıllar sonra kar yağmıştı. O gelecekti… Ben, ne yapacağımı bilmiyordum.
Saat, ağır ağır ilerliyordu… Cep telefonum çaldı, bir kez: Müsaitsen, ara. Telefonumu kapattım. Pencereye gittim. Aşağıdaydı. O, beni görmüyordu ama ben, onu görüyordum. Parmakları ile tempo tutuyordu, direksiyonun üstünde. Arada, cep telefonunu çıkartıyor, bir süre kulağında tutup, bırakıyordu. Arkasına saklandığım pencereye baktı. Baktı… Baktı… Orada olduğumu, biliyordu. Kendi tarafındaki pencereyi açtı. Elindeki telefonu salladı, havada. Üç kez kornaya bastı. Bekledi… Bekledi… Gitti…
Ne nereye gittiğini bildim, ne de yaşıyor mu, öldü mü? Geçen hafta, gazetede, ismini okuyuncaya kadar: “ Ülkemizin değerli mimarlarından; Ahmet Tan, geçirdiği kalp krizi sonrası, vefat etti!”
…/…
“ Kamil’i çağırın.”
“ Baba, koş. Annem, seni çağırıyor.”
“ Söyle, Neriman?”
“ Beni affet, Kamil.”
“ Sen de beni affet.”
“….”
“ Gideceğini, biliyordum. Geçirdiğim kalp krizi, doğru değildi. Seni evde tutmak içindi. Korkuyordum. Seni, kaybetmekten korkuyordum. Aklıma başka çare gelmemişti.”
“ Biliyordum, Kamil.”
“……..”
“ Şimdi bana, torunumu çağırır mısın?”
“ Efendim, babaanneciğim?”
“ Cüzdanımdaki gizli bölmeyi göstermiştim, sana. Hatırlıyor musun?”
“ Evet?”
“ Ben gittikten sonra….”
“ Gitme, babaanne. Beni bırakma.”
“ Gitmem lazım, bebeğim. Ben mutlu olacağım, üzülme. Hep seni izleyeceğim. Hiç ayrılmayacağız. Bana verdiğin sözü, unutma. Sevdanın, sevdiğinin peşinden gideceksin?”
“ Söz veriyorum, babaanneciğim.”
“ Gizli bölmeyi aç. Orada, bir kağıt bulacaksın. O, senindir. Dedene sorarsan, sana anlatacaktır. Ama senin anlayacağından eminim. Hadi, şimdi bana müsaade et de dinleneyim, birazcık. Seni sevdiğimi unutma. ”
“ Seni seviyorum, babaanne.”
…/…
“ Doktor?”
“ Başınız sağ olsun. Hastayı, kaybettik!”
…/…
“ Babaannem, yine gülümsedi baba.”
…/…
Cüzdanından çıkan kağıtta, bir şiir vardı. Altında da babaannemin imzası:
bir gün seni anlatacağım
gidişi, gelişinden çabuk oldu
bitişi, başlamasından kolaydı
bir sevda rüzgarıydı
esti, geçti diyeceğim
bir gün seni unutacağım
dokunuşunu, öpüşünü
ve sana ait her şeyi
biri vardı bir zamanlar
yıktı, geçti diyeceğim
bir gün seni tekrar yaşayacağım
gözlerim kapanırken
son kez hatırlayacağım
birini sevmiştim bir zamanlar
hala seviyorum diyeceğim…
…/…
Eser Akpınar
07.08.2011
İzmir
YORUMLAR
Bu öykünün aslı her yerde yaşanıyor ve kimse itiraf etmiyor; neden insan yüreğinin götürdüğü yere gitmez ki? Bu hayat bizim hayatımız, bir daha yaşama şansımız var mı diye sormak istiyorum.
Hayatın gerçeğini, gerçekçi bir dille çok güzel kaleme almışsın arkadaşım.
Tebrik ederim.........sevgimle
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, arkadaşım. Sevgilerimle.
Eser Akpınar
buram buram aşk sevgi kokan satırlarına inciler düştü gözpınarlarımdan çok çok mükemmeldi anlatışın sevgilerimle..
Eser Akpınar
Eser Akpınar
Canım tebrik ederim. Harikaydı ve olması gereken yerde. Sevgilerimle
Eser Akpınar
Sevgiler, yüreğine.
Nermin Kaçar
Eser Akpınar
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, güzel görüşleriniz için. Saygılar, selamlar.
tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız sevgi yürekli cümle güzelliklere iyi ki varsınız Eser dost..:)
sevgim saygım selamlarımla..
