- 2602 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜMEK /2 (ELFİDA)
Güneş indi. Dağların ardında kanlı muharebeler… Gözlerim, kızıllığın mabedini tavafta. Yakıcı , ömrümden domino taşları benzeri yıkıla yıkıla giden yaz günlerim… Ben susuz ve yağmursuz Hacer; Safa ile Merve arasında çaresizliğini adımlayan… Ben yarı yolu yürümüş bir garip kul…Elfida…
Bir kapının önünde durdum. Aşk böyledir.Bir kapının önünde durursun. Elin zile uzanmaz, ama asla gidemezsin de …
Aşk o gidememe hali…
Günler geçer, geceler geçer; bulutlar ıslatır, rüzgarlar üşütür…Sarılırsın kendine.
Gidemezsin.
Gözlerimi kapadım. Aşk, gözünü yumma hali. Arafındasındır hükmün. Umuda hem çok uzak ve akıl almazca en yakın bir duygu durumu aşk . Kapı açılmış . O gelmiş. Elinde defterler. Gülümsüyorum . Hoş geldin. Kaç bin yıldır nerelerdeydin?
Biraz bitkinim. Dikenli bakışlarım biraz. Otur şöyle yanıma. Şu tozlu basamağına ömrün. Sana susuşlar getirdim avucumda. Can havliyle bağırılmış dizelerimi tükettim. Devrilmiş cümlelerin, sevgili ikinci tekil kişisi! İçimden öfkeyle akan ırmağın gürültüsünü duyuyor musun?
Biz, bir yola birlikte çıktığımızda ışıkları yanmıştı ruhumun karanlık sokaklarının.
Ben aşkın gece gözlü seyyahıydım. Fırtınalar koydum heybeme. Sırt çantamda nimet bildiğim, lanet olası sevdam; düştüm yollara bir alacakaranlıkta. Gözlerimin rengini sorduğunda başlamıştı öyküm. Bakamadığında gözlerime…
Sen uzak iklimlerin korkak yağmuru…
Sen kısa yolların ve düz hesapların yolcusuymuşsun. Denklerinde birkaç günlük azık… Rüzgarı ardına alıp temkinli ve ağır ağır adımladın aşkın yolunu. Ve sen…
Bir yol ayrımında , yokluğunun karanlığını koyup ruhuma ; çekip gittin. Sözünden cayanların gittiği yere…Bir onursuz gidişti. Bir nedamet gözyaşı alacağım var şimdi senden…
Oysa meleklerin uykusunu saklıyordum ceplerimde senin için. Yanımda yürüyemeden, birlikte ağlayıp birlikte gülemeden gittin.Yarım bir şiir bıraktın ardında. Çocukluk gülüşlerimi sakladığım metruk evin zulasını şimdi asla bilemeyeceksin. Kırmızı aşı boyalı duvarları , horozibiklerini, dut ağacını , dedemin solgun resimlerde eskiyen yüzünü hiç tanıyamayacaksın. Bilmeyeceksin sarı bukleli küçük kız çocuğunu, mahzun ve ince Elfida’yı…Oysa aşk buydu belki de…Küçük bir çocuğu avutabilmek…
Büyümek…Vedalar…Vefatlar…
Gözlerimi açıyorum. Yoksun.
Elfida …Asla çalamayacağın o kapının önünden uzaklaş artık. Gir içeri yalnızlığından. Kalp kırıklarını süpür geceden. Büyümek kabullenmektir. Bırak uyusunlar içinde. Uyandırma.
