- 460 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurumsa Olanın Toplumsa Olanda Mülahazası 2
2-]Günde trafikte on kişinin öldüğü, 70 milyon nüfuslu bir ülkede, her kurum ve kuruluş ve sivil halktan olmak kaydıyla günlük ölüm riski 7 milyon kişide bir kişidir. Bu şu demek, açık risk almış 5 bin, 50 bin, 100 bin, beş yüz bin gibi kurum nüfusu olan yerde, normal şartlarda ölme riski, toplum kurumları rutin ölüm riski, sivillerinin rutin ölüm riskinin içinde 7 milyonda 1 iken; bu risk kurum alanı içinde nüfus oranı 7 milyonu bulmaz olacağından, ölüm riski sıfır gibi olmaktadır.
Yine örnek: Millî Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından bu yana 4.828 sivil! 7.946 güvenlik görevlisi (bunlardan 5.821’i Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 775’i emniyet görevlisi, 1350’si korucudur) ve 28.000 civarında PKK’lı yaşamını yitirdi.
Yine ikinci Dünya Savaşında; ölen asker sayısı 25.173.700. Ölen sivil sayısı 41.830.600. Ölü Yahudi sayısı 5.754.400. Ölen tüm SİVİL SAYISI 47 milyon 585 bindir. Nedense Yahudiler sivil insandan sayılmamışlar! Toplam ölü sayısı 72.758.900’dür. O yıllarda Dünya nüfusu da 1.991.913.000’dir. Tüm ölümler Dünya nüfusunun yüzde (%) 3,71’dir ki, çok büyük bir sayıdır.
Yine 12 Eylül 1980 öncesi terörde 5300 sivil kişi ölmüş. Aynı dönemde güvenlik güçlerine değin ölü sayısı buna göre çok çok azdır. Yani asıl riskte olan diye bildiklerimizdeki risk; sivil ve riskte olmayanlara göre ölümleri, hep düşüktür. Yani bize hep onlar her an daha riskte gelir ki öyledir de.
1984 ile 1995 yılları arasındaki terör olayları kayıp sonuçları:
Yıllar PKK Sivil Asker Polis Köy korucusu
1984 11 20 24 - -
1985 100 82 67 - -
1986 64 74 40 3 -
1987 107 237 49 3 10
1988 103 81 36 6 7
1989 165 136 111 8 34
1990 350 178 92 11 56
1991 356 170 213 20 41
1992 1055 761 444 144 167
1993 1699 1218 487 28 156
1994 4114 1082 794 43 256
1995’in ilk altı
aylık döneminde,2292 1085 450 47 87
*Amerikan Bilim Adamları Federasyonu
Toplamda 11,5 yıllık dönemde: 10416 terör mensubu kişi öldürülüyor. 5124 sivil yurttaş öldürülüyor. 2807 asker öldürülüyor. 313 polis öldürülüyor. Ve 814 korucu öldürülüyor.
Burada güvenlik gücü, sivilden çok ölmeliydi gibi bir anlam çıkarmak en hafifinden ciddiyetsizlik ve cahillik olur. Bu realitedir. Realiteye göre risk her alandadır. Güvenlik güçleri, bu alanlar riskine yönelik vaki tecasvüzleri üslenen bir yükümleşme ile bir kurum işleyişindedir. Realitelere göre olaylar giriştirilirler.
Elbette güvenlik güçleri ölümlerinin az olmasının nedeni, mücadele etmedikleri değildir. Aksine güvenlik güçleri dövüşme, savaşma ve savunmaya ilişkin;hem eğitimlidirler, hem kendis,lerini koruyabilirler. Ve hem de kendisini çatışma alanları içinde korumaya müsait donanımlıdırlar. Bunda da şaşacak bir şey yoktur.
Altını çizmek istediğimiz; toplumun ve yaşamın her alanın da olan riskleri ve buna ilişkin kurum ilişkilerini göremeyip de, çeşitli nedenlerle; abartılara kaçarak, yurttaş olurluğu ve toplumun işleyişini insanlara yabancılaştırmalara dek topluma yansıyan kötü sonuçlarının altını çizmek istememdir.
Yine, 1994 ve 2000 yılları arasındaki 6 yılda, terörle mücadele de, istikrarlı şekilde, gittikçe artan bir başarı sağlanmıştır.
Bunun sonucu olarak;
1-1994 yılında 3298 olan olay sayısı 2000 yılında toplam 45’e indirilmiştir.
2-Geçmişte günde 9 olay meydana gelirken, bu rakam 2000 yılında 9 günde 1 olaya kadar düşürülmüştür.
Bunun yanı sıra;
A-terörist eylemlerde hayatını kaybeden vatandaş sayısı yılda 1479’dan 15’e,
B-güvenlik güçleri şehit miktarı da yılda 1145’ten 29’a indirilmiştir.
C-Toplam yaralı sayısı ise; yılda 4 binlerden 108’lere düşmüştür.
Bunun anlamı; mevcut güvenlik güçlerinin istatistiki günlük ölümlerine 7, yaralılarına da 11 kişi eklenmesinin, önlenmiş olmasıdır. Burada yukarıdaki abartı tek yanlı hatalı sözler gibi sivil kişiler ve terörist ölümleri yine görmezden gelinmiştir.
