bu sabah a ait
Bu gün eskilere gitti düşüncelerim. Kar tanelerinin döne döne gökyüzünde dans ettiği güzel kış sabahlarına.
"Şu sıcak yaz gününde hatırladığın şeye bak" deyişlerinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız bu sıcak yaz gününde yaz anılarını hatırlamalıyken, niçin bir kış sabahını hatırlıyorum değil mi? Doğrusunu isterseniz, havalar sıcak diye hatırladım. Çünkü, tıpkı bir kış sabahı gibi evime kapanıp, işyerime gelmek istemedim bu sabah da.
Pencerenin önüne geçip perdeyi araladım önce. Şimdiden serinlemek için yelpaze sallayan insanları görünce , içimden kendimi yeniden yatağa atmak geçti. Klimamın karşısına geçmek, hatta üşüyecek kadar bir serinliğin karşısında bir fincan kahve içmek, dışarıda güneşe inat evimde üşümek istedim nedense. insanoğlu böyle değil mi. Kışın yazı, yazın da kışı isteriz ya.
İşte bu sabah ben de kışı özlediğimi anladım. Henüz bir iki aydır yazı karşıladığımız halde yazdan sıkıldığımı, dört gözle kışı beklediğimi anladım.
Bir arkadaşımızı özlediğimizde, sessizce bir kenara çekilip, birlikte olduğumuz anılarımızı kurcaladığımız, her karesinde sevdiğimizin olduğu hayaller kurduğumuz gibi. benim de hafızam mutlu olduğum kar sahnelerini günyüzüne çıkardı. Çok üşüdüğüm bir sabah avuçlarımı ısıtan sıcacık kahvenin keyfi, yoğun bir öğleden sonra, işyerinin bahçesinde oynadığımız o kartopu oyunları, hatta bir defasında karlı bir güne denk gelen Nısan 1’de patronun karla yapılmış heykeli...
Aklıma geldikçe gülümsediğim ne çok karlı hatıram varmış meğer se. Bu kadar motivasyondan sonra beyin hücrelerime hapsettiğim kar tanelerinin serinliği ile dışarıya, ateş toplarının uçuştuğu dar sokağımdan, bir savaş meydanı kadar geniş ve bir savaş meydanı gibi ter döktüren ana caddeye geçmek için ancak cesaret buldum. Üstümde sıcakla mücadele edebileceğim kadar ince bir elbise, zihnimde uçuşan anılar, gözlerim yıllar öncesini deşeledikçe, duygularını gülümseyerek gösteren ben.
Dalmışım işte. Aynı sokakta buluşup beraber işe gittiğimiz arkadaşım Zehra birden bire beni uyandırmasaydı, serinlemiştim bile hatta. Önce parmaklarını birer ateş maşası gibi kolumda hissedince önce irkiliverdim . Gözleri yüzümde, bir anne telaşı ile Zehra’yı yanımda görmek beni de hayrette bıraktı.
Şaşkınlığımı anlamasın diye lafı geveledim;
"Ne zaman geldin sen, hiç duymamışım".
Arkadaşımın şaşkınlığı yanında, benimkisi bir hiçmiş. Kolumu biraz daha sıkan parmakları, tenimde hala değdiği yeri yakarken; yüzümün her çizgisinde tuhaf bir şekilde dolanan gözleri, rahatsızlık verecek kadar şefkat kokuyor, ama benim gözlerim neler olduğunu bir türlü anlamıyordu.
"Hasta mısın" diye sorunca şaşkınlığım daha çok arttı. Nerden bu kanıya vardıysa;
"yoo..." demişim bilmeden, hafif de omzumu kaldırıp, hatta farketmeden kolumu bile çekmişim parmaklarının arasından. Ama "Niye ki..." deyişimi hatırlıyorum.
"Bilmeem...üşüyor gibi büzüşmüşsün de..." deyince kendime geldim. Şaşkınlığımın yerini bir müzip gülümseme, telaşımın yerini bir keyif, koluna girdim arkadaşımın. Ne anlatayım şimdi. Zihnimde anıların savurduğu kar serpintisiyle serinlemeye çalıştığımı mı?
"Boş ver... Tatile çıkmadım ya yorgunluktandır.Büroda sana sıcacık bir kahve yapayım da ikimiz de dinleniriz" deyince irkilme sırası kadaşıma geçti. Ama kabahat benim, fakat bu sefer susacağım. Hazır vaziyette, dudaklarından dökülecek kelimeleri bekliyorum.
"Çıldırdın mı, bu sıcakta ne kahvesi, canlı canlı pişireceksin bizi"
Dedim ya susacağım diye, tekrar koluna girip yürüdük ve sustum ben de.
YORUMLAR
Sevgili Reyya, güzel bir anı yazısı olmuş. Sohbet tadında. Dinlendirdin yorgun zihnimi.
Sevgiler.