Büyümek,canın çok acısa da gülümsemektir.Ve bazen yalnız yürüyebilme cesareti, doğru bildiğin yöne…Aşkı mizah görene inat, şiirler söyleyerek…
Büyü artık Elfida, büyü…
gülce
YORUMLAR
Bizim butçuklar tanıştıklarında biri dünyaya gelmişti diğeri ise annesinin karnındaydı. Ve yaklaşık 50 gün sonra ilk kez birbirlerinin ellerine dokundular yeni dünyalarında. Aynı apartmanda aynı katta karşılıklı yaşamanın verdiği avantajla tam anlamıyla beraber büyüdüler. Büyürken birbirlerini ittiler, ağlattılar, bazen bir oyuncak paylaşamadılar, bazen küstüler. Büyüdükçe konuşarak iletişim kurmaya başladıkça evcilik de oynamaya başladılar, türlü türlü oyunlar icat ettiler, kavgalar azaldı, birbirlerine özel hediyeler yapmaya başladılar, çoğu akşam başbaşa, ya bizim evde ya da sevgili arkadaşımın evinde yemek yediler, beraber buz pateni pistinde denge kurmaya çabaladırlar, beraber yüzdüler, onlar birbirlerinin ilk ve gerçek arkadaşı. Her yıl geleneksel olarak fotoğraflarını çektirdik ilk yaşlarından itibaren, gün be gün büyüdüler. Daha doğdukları andan itibaren pek çok fotoğraf karesinde beraber yer aldılar. Çok iyi biliyorum ki, her ne kadar bu sağlam dostluk bizim yeni bir eve taşınmamızla biraz araya mesafe koysa da ilerde çok daha sağlam olarak devam edecek. Birbirlerinden hiç ayrılmak istemeyen bizim çocuklar ne çok ağladılar evden taşınmamamız için.
Bu sabah izlediğim o çizgi filmden sonra uzun süre düşündüm arkadaşlık üzerine. Bir yemin gibiydi sanki bu; “İyi günde ve kötü günde ve beraber büyüyerek”
(ALINTI)
GILS SIBRAN
/ iyi ki varsın ...
Yine horozların ötüşünü duymuş olmalı bizimkisi, erkenden ayaktayız. Sabahın 6’sı. Mecbur ona eşlik ediyorum. Onunla sabah mesaim çok erken başlıyor. Uyku mahmurluğumu üzerimden atmaya çalışırken çocuk kanalları arasında geziniyoruz. Bir çizgi filme rastlıyoruz, başlıyoruz beraber izlemeye. Bir grup arkadaşın yaşadıkları maceralar anlatılıyor. Gözlerim ekranda ama kafamın içinde türlü düşünceler, o gün yapmam gerekenler resmi geçit töreninde adeta. Çizgi filmin sonu bir cümle ile bitiyor, hani anafikir türünden; “Gerçek arkadaşlar iyi günde de kötü günde de arkadaşlarının yanında olurlar”. Sadece son cümleye takılıyorum o anda.
Şehir yaşamı aslında beraberinde pek çok sıkıntıyı da getiriyor. Herkes her daim birşeylere yetişmeye çalışıyor. Kime sorsam “Çok yoğunum, yorgunum”, kiminle konuşsam “24 saat yetmiyor”. Herkeste kendince sıkıntılar, kafa karışıklıkları, geçim sıkıntısı, sağlık problemleri… Hal böyle olunca bir araya gelmeler de seyrekleşiyor. Seyrekleşse bile kötü anlarda yanında olmasını isteyeceklerimiz kimler? Olmasa da gelemeseler de sadece sesi ile bize yetebilen arkadaşlar, dostlar? İyi zamanlar, paylaşılan eğlenceler, bol kahkahalı, yemekli içkili sohbetlerde bize eşlik edebilecek birilerini çoğunlukla bulabilirken ya kötü anlarda kimler olur yanıbaşımızda? Aslında çok basit bir kelimede gizli bu. “Nasılsın?” Bu “Nasılsın”, günlük yaşamda kullandığımız artık dilimize sakız olmuş bir nasılsın değil elbette. Öylesine bir soru da değil. Karşımızdakinin gerçekten nasıl olduğunu merak etmek, onun için endişelenmek ya da onun mutluluğuyla mutlu olabilmek. Bir dostun diğerine “Nasıl olsun işte yuvarlanıp gidiyoruz, iş güç koşuşturma” türünden vereceği bir cevap da değil bu sorunun karşılığı. Ya da “İyiyim teşekkürler sen nasılsın?” da değil. Bu tür cevapları içermeyen çok başka bir “Nasılsın” ve çok daha ayrıntılı bir cevap bu. Tüm sevinçlerin ya da sıkıntıların bir çırpıda nefes almaksızın dudaklarımızdan döküldüğü bir cevap. Bazen gerçek arkadaşlıklarda bu bile sorulmasa da oluyor. Sormadan başlayabiliyoruz anlatmaya, biliyoruz çünkü nasılsa dinler bizi.