Eser Akpınar
Duygu var hüzün var, aşk var , hayat var, her şey var.
Kısaca mükemmel...tebrik ediyorum, sevgilerimle...
Eser Akpınar
Eser Akpınar
Anlatım o kadar gerçek ki okurken hissetmenin şansına sahip oluyoruz...
Elbette kutladım...
Eser Akpınar
Tebrikler canım güne yakışan bir paylaşım, selam ve hayırlı geceler.
Eser Akpınar
Güne gelen başarınızı tebrik ediyorum. Geç geldiğim için affedin. 24 saat boyunca ilk sayfada sizin gibi usta bir kalemin olması mutluluk vericidir. Beğeniyle okudum, tebriğin yanında bir okuyucu olarak teşekkürlerimi de sunmak isterim. Saygılarımla
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
Harikaydı ve güne geleceğini tahmin etmiştim. Emeğini kutlarım. Sevgilerimle arkadaşım.
Eser Akpınar
kalemin edebiyatın her dalında döktürüyor.....usta...farkın herdaim belli.....saygılar
Eser Akpınar
Eser Akpınar
DOLU DOLU.
Gerçekçi mi desem gerçek mi desem?
Bu kadar güzel ve hissederek anlatmak.
Kutluyor ve susuyorum.
Selamlar.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, Engin Bey. Saygılar, selamlar.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Saygılar, selamlar.
Yazar, neyi yazmalı ? İnsanın içindeki gizemleri.
Yazar, neyi yazmalı ? Aman ahlak kurallarına ters düşer,yazılmasın!..diye saklı kalmaya itilen duyguları.
Yazar, nasıl yazmalı ? Cesurca!..
Yazar, nasıl yazmalı? Kurgu olduğu gibi gerçek olması muhtemel olayların öykülerini...
Yazar nasıl yazmalı; edebiyatta süslemeye ağırlık vererek, insanın ruhunu okşamalı.
Haz duydum Eser Hanım.
Tebrikler.
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
Ben hâlâ babanızdayım
Ameliyat oldu mu?
Sağlığı nasıl?
Dilerim herşey yolundadır.
Allah şifâ versin tekrar.
Selam ve saygımla.
Eser Akpınar
İlginize çok teşekkür ediyorum Mustafa Bey. Saygılar, selamlar.
(Mustafa Çetiner)
Selam ve sevgimle.
Eser Akpınar
Kemnur
Eser Hanım öyküde mükemmel fon da öyle, resim de. Görsellik ve içerik tam bir doyum sağladı bende. Kutlarım başarınızı. Sevgilerimle.
Eser Akpınar
düşündürdü
ve gerçekten çok güzel kaleme alınmış bir öykü
kutlarım başarılı kalemi
selam ve sevgilerimle Eser hanım
Eser Akpınar
Eser Hanım...
Hani bir şarkı vardı (şimdi kim söylüyordu hatırlıyamadım)" BU AKŞAM ÖLÜRÜM BENİ KİMSE TUTAMAZ" diye..
Ben bu akşam ölmezsem bir daha hiç ölmem.
Toynağın şiiri.
Senin bu güzel öykün.
"BEN BENDE DEĞİLİM"
İki güzelliği aynı gece yaşattın bana Şükürler olsun Allahım sana...
Selam ve saygıyla..
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Selamlar, saygılar.
Yazılarını özlemişim Eser kardeşim, yaz ayları benim için misafir yönünden bereketli geçiyor.Yazı yazmaya vakit ayırmam zor.
Kısa aralarla giriyorum deftere.Yazınızı görünce okudum, su gibi akıcı.
Ne hayatlar var, ne acılar, ne sevgiler ve sevgisiz yaşayanlar.
Şecaattin beyin de vurguladığı gibi şiir de nefis.
Tebrikler, selam ve sevgilerimle...
Eser Akpınar
Çok teşekkür ediyorum. Sevgiler, selamlar.
ah hayat
ne kadar kirli olursan ol ve ne kadar direnirsen diren
cesur bir yürek bütün yazgıları silmeli yürek sesini dinlemeli.
binlerce insanın yaşadığı hazin öykülerden biri
susturulmuş tutuklanmış duyguların iki yakasını bir araya geitrememiş kaygıları.
aslında bu öykü kadar bir sürü şey yazılmlaı bu öyküye ancak buna zaman yok.
ne kadar cesur olursak olalım içimizin daima bir korkak yani var ve biz hep o korkuya yeniliriz.
mükemmel bir öykü..
hele o şiir geceye gül gibi düştü dostum...
sevgiyle kalınız
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Saygılar, selamlar.