Hayat işte...
Bir gün hiç beklemediğiniz bir şey olur. Bir şekilde çıkar karşınıza. Önceleri şaşırırsınız. Emin olamazsınız duygularınızdan. Çünkü yaşadığınız diğer kırgınlıkların izleri arasında unutmuşsunuzdur kalbinizi. Sonra gözleri ışılar ışıl ışıl... ’Yoksa?’ dersiniz. Yoksa "O" mu? Sonra bir bakarsınız, daha gün doğmadan uyanmışsınızdır ve kalbiniz hiç uyumamıştır aslında. O’nun hayali de yanıbaşınızdadır. Gözleri gözlerinizin önündedir, ilk O’nun hayalini görürsünüz gözünüzü açar açmaz...
Bir gün bir bakarsınız ki sol yanınız sığmamaktadır yerine. Her an ama her an onu görmek ister gözleriniz. Türlü bahaneler bulursunuz kendinize, yolunuz O’nun yoluna düşssün diye. Hasta olursunuz, ama evde kalırsanız O’nu göremeyeceksiniz bilirsiniz, düşe kalka gidersiniz O’na.
Birden hayatınızın tam ortasında yer etmiştir kendisine. Siz, etrafında dolanmaya başlarsınız. Aklınız ve mantığınızı çoktan terketmişsinizdir. O’nu görmek için herşeyi yaparsınız. Gün olur "Kardeşim" dediğiniz insanları satarsınız... Sırf O’nu bir gün daha fazla görmek için...
Bir yerde aniden karşınıza aklınız çıkar, şaşırırsınız. Der ki, "Dur da bir kendine bak. sakin ol." Afallarsınız birden. Dersin, "Sen kimsin?" Haklısınızdır. Gözünüz kendinizi bile görmezken aklınızı nerden tanıyacaktır. Aklınız kafanıza vura vura kendini hatırlatır.
Durup kalırsınız...
Ve aklınızın sözlerine kulak verirsiniz.
Bir O’na bakarsınız, sonra dönüp bir de kendinize. Bir O’nun hayatına bakarsınız bir de kendi hayatınıza. O’nu gördüğünüz her yerde gözünüzü ondan alamazsınız. O’nun baktığı yere bakar, gittiği yere gidemezsiniz. Bilirsiniz kendinizi. O’nun olduğu yerde eliniz ayağınız bir birine dolanır, afallarsınız, SAÇMALARSINIZ, SAÇMALARSINIZ, SAÇMALARSINIZ...
Sonra aklınız gelir başınıza. Kalbiniz deli gibi haykırır, "Seviyorum seviyorum seviyorum" diye. Aklınız dilinize engel olur. Kalbinizle aklınızın arası açılır hatta. Şaşırır ayaklarınız; Kalbiniz "Git" derken yanına, aklınız "Dur" der mesela. Ve yavaş yavaş farkedersiniz O’nun size karşı hissettiği hiç bir şeyin olmadığını. Kulaklarını tıkar kalbiniz, aklınızın dediklerine. Aslında farkındasınızdır, aklınız da seviyordur O’nu ama durmak gerektiğini bilir. Fakat ne kadar bilse de engel olamaz gözlerin O’na bakmasına.
Yavaş yavaş inersiniz bulutların üstünden... Bazen göz göze gelirsiniz O’nunla. Kalbiniz duramaz yerinde. Bir heyecan sarar bedeninizi. O döner yüzünü, siz, yere çalırsınız bulutlardan...
Bir O’na bakarsınız, sonra dönüp bir de kendinize.
Ve SUSMAYI tercih edersiniz. Gözlerinizi ondan alamasanızda. Farkedersiniz sizi farkettiğini ve yine farkedersiniz ki size; "senle ilgilenmiyorum" demek istediğni. Burulur kalbiniz. kırılır yine. Yine de O’nu görmek vardır yarında, dört gözle yarını beklersiniz. beklersiniz ki O’nu göresiniz.
Kaybetmeyi istemediğiniz için susarsınız ama bilirsiniz ki kazanılmamış bir şey de kaybedilmez.
Seversiniz, O’nun sizi sevmediğini bilerek... Seversiniz, oturup saatlerce resmine bakarsınız. Hani bakmaya doyamadığınız yüzüne. Oysa O’nun umrunda bile değilsinizdir. O’nunla konuşabilmek için sürekli yanında olmaya çalışırsınız ama konuşamazsınız çünkü bilirsiniz saçmalayacaksınız.
O’nun dışında bir çok arkadaşınız bilir sevginizi. Çünkü bir tek O’na açılamazsınız. Ya "hayır" derse....!????
O’nu kaybetmekten korkarsınız kendiniz kaybetme pahasına....
VE BİR GÜN SİZİN KATLARCA BÜYÜĞÜNÜZ BİR TAŞ DÜŞER ÜSTÜNÜZE. YIKILMAMAYA ÇALIŞIRSINIZ. VE O TAŞ GELİP YERLEŞİR KALBİNİZİN ÜSTÜNE. OTURUP KALIR KALBİNİZİN ORTASINA. Üzülürsünüz.... Üzülürsünüz ama taşın altında kalan kalbinize değil kalbinizin içinde kalan, kişiye. Aslında bilirsiniz o taş zaten O’ndan gelmektedir. Ama siz yine de O’nu seversiniz, düşünmek istemezsiniz bu fikri..
Ve oturup yazarsınız içinizden geçenleri.... (Kim bilir belki size yazılmıştır bunlar... Kim bilir belki farketmemişsinizdir bile size bunu yazan ya da yazacak birini....)
Hayat işte..........
BLL