Emerson, “Dost kendisiyle samimi olabildiğim, yanında yüksek sesle konuşabildiğim kişidir” diyor. Bu da bir ölçüt. En yalın en doğal halimizi yansıttığımız, yanında küfür etmekten dahi çekinmediğimiz, “Yargılar mı, tuhaf karşılar mı?” diye kafamızda soru işaretleri olmadan içimizdekileri paylaştığımız, yüksek sesle konuşabildiğimiz kişidir dost. Tam tersi de mümkün, bazen saatlerce konuşmayıp da bundan hiç rahatsızlık duymamaktır. Aynı yolda yürürken farklı şeylere bakabilmek, konuşmadan saatlerce yürümek, leb demeden leblebiyi birbirinin gözlerinden anlamak, alışverişte farklı reyonlarda vakit harcayabilmek, farklı filmleri seyredebilmek ya da müzikleri sıkılmadan dinleyebilmek. En ufacık rahatsızlık duymadan içimizdekileri ya da suskunluğumuzu paylaşmak. Suskunluğun bazen en anlamlı gevezelik olduğunu keşfedebilmek. Burada ölçüt olmayan aranmak, 1 yıl hiç konuşmasak da 1 yılın sonunda “Nerde kalmıştık?” diyebilmek. Bir diğer önemli nokta, ne paylaşılırsa paylaşılsın gün gelip aramız bozulduğunda bunu cümle aleme ilan etmemek, tabir yerinde ise belden aşağıya vurmamak, Beraber ağlayabilmek belki de…
Tüm bunların yanı sıra bana göre en önemli ölçütlerden biri de beraber büyümek. Çocukluktan başlayan süreçte, o zamanlarda atılan temellerin yıllar geçse de çok sağlam olarak hala ayakta kalabildiğini, zaman her birimizi ne kadar değiştirirse değiştirsin sağlam temellerin bir dostluk köprüsünde ne denli önemli olduğunu anlayalı çok oldu. İyi günde alternatif çok, sıkıntıyı ise kimse pek de dinlemek istemez. Kimse isteyerek içini daha da sıkmak, günümüz tabiriyle olumsuz – negatif elekrik almak da istemez. Ne saçma! Bir tek gerçek arkadaşlar dinler, onlar çözüm üretir, anlarsınız gözlerinden sıkılmadıklarını. Bence en önemli anahtardır gözler, gözümün ta içine bakmalıdır, gözlerini kaçırdığı an dinlemiyor hissine kapılırım. Ve yüzlerdeki mimikler. Her anlatılan konuya göre mutlu, üzgün ifadeler alan, can kulağı ile dinlemenin yüze yansıması ifadeler
(ALINTI)
Bilseydik büyümeden önce, büyüyünce hep çocuk kalmak isteyeceğimizi, büyümek için gayret etmezdik...
İçmezdik sütümüzü, milim milim uzayacak boyumuz diye hevesle uyumazdık... uykuda büyürsün diyenlere ''hadi ordan'' derdik belkide, aksi asi olurduk...
Oysa umutlarla dolu bir çocuk, o anki henüz cıvıl cıvıl hayalleriyle, büyüyünce aynı düşünceleri olurmuş gibi yaşar, bilemez ki büyümek ve çocukluğunu kaybetmek umutlarını da hayallerini de tek tek bırakmak demek olduğunu, aynı hayalleri kuracağımızı ve hayalleri büyüyünce ''ben herşeyi yaparım'' der misali gerçekleştireceğini sanır ver buna sarsılmaz bir inancı vardır ''kesin'' demek çocukken daha kolay sanki...
Ve büyümüşüzdür... bize kalan hatıralardır, kendimizi anışlarımız, çocukluğa bir özlem, hep çocuk kalsaydık deyip, çocukluğumuzun ardından ebedi bir yas tutarız... Belki bilerek belkide bilmeyerek....
