- 748 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Ya Bir Yanılsamaysa
Küçük kare bir oda. Odanın girişinde göze çarpan bir yatak. Sağda odaya göre büyük bir kütüphane, bilgisayar masası ve üç armut oturak vardı. Duvarda göze çarpan bir pano ve pano üzerinde de bir sürü şiir ve yazı. Yine duvarın her yerinde çeşitli posterler. Oda oldukça dağınıktı. Öyleki yatağın üstündeki elbiseler yığını gardıropla yatak arasında bir kullanım farkının olmadığını gösteriyor gibiydi. Perdeler çekiliydi. puslu bir havanın odanın duvarlarında yankılandığı parça parça süzülen ışıkların yansıyan boşlukları aydınlattığı kısmi bir aydınlık hakimdi.
Halim söylenerek içeri girdi.
Of of! Bitsin bu gecelerce içinden çıkamadığım girdap. Sizce ne yapmış olabilirim bu hale gelecek kadar. Sadece müzmin bir öğrenciyim; Şu gördüğünüz kitapları okuyup, şu masada ders çalışıyor olması gereken. Sizce ben ne yapmış olabilirim. Evet sarhoşum. Bir küçük içtim ha bir de cilaya 2 de bira. Sarhoşluğum bir çıkış değil biliyorum ve yine bunu da biliyorum derinlikler içine sürükleniyorum. içimde dinmeyen bir acı var. Acıtıyor bilmediğim bir şekilde. Tamam söylüyorum. Beni bırakıp gittiğinin 8. Günü ve benim 8 kez ölüp ölüp dirildiğim koca 8 gün! Terk edildim kısacası. Evet çok basit değil mi? Terk edilmek oldukça basit söylenen iki kelime.
Yatağının önündeki koltuğa oturdu. Gözleri içeri sızan ışığın duvarda bıraktığı boşluğa daldı. Öylece oturuyor ve dudaklarında yarım ağız bir söylenti havası vardı. Gözlerine ve diline hüküm verecek bir duyu bütünlüğü yoktu. Bu sırada Orhan elinde kitaplarıyla içeri girdi. Şaşkın bir ifade ile halime baktı. Bir tepki alamayınca halime doğru yaklaşarak seslendi.
- kimle konuşuyorsun sen?
Halim hiç duymamışcasına kalıbını bozmadan öylece duruyordu. Orhan bir şeyler söylediğini fark etti ve ona yaklaşarak seslendi.
- Halim
Orhan Halim’in mırıldanmasından birkaç anlamlı söz çıkarmaya çalışıyordu.
- gitti işte ve gitmek çok arabeks değil mi?
Orhan elindekileri bırakırarak halimin önüne doğru eğildi.
- halim inanmıyorum sana şu haline bak! Ne yapıyorsun böyle? Dur dur gene içmişsin sen! Yapma be kardeşim kimin için yapıyorsun bunu?
Halim orhan’a doğru bir bakış attı ve yine duvardaki boşlukları yakalamak için hızlıca çevirdi kafasını. Derin bir nefes aldı. boşlukları işaret parmağıyla göstererek.
-bir şey yapmıyorum. Konuşuyorum sadece. Sen görmüyor musun bu insanların beni dinlediğini. Ne kadar güzel dinliyorlar değil mi?
-hangi insanları?
-işte bak bu gözlüklü abi yannda da bir abla var gördün mü? Kırmızı eşarplı abla o da dinliyor ve daha bir sürü insan.. nasıl görmezsin?
Orhan endişeli bir şekilde ayağı kalktı ve duvarın önüne geçerek halimin tüm dikkatini çekmeye çalıştı.
-görüyorum halim! Senin aklını her gün nasıl kaçırdığını görüyorum.
halim kaşları çatık halde orhana baktı. Orhan da umursamadan Halim’in gözlerinin içine bakıyordu.
-beni hiç anlamayacaksın değil mi? Senden farklı şeyler görmek, senin göremediklerini görmek neden aklını kaçırmak olsun. Ben görüyorum Orhan, onlar beni dinliyor ve ben anlatmalıyım. Anlatmalıyım ki bir daha yaşanmasın böyle bir şey, anlatmalıyım ki gizli ve derinlikte kalmasın hiçbir şey!
Orhan hiç istifini bozmadan hemen karşılık verir.
- ee anlattın hadi sonuç ne olacak? Dönecek mi, o geri gelecek mi sanırsın? O gitti halim, seni terk etti ve geri gelmeyecek bir daha. Bilmelisin Halim ve yaşamalısın kendin için. Gerçekleri görüp o kunuştuğun insanları çıkarmalısın hayatından!
Halim oturduğu yerden kalkarak
- Biliyorum orhan! Senin bilmediğin şeyleri dahi biliyorum. Ama yolun sonu benim için bu oda sen de bunu bilmelisin.
