Hüzünlü mektup
‘seni seviyorum’la başlayan cümlelerim hüzünlü mektuplarıma hep başlangıç oldu…..bu kederli cümle içimde yankılansın beni kalbura çevirsin istemedim..seninde duymanı istedim hep.. biliyorum sen her defasında bunu reddetsen bile bıkmadan usanmadan hep hatırlattım sana…bundan dolayı da hep kötü çocuk oldum…
ah!ah ah dedikçe içim mezbeleye dönüşüyor,gece uykularım ateşi yükselen tansiyonlu bir maraziye dönüşüyordu…sabaha kadar sayıkladığımı boncuk boncuk ter akıttığımı bilseydin eminim beni anlardın.dün gece seni konuşuyorduk salaş bir kahvede…küçük mazgal kadar bir yerdi..içinde sindirilmiş kokular geliyordu.. oturan her resimde kendi dünyamı görüyordum..hepsinin de gözleri fincan gibi açılmış hüzünle bakıyordu…biri vardı ki bana çok benziyordu…alnı derin bi kırışıkla sanki ikiye ayrılmıştı..gözleri kendi çukuruna çekilmiş ölü bir cana benziyordu…çok etkilenmiştim…baktıkça bakasım geliyordu..bir ara oturduğum yerde apışıp kaldım…bacaklarım kendini hissetmiyordu..bana yaklaştığını gördüm..karton kadar sert avuçlarıyla omzumu tapışladı iki kez.. canlanıvermiştim ansızın..yüzümde sana bakarken duyumsadığım yaldız gibi bir tebessüm oluşuverdi..
sonra bana dönüp abi ne oldu derken konuşup dertleşmeye başladık…seni ona anlatırken yüzünde bana karşı garip bir masumiyet doğuyordu….özellikle bana acımamasını konuşmamız başlarken salık vermiştim…hani sen söylerdin hep güçlü olduğumu ve kendi ayaklarınla dimdik durabileceğini…seni severken yaşamla nasıl cebeleşeceğimi ve direneceğimi öğrenmiştim…acımamayı senin ara sıra kardeşlik kokan lakırdılarından çıkartıp
matemi olmayan yas havasına dönüştürürken tanış olmuştum….
Salaş kahvede tanıştığım yabancıya senin bu öğretilerini ona kanıksatırken adamın birdenbire alındığını hissettim..iskemlenin birine çökerken başı önüne doğru eğik duruyordu..iğreti davranışımdan dolayı çok utanmıştım….üst dudağım kendiliğinden seğirip titremeye başlayınca yabancının usulca bana yaklaşıp geçkin ve olgun kişiliği ile beni teskin etmeye başlaması beni çok şaşırtmıştı..…halbuki hatalı bendim…böyle bir davranışı gösteren birinin insan değil de insan üstü bir varlık olduğunu düşünmeye çarçabuk başlamıştım bile..çok fazla geçmeden
Salaş kahvede hesabı ödeyip köhne evimize gittik.. evin içinde dünden kalan yemek kokusu vardı..halılar bira ile ıslanmıştı…katıksız bir koku bizi neredeyse zehirleyecekti.
Kala kala iki tane mavi renkli koltuk temiz kalmıştı…oturduktan sonra seninle çektirdiğim resimleri ona gösterdim..seni ona anlattıkça hem o hem ben ağlayacak gibi oluyorduk..elinden gelse seni gelip bana getirecekti….hele bir resim vardı hatırlar mısın?okulda çekmiştik..her zaman ki gibi eflatun rengindeki melon şapkan başındaydı…ve o dünya tatlısı yüzün güneş gibi şavkıyordu..ilk defa o resimde gülümseyerek poz vermiştin..sırf kırılmayayım diye..ben ise çok gücenmiştim bu duruma..
Yabancı ile bakarken bu tatlı anı zihnimi bir süreliğine meşgul etmişti…yanaklarımın kızardığını oda fark etmişti..bana bir şeyler söyleyecek gibi olduysa da sesimin karıncalandığını görerek daha fazla üzülmeyeyim diye susmayı tercih etti….o gün hiç uyumadan sabaha kadar senden bahsettik…
İnan seni bıkmadan tüm dünyaya haykırabilirdim..çünkü sevgimin karşılığı bu mu olmalıydı?demiyorum..tertemiz duygularıma layık gördüğün buysa başım gözüm üstüne…ama izin ver de mektuplarıma seni seviyorum la başlayayım…bu iki sözcüğün içimi kıpır kıpır bir sevince boğacak kadar yeterli ve duygulu olduğunu biliyorsun…..