Ben çocuk kalmak istedim mesela, elimde hep bir balonum olsun, ağladığımda sebebi istediğim bir şeker olsun, en büyük kederim kolu kopan bebeğim olsun...
Ben çocuk kalmak isterdim hiç büyümemek... ya siz?
(alıntı)
GILS SIBRAN
büyü diyen; bir de çocukluğumla hatıralarımla büyüleyen...
Minicik bir hücreden olduk biz.
Olduk da ne olduk ?
Ne zaman olduk ?
Hücreden zigot olduk o zaman mi büyüdük ?
Fetüs iken mi ?
Doğduk..
BAĞıRA BAĞIRA..
Hıçkırıklarla doğduk..
Ağlamayı , acıyı bilerek doğduk büyümüş müydük ?
Yürüdük , koştuk , bağırdık, vurduk , kırdık , dayak bile yedik büyümüş müydük ?
Oyunlar bile oynadık saklandık , iplerin üstünden zıpladık , kıskandık kıskanıldık.
Okula bile gittik.. okuduk , ezberledik , yarıştık.. ''Hep sizin gibi çocuk kalmak isterdik '' dediler bizden daha büyükler.. Kızdık onlara.. Biz de büyükdük çünküü!
Büyüdük mutlu olduk ardından hemen acı çektik. Güldük-ağladık, güldük-ağladık, güldük-ağladık.. Yine dediler '' sizin gibi kalmak istiyoruz diye'' ters ters baktık onlara boyumuz da onlar kadardı artık hem belimiz de bükük değildi biz daha büyüktük aslında..
Ve sevdik hayat boyu hiç ayrılmayacağız diye naralar attık arkadaşlarımızla dostlarımızla sevgililerimizle ama gitti.. hepsi gitti..
Unuttuk mu büyüyünce verdiğimiz sözleri ?
Vefayı mı kaybettik ?
Merhameti mi yitirdik ?
Ne olduk biz böyleeee?
9taşı yıkmaya çalışırken ne güzel bağlıydık ne oldu oysa büyüdük işte hep büyüdük çok büyüdüğümüz için mi kaybettik onları?
Artık kendi kendimize yetebildiğimiz için mi yitirdik onları ?
Gözümüz karardığı için mi giderken durduramadık hiç birini.. ? Neydi gitme beni bırakma dememizi engelleyen ?
Gurur mu ?
Kim öğretti büyüyünce bize bu gururu da bu kadar zarar verdi bu kadar yalnız bıraktı bizi?
Biliyorduk artık her şeyin tadını almıştık artık büyümüştük (?)
Ve biri geldi onu da sevdik ama bu kez farklıydı onu çok sevdik ona yandık ona aşk dedik , sevda dedik.. tekrardan güldük gözlerimizin içi güldü ellerimizi sımsıkı tuttuk baktık güldük..
Yine sözler verdik sarıldık sımsıkı sarıldık.. artık onu da taşıyorduk içimizde daha da büyümüştük..
Ve aniden üzüldük..solduk... ne oldu şimdi?
Tatmıştık oysa ki her türlü duyguyu bu neydi bu yabancı da neydi ?
Ayrılık koyduk adını ama onu da biliyorduk bu neydi? değişikti.. buna dayanamayacağımızı sandık.. ona da dayandık, ona da , buna da , ötekine de, dayandık dayandık dayandık... böyle böyle büyüdük ve yoldaki o masum çocuğu çevirip '' hep senin gibi kalmak mümkün olsaydı keşke demek istedikk! '' onu da yapamadık.. onu attık içimize..
Nurdan Aksoy
Evleneli oniki yıl olmuştu.
Çocuk sahibi olamamıştık. Tedavi için gittiğimiz doktorların hemen hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişlerdi. Bu gerçekleri duymak eşim için de benim için de her seferinde yıkım oluyordu. "Çocuk sahibi olabilmeniz imkansız görünüyor..."
Bu kelimelerin her tekrarlanışı umudumuzu iyice yitirmemize neden olmuştu.