Orhanın umursamaz halini birden endişe aldı. Parmaklarını çekiyor, gözlerini kaçırıyordu. Çekingen bir tavırla halime dönerek.
-ne demek o şimdi? Kendini mi öldüreceksin?
Halim’in yüzünde bir tebessüm ve rahatlık oluştu. Öyleki orhanın gözlerine bu rahat tavırla bakması onu ürkütmüştü. Halim arkasını dönerek;
-ah orhan senin için son sadece ölmek değil mi? Oysa ben yeniden doğuştan bahsediyorum. Ben yeniden doğacağım ve o insalar bana şahitlik edecek. Sen ise beni anlamamaya devam edeceksin. Şimdi söyle bana orhan, bana inanıyor musun?
Orhan ilk önce şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Ancak daha sonra kendini toparlayarak keskin bir ifadeyle halime doğru yöneldi.
- hayır, sana inanmıyorum halim! Mistik bir dünya kurmuşsun kendine ve kaybolmuşsun.
yanına yaklaşıp halim’in omzuna elini koyar. Manidar bir ifadeyle;
-seni o dünyadan çıkarmam için bana yardım et, yardım et ki seninle güzel günler inşa edelim!
Halim öne fırlayarak;
- güzel günler mi? Neye göre güzel orhan? Biz ne zamandan beri aynı şeylere güzel diyoruz. Şimdi gelip bana güzellikten, güzel günlerden bahsetme. Güzeli aramıyorum artık. Amaçlarım değişti. Sadece güzeli istemek bencilliktir ve ben bencil değilim orhan. Şimdi git ve kendine güzel dediğin ne varsa onu yap beni yalnız bırak!
Orhan öylece dışarı doğru yöneldi. Kapıyı açtı tam çıkacakken halime dönerek;
-tamam halim gidiyorum ancak hayal kırıklığına uğrayacağını ve bir gün bu insanların seni dinlemeyeceği günlerin geleceğini unutma!
Halim, orhan odadan çıkar çıkmaz duvardaki boşluklara yönelerek anlatmaya başlar;
-duydunuz değil mi? Beni hiç anlamıyor, tıpkı onun beni anlamadığı gibi.
-durun size onu anlatayım: geçen yıl istanbul’da gerçekleşecek olan NATO toplantısını protesto etmek için kadıköyde toplanmıştık. Bizler 20 kişilik bir gruptuk ve bize daha sonra beyazıtta 13 kişilik bir grup daha katılmıştı; o da onların içindeydi. Onunla tanışırken içimde bir deprem oldu sanki. Elim ayağım boşaldı birden.o bana aslı derken ben ismimi dahi söyleyemedim. Çarpılmıştım sanki! Ne tuhaf değil mi ilk defa gördüğünüz biri için bu kadar şey düşünebiliyorsunuz.
Derken zaman geçiyor demek isterdim; ama onsuz zaman durmuş gibiydi. Tek düşündüğüm oydu artık. Ne kavgam ne de devrim önemliydi o an. Sevgi her şeyimin önüne geçmişti. Ve sanırsınız o da kavga ettiği için kavga ediyor o devrim diye haykırıdığı için en ateşli partizan oluyordum . O kadar tekilleşmiştik işte.
Ama, evet ama diye başlıyorum malesef. Çünkü çok geçmedi ki kader ilahi saplantılarını aslı için başlatmıştı. Bir sonbahar mevsimiydi. Yine bir eylemdeydik. Omuz omuza devrim şarkıları söylüyorduk. Derken çok geçmedi izinsiz gösteri sebebiyle polisler her tarafımızdan çevrelemişti. Ama durmadık yürüdük dayak yeme pahasına. Fakat pahasının bu kadar ağır olacağını bilememiştik. Bir polis jopu altında Aslı’nın yavaşça yere yığıldığını gördüm. Uzattım yakalamak için kollarımı fakat kelepçe vurdular. Karşı koyamadım. Gidip kaldıramadım ve sonra duydum ki Aslı oradan hiç kalkamamış.
Evet. Aslı öldü ve tam tamına 8 gün geçti. Siz hiçbiriniz yoktunuz ama ben ordaydım ve gözlerim tüm benliğime, kavgama şahit tuttu. O yüzden gördüklerim ben de dillenecek siz de dinlenecek. Dinlenecek ki her bir kan damlası kavgamıza umut tohumu olsun, bir daha insanlar aslılar ölmesin!