Yine burada, toplumun güvenliği; güvenlik güçlerinin güvenliği düzeyine, indirgenmiştir! Oysa ki güvenlik; güvenlik güçleriyle, güvenlik dışı diğer toplumsal güçlerin, hep birlikte kavranacağı bir durumdur.
(zekirdek.com/forum/156635-2000-yilindaki-teror-ve-bugun.html)
Bu Dünya’da da böyle gözükmektedir. Yani bir başka savaş ortamındaki güvenlik güçlerinin ölüm riskinin, sivil ölümler riskinden çok daha az olduğu gerçeğine değin bir örneklemse de, ABD’lerinin Irak’ı işgal olayıdır. 23 Mayıs 2011 tarihli ABD resmi verilerine göre 8 yılda Irak’ta 4454 Amerikan askeri ölmüştür. 13500 ila 45 000 Aralığında da Irak askeri ölmüştür.
Yine ABD açıklamasına göre Irakta 33 000 sivil ölmüş! Başka kaynaklar bunu 66 000 den, 92 000’e çıkarmaktadır. Irak kaynakları ise Irakta;1 000 000’un üzerindeki sivil ölümlerine işaret etmektedir.
Bununla şu denmekte toplumun varlığı ve bekası içinde mutlaka savunma varsa da bir toplum salt ölüm ve ölme sayısı ile vücut bulmaz. Toplumun üretmesi ne kadar elzemse, toplumun kendisini savunması da o kadar birbirinden kopmazcasına bağlı olaraktan elzemdir. Tüm kurumlar aynı hayatiyete sahip önem ve itibari derecededirler Ve tek tek toplumun gücü üstünde olamazlar.
Halkın parçalı yapısından ötürü, halksa söylemlerle topluma bakılmaz. Ama halk içindeki homojen olmayan halk öznel yaşanması da göz önündedir. Bir gerçeklik olan etnik algılardan birinin, kültür ve ideolojisine göre olanı seçip, toplum adına seslenmeyi kaide ve kural edip; “bilmem ne halkı adına” deyip, işleri kotaramazsınız. Halk adına (belirli bir etniklik adına) verilen kararlardan ötürü toplumsal yapıya değin memnuniyet ve memnuniyet birliği (bilinci) çıkaramazsınız.
Birlik başta olan bir süreç değildir. Yaşanan, yapılaşmanın zorunlu bağ algısının özneye yansıyan duygusudur. Birlik olalım diyerek, toplumsal olarak yapılaşamazsınız. Yapılaşamamanızın nedeni birlik olamadığınızdan değildir. Aksine yapılaşıp, yapı örgüsünün girişmelerini kuramadığınızdan birlik olamadığınız algısı duyarsınız.
Onlarca bilmezin bir arada olması; kaba gücün dışında hiç bir toplumsal yapıyı ortaya çıkaramaz.
Söz gelimi duvar yaparken bir kişi, duvar için örgü taşını getirir, taşı uygunca üst üste koyar. Yine çamurunu (harcını) kararak, bu örgüyü sağlamlar. Duvar sıvasını da kendi yapar. Ama işin uzaması ve verimliliği düşüktür.
Bir duvar yapmanın (örme, malzeme taşıma, sıva hazırlama, sıva getirme, sıva yapma gibi) aşamalı tutum bilincini edinirsiniz. Zamandan kazanmayı ve işin erbabı olmayı da bilinç edinerek yavaştan yanınıza bir getir götürdü alırsınız.
Bakarsınız sıva hazırlayacak olan kişiyi de işe dahil edersiniz. Giderek duvarı öreni, sıva yapanı da ayırarak organize olmanın; işe değin hem uzman oluş alanını, hem işbirliği olacak birlikteliği, o işin eğimi gereğince ortaya koyarsınız. Verimlilik her birinin beceri ve o iş üzerine olan anıklığı ile artar. İşin birim zamanı azalır. Görülüyor ki birlik, yapılaşan; iş koyan, üretim yapan, paylaşan durumun zorunluluklarından kaynaklı, her yapı organizesine göre farklı olan bir öznel algılar, duyumudurlar.
Yapılaşarak, organize olarak, yükümleşerek, üretip dağıtarak ve bunların bilincini edinerek, birlik olmak zorunda kalırsınız. Bir işin organize seyri sizin nasıl birlik olacağınızı ortaya koyar. Her iş kendi birlik organizesine sizi zorlar. Bu zorunluluklarınızın bilinç edinilen anlaşılması da size birlik bilinci verir. “Birlik olalım” demenin içinde, yapısal olanın, organize olma bilgisi ve bilinci yoktur.
Çünkü halkın, özel yaşamları ve kendilerini hissettikleri öznel kimlikleri farklı farklı olan kişilerini; tümleyen, ortak birlik öznelliği ortaya çıkaramazsınız. Bu yüzden halk adına verilen kararlar yine halkın kendisini susturan baskıcı bir kararı olmaktan; halka halk eliyle bir zorbalık kararı olmaktan öte gidemez.
Halk birlik içinde değildir. Toplumda pay alabildiği oranda bir araya çekimleşen; ayrı ayrı özel ve öznel tutumların kendisini sınırlayan yaşantılımı ile paydaşlık bağı size, halkın birliği gibi görünür. Paylaşma ortadan kalktığı an, sizi halk olarak bir arada tutan şeyin verdiği birlik görüntüsü kalmaz.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.