- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurumsa Olanın Toplumsa Olanda Mülahazası 4
4-]Hemen her askeri ihaleler şaibeli idi. Bunlardan bir tanesi olsun bırakın şaibeyi, basit bir usulsüzlük ya da basit bir ihale hatası taşımayacak denli mükemmel ihalelerdi! Hele askeri araç gereçlerin modernizasyonuna değin şeffaf olmayan ihalelerdeki, kötü kirli kokuların ve modernize olan araç gereçlerin, daha bir kusurlu şekilde orduya intikal ettirilen ayıplı ihale skandallarını açık eden gazete haberlerinin mürekkebi, daha kurumamıştır. Rivayetler, hala kulaklarda fısıltıdırlar.
Söz gelimi daha dünün M60 tanklarıyla çöpe giden milyon dolarlar. İkinci el Leopar tank alım skandalı, casa uçak alımındaki dümen ve dolapları, onca savunma fonu ve terör tehdidine rağmen, düne kadar karakol uçaklarının olmayışı, hemen tüm ihalelere teknik uzman ve mühendis karşı çıkışlarına rağmen, ihalelerin sürmesi.1993 yılından 2010’a değin denizlerde güncel donanımlı keşif ve gözlem yapılamaması vs. uyuyan göz bebeklerimiz üzerinde, akla ziyan lakayt kuşkularınızın daha bir kaçıdır. (19 Mart 2010 Bugün gazetesi)
Kurumların toplumsal itibarilik paklığında, bu kirliliklere “ göz bebeklerimiz denerek” aklanıyordu. Değilse kurumlarımızın (göz bebeklerimizin savunmacı olacak her tür çağdaş donanım eksikliği o dönemler, hep ihmale gelmişti) hiç bir kusur ve kabahati yoktu. Bir Kıbrıs Çıkarması ile donanımca göz bebeklerimize: “göz bebeğimiz” deyişle, mangalda kül bırakmayan yetkililerin; ambargo ile kıpırdayamaz oluşlarından ötürü, göz bebeklerine ne kadar önem verdikleri ortaya çıkmıştı!
Ve terörle mücadele ederken İsrail’de ve Amerika’dan istihbarat işbirliği yapıyorduk! Sanki üçlü bir savaş ittifakının içinde olmanın, ortak dayanışmacı mücadelesi içindeydik! Onlar bize istihbarat (!) edip veriyorlardı da, biz onlara ne veriyorduk? Bazen bunlar da kör noktaya düşüyorlardı. O zaman da karakollar basılıyor. Birlikler pusuya düşüyordu! Hatta İsrailliler Heronları (insansız casus gözcü uçaklarını) vermez oluyordu da, kendimizle ah vah ediyorduk!
Bu toplum, yıllardır bu ordumuzun finansmanı için savunma sanayini güçlendirme vakfı adı altında devamlı fon sağlamıştır! Hele bunun kurban bayramında, kurban derilerine dek olan pay toplama ve paylaşımlara dek savaşım mücadelesi, hep belleğimiz dedirler. Daha savaşta bile değilken terör karşısında ne kadar donanım eksiğimiz olduğu ortaya çıkarak şaşa kalıyorduk. O, dosta güven (ne demekse), düşmana korku veren gücümüze ne olmuştu?
Yine bu toplum, bütçenin aslan payını yıllarca hep orduya harcamıştır! Bu da başka bir garabet ve bilinmezdi kör nokyadır. Mantığı da, ulusal savunma idi! Ama uluslar böyle bir denetimsiz bütçe ile ordu tutmuyorlardı. Bunların ne denetimi vardır. Ne topluma hesap veren bir bilançosu vardır. Garip bir dayanışmayla herkes herkesin töhmetini görmeyerek töhmetler; “milli birlik ve beraberlik ruhu içinde” görülüp örtülüyordu sanki!
[Son yıllarda yolu, emniyet, savcılık, mahkeme ve cezaevlerine düşen askeri personeller içinde ‘denizciler’in yoğunluğu herkesin malumu]. Gibi başlayan cümlenin; "Son yıllarda yolu, emniyet, savcılık, mahkeme ve cezaevlerine düşen askeri personel yoğunluğu, herkesin malumudur." gibisine söyişle genellemek daha makul olur. Bu soru, bir haklı oluşun ağzı değildir. Aksine göz bebeği imajı arkasına saklanan; geçmişten günümüze dek töhmetlere dek karine yapılan o gizliliklere ancak şimdi ulaşan adaletin görüntüsüdür belki de.
Ama bu "Son yıllarda yolu, emniyet, savcılık, mahkeme ve cezaevlerine düşen askeri personel yoğunluğu, herkesin malumudur."söyleyişi, göz bebeği gibi söyleyişin bir versiyonu oluşla, özel bir vicdan oluşturmaya yönelik gayretlerin yine silahlı kuvvetlerimizin halk nazarındaki o çok çok olumlu imajından beslenmek istenmesidir.
"Ceza evine düşen askeri personel yoğunluğu" gibi dikkat çekilmek istenen bir sorunun, bir tek yanıtı vardır. Bu güne değin adalet önüne çıkmamış meçhullerin biriken, küp dışına sızan vadesi yığılmış vakalarının şimdi ortaya dökülmesiyle oluşan yoğunluk durumdur. Bunda, şaşacak bir şey yoktur.
"Ceza evine düşen askeri personel yoğunluğu" karşı devrim yapılanmanın bir örtük kılıfı olamaz mı? Olabilir! Şimdiki ele alınan ahbap çavuş olurluk sürecinin oluşması için bunca, 70 yıllık süreç geçmiştir. Hiç değilse yeni karşı yapılaşma olana değin geçecek en az üç beş yıllık bir yapılaşma süresi içinde toplumsal dinamiklerle, hem bu kokuşmuşluk temizlenir. Hem de yeni durumun karşı yapılaşma oturmalarına meydan vermeden, kendi alacağı anayasal şekil tartışılıp, düşünülür.
Yani böylesi kangren bu durum la, her şeyi tersten gören; ancak böylesi bir karşı İskender’in, kılıç vuruşu ile çözülebilirdi! Bu tüm kangren olmaktansa, bir nefes alış olacaktan da görülebilirdi. Bu, değişip dönüşür olmanın dizginlerini, bir kez daha sağduyunun (toplumun) eline verilmiş olduğunu da görmenizi de, bizlere düşündürtmektedir.
Makul olan umulur k,i göz ardı olanın demoktatik toplumsa yapı içinde göz önüne getirilişi olur. Değilse, ortak nokta onayı, bir başka hesap düzenleşilmesi içinde olmaz.
Popüler deyişle, imamın ordusu kuruluyor olsa bile; siyasilerin her yanlışlıklar karşısında yıllardır kuvvet komutanlarına övgüler düzme yarışına girdikleri politik tutumlarıyla, durumu bu noktaya getirenlerin; bu menfi katkılarıyla oluşturdukları bu karşı düşünmenin de; bu olumsuzluğun da, bu kusurun da, bu nedenle yakın gelecekte hiç değilse yarara dönüşebileceği kanaatini düşünmekteyim.
Çünkü yeninin (başka bir, toplumsa özellikte olmayan, öznelliklerin de) oluşabilmesi için geçecek olan olan kısa birkaç yıllık süre; toplum ve halk zamanının aydınlanmacı düşünce edinebilmesi için için çok çok uzun bir zamandır.
27.07.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.