Kayıp;
Kışın ayaza çalan bir gününde bir bank üstünde ayak durarak. Elinde solgun duran kağıt parçaları, yüzünde yorgunluk çöküntüsü; gözlerinin altı morarmış sakalı uzamış saçı dağınık halde. Anlatıyor; hiç kimsenin olmadığı bir topluluğa; sadece kalabalıklar o anlatırken önünden akıp gidiyor.
beni dinlemek için bu havada buraya kadar geldiğiniz için sağolun. Bilin ki sizi boşuna getirmedim buralara kadar. İstedim ki size onu anlatayım. Onu, sadece onu! O mu? O bir güneşti yılın en kısa gününde doğan ve yine aynı kısalıkta kaybolan. Güneşi mi çaldılar hemde hiç doğmamak üzere. Siz bilir misiniz karanlıkta kalmak nasıl bir şey. Bilir misiniz gözlerinizin her gün art arda devam eden bir karanlıkta hapsoluşunu. Ben biliyorum işte hem de tüm hücrelerimin şahit olduğu bir bilgelikle biliyorum ve bu bilgi o kadar canımı acıtıyor ki kara cahilin en cahili neyse o olmak istiyorum.
Beni anlamıyorsunuz değil mi? Biliyorum beni anlamadığınızı. Bir haftadır dağıttığım her bir bildiriyi akşam eve giderken çöpçülerin süpürdüğünü görmüyor muyun sanıyorsunuz. Önümden öylece geçerken deli diye fısıldadığınızı duymuyor muyum sanıyorsunuz. Her şeyin farkında olacak kadar aklım yerinde hem de o kadar yerinde ki bütün bu şeyleri bilmenin acısını tüm kaslarımda hissediyorum.
Öfkelenerek..
Nasıl bu kadar kör olabiliyorsunuz. Yarın ellerimizden gidiyor farkında mısınız. Ben aşkımı anlatmıyorum size, yarının güzel olması için yok olmuş birini anlatıyorum. Siz onun o anda orda olurken sadece kendini düşünerek öldüğünü mü sanıyorsunuz. O orda o gün şu an onu dinlemeyen insanlar için öldü!
sessizce banka doğru oturur, gözleri dolmuştur. Elindeki bildirilere bakarak tek tek elinden nasıl kayıp gittiğini izliyordu. O anda önünden o polisi geçerken görür ve anlam vermediği bir anda hızla kalkıp onu takip etmeye başlar. Bunu neden yaptığını dahi bilmiyordu. Sadece içinden anlam veremediği bir mekanizma onu polisin peşinden sürüklüyordu. Polisi evine kadar izledi. Anlam verememişti bu bilgiyi neden istediğine ama içinde bir anda bir öfke birikti ve yüzü kıpkırmızı oldu. O anda dudaklarından bir tek kelime süzüldü.
intikam!
o gün eve gittiğinde bu düşünce içini kemiriyordu. Bir tarafı kesin suretle red ediyor bir tarafı da makul görüyordu. O akşam bu düşünceyle hiç uyuyamadı. Sabah kalktığında yine aynı adreste buldu kendini. Ama anlam veremediği şey kendini neden kontrol edemeyişiydi. İnsanın iyi ve kötüyü beraber taşıyan bir yapı olduğunun farkındaydı. Ama şimdi neden bu kadar kötüye gidiyordu her şey. Oysa içinden bir ses sen böyle değilsin dön evine diyor. Ama ayakları keskin gözlerine uyum sağlarcasına hız kesmeden arkasında yol alıyordu. -Peki ne yapacaksın halim- bilmiyordu. Sadece içinden gelen öfke git diyordu o da gidiyordu. Polis yol üstünde bir devriye arabasına bindi ve uzaklaştı önünden. Halim ise keskin bakışlarıyla yumruğunu sıktı.
Halim gün byunca hiç ayrılmadı evin yanından. Biliyordu akşam yine buraya, evine döneceğini. Ama bilmediği ise bu beklemenin sonunda ne yapacağıydı. Öylece boş gözlerle duruyordu. Uzaktan bakıldığında alelade bir bekleyiş gibiydi. Ancak içinde art arda kopan yıldırımlar düşünce dehlizini o kadar meşgul ediyordu ki gözleri kan kesmiş bir şekilde ürkütücü bakıyordu. Aklına önünü alamadığı düşünceler beliriyor git gide düşünce miğferi bir mızrak gibi canını acıtıyordu. Bu bekleyişin sonunda iyi ne yapabilirdi ki? Ya da ne yapmalıydı? Aklında bir sürü belirsizlikle doğru neyse onu bulmaya çalışıyordu.
Gün bitmişti. Sabah işine gidenler yavaştan evine dönüyor, güneşin ışıklı senfonisi yerini sokak lambalarına bırakıyordu. Halimin gözleri yolu kesmiş bir vaziyette hep aynı noktaya bakıyordu. Bekleyişin nihayi neticesi her an bitebilirdi. Nitekim öylede oldu. Karşıdan hafif kanbur vaziyette polis görüldü. Halim hemen yerini değiştirdi. Polisin göremeyeceği bir yere doğru kaçamak bakışlarla ilerledi. Polis sokağın kendi evinin bulunduğu bölümüne kadar hiç kafasını kaldırmadan ilerledi. Halim öylece hemen evin yanındaki sote kısımda duruyodu. Bir an polisle göz göze geldiler. polis için sıradan bir bakıştı bu, hiç üstünde durmadan anahtarlarını çıkararak Kapıyı açtı. Halim ise öylece bekledi. Beklediği bir andı ve bu anı harekete geçirecek bir eyleme müsait durum yoktu. Etrafı yokluyor bir yandan da düşünüyordu. Evi karşıdan gören bir yere geçmişti. Hava iyice karanlığa gark olmuştu. Bu sırada polisin dışarı çıktığını gördü. Usulca onu takip etmeye başladı. Polis üniformasını çıkarmış sivil kıyafetlerle yürüyordu. Halim ise tam arkasında müsait bir anı kovalıyordu. Polis evin alt sokağında yer alan dar bir sokağa girdi. Sokak oldukça hafif ışıklıydı. Sadece birkaç gecekondu evden süzen ışıklar aydınlatıyordu sokağı. Halim artık beklediği anın geldiğini hissetmiş olacak ki adımlarını hızlı atarak polise doğru yaklaşmaya başladı. Yolun hemen yarısında artık hamle yapacak kadar yakındı. Beklediği, uzun zamandır beklediği bir andı. Her şey yapacağı bir hamle ile bitebilirdi. Bu içinde biriktirdiği sonsuz düşünceleri bir anda bitirecek bir hamle olabilirdi. Artık düşünmeye gerek yoktu. Beyni, kalbi ve tüm kasları tek bir hedef için işbirliği yapmıştı. Yumruğunu sıktı ve süratle polisin ensesine vurdu. Polis öylece yere yığılmıştı. Halim durmadı o an gözüne çarpan ağaç parçası ile defalarca vurdu. Gözleri kaşlarının çatık pencerelerinden öfke ile bakıyordu. O ise durmaksızın hücum ediyordu. Artık polisin inleme sesi dahi gelmiyordu. Halim bir an duraksadı ve elindeki ağaç parçasını yere attı ve koşmaya başladı. Kalbi göğsünden fırlayacak gibiydi. Nefesini kontrol edemiyor elleri titriyordu. Gözlerindeki keskin ifade yerini kokuyla karışık şaşkınlığa bıraktı. Şaşkındı ne yaptığını anlayamamışcasına. Şimdi ne yapmıştı, ne hissediyor hiçbir fikri yoktu. İntikam diye çıktığı yolda pişmalığa, korkuya düşürecek neler değişmişti, bilmiyordu.
Uyanış;
Orhan odanın kapısını usulca açar. Halim koltuğun üstünde oturmuştu. Pencereden yansıyan ışıklar kaybolmuş ama bakışlar yine duvara saplanıp kalmıştı. Orhan halime yaklaşır ve seslenerek ;
- halim aslı geldi. İçerde seni bekliyor. Daha ne kadar böyle oturacaksın?
Halim orhanın yüzüne doğru şaşkınlıkla baktı ve öne fırlayarak odaya doğru koştu. Gerçekten gelen aslıydı. Hem de yüzüne tebessümle bakıyordu. Aslı halime doğru yaklaşarak;
- halim çok düşündüm ve ben seni gerçekten seviyormuşum. Sen bana hoşlandığını söylerken ağzımdan bir anda o sözcükler döküldü. Bütün o sözleri neden söyledim bilmiyorum. Eğer hala söylediklerinde kararlıysan ben de seni seviyorum!
Halim aslının gözlerine bakarak;
- ben sana bir eylemde aşık olmuştum. O kadar seviyordum ki seni senden başka bir şey düşünemiyordum. Tuhaf olansa seninde benden hoşlandığını, benim sana karşı hissettiklerimin sende de karşılığı olduğunu ya da olacağını sanmıştım. Ama umduğum hiçbir şey olmadı. Senin adına, senden biriktirdiklerim adına, söylediklerin bir şimşek gibi çaktı ve parçaladı her şeyi. Bundan dolayıdır ki ben seni öldürdüm aslı ve bu cinayeti, hayıflanacak hiçbir intikam kıvılcımı bırakmadan yaptım. Seni öyle çok seviyordum ki aslı kıyamadım sana o yüzden seni ben öldürmedim. Sadece seni öldürene ölümünün mabalini almak için ölümü tattırdım. Nitekim sen öldün aslı ve ben bu ölüme herkesi şahit ettim. Bir daha yaşanmasın istedim çünkü. Umut hırsızlığına, bir avuç mutlulukla ilaç olmasın kimse diye anlattım. Şimdi git aslı sen öldün ve seni öldürende aynı hırsla öldürüldü. Bundan sonrası içinde senle ilgili bir davam kalmadı. Hoşça kal aslı.
u.t
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.