-Neden evlatlık edinmiyoruz? dedim eşime
-Sahipsiz onca çocuk varken... Belki de Tanrı onlardan birine sahip çıkmamızı istiyor. Ve belki de bu yüzden bir bebek sahibi olmamızı dilemiyor. Yetimhanede bebeklerin bulunduğu bölüme girer girmez, ilk onu gördüm. Ayaklarını havaya dikmiş, elleri ile onlara ulaşmaya çalışıyordu. Harukulade bir bebekti ve ben ondan gözlerimi alamıyordum.
-Bu... bunu kendimize evlat edinelim dedim. Daha ilk bakışta ona karşı öylesi güçlü bir sevgi hissettim ki, sanki doğurduğum çocuğumu emanet bıraktığım bir yerden geri almak üzere gelmişim hissine kapıldım. Ancak yetimhane yetkilileri bu konuda beyazlar kadar şanslı olmadığımızı, zencilerin evlat edinebilmelerinin biraz daha güç olduğunu söylemişlerdi.
-Ben bu bebek için sonuna kadar mücadele edeceğim. dedim eşime Oda zaten bu konuda en az benim kadar kararlıydı. O günden sonra, gerçekten de onun için çok mücadele etmek zorunda kaldık. Bir çok araştırma, soruşturmaya tabi tutulduk. Aylarca uğraştık ama sonunda onu bize verdiler. Kızımızın hayatımıza girmesi ile birlikte yuvamızın tek eksiği de artık tamamlanmıştı. O harika bir bebekti. Eşimle ben onun için çıldırıyorduk. Jacklyn okul çağına geldiğinde ona gerçeği anlattık. Artık kendisinin öz anne ve babası olmadığımızı biliyordu. Bu gerçeği öğrenmiş olması onda tahmin ettiğimiz şoku yaratmadı. Küçücüktü fakat inanılmaz derecede olgun bir çocuktu.
Birgün arkadaşı Laura'yla sohbetlerine tanık oldum. Sevgili kızımın o gün arkadaşına söylediği sözler, benim hayatımda aldığım en güzel ödül oldu.
"Ben evlatlığım" dedi Jacklyn Laura şaşkın bir ifade ile sordu;
"Evlatlık ne demek?"
Küçük kızım şöyle yanıt verdi. "Annenin karnında değil, yüreğinde büyümektir
"ALINTIDIR"
Suya düşmüş bir taşın yarattığı halkalar gibi genişleyerek büyümelisin!
Kısa boylu ve zayıf bir genç yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek “ben senin yerinde olsam, dünya ağırsiklet *oks şampiyonu olurdum” dedi Bunu duyan kuzeni dönerek şu cevabı verdi: “Seni dünya hafifsiklet *oks şampiyonu olmaktan alıkoyan ne?” Hepimizin, fıkradaki genç gibi, kendi şartlarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmak yerine, “başkalarının yerinde olsaydık” neler yapacağımıza odaklandığımız zamanlar olmuştur Bizi böyle düşünmeye yönlendiren nedir?Buradan, bugün, elindekilerle işe başla! Suya düşmüş bir taşın yarattığı halkalar gibi genişleyerek büyü
(alıntı)
25.06
2010
Büyümek
Maşide Deveci
çok garip duygular içindeyim.. herşeye olduğu gibi yine balıklamasına daldım konunun tam içine.. hayat çok garip diye diye geçirdim yine bi seneyi daha... çok büyüdüm olgunlaştım büyüdükçe hayatla yüzleştim ve şuan keşke büyümeseydim hayatla yüzleşmeseydim diye iç geçirip duruyorum.. özlemlerim oldu hergece göz yaşı döktüğüm bi saat oldu.. içimde yangınlar koptu ama kimseye anlatamadan içime aktılar diğerleri gibi.. şimdi bambaşka hayallerim vardı onları yapabilirim diye umutlanyrken yine herşeyiyle hayatıma dahil olmak isteyenler bni engelliyo.. büyüdüm ben anlayın diye haykırmak mı gerek.. bana ait bi dünya var ama kimse görmüyo cnm acıyo çok ..boyun eğmek zorunda bırakılmak... tarfi olmayan olmayacak olan yeni bir duygu... sende geç diğerlerinin yerine... hayat bnden daha neyi ne kadarını engellersin almaya çalşırsn bilmiyrm ama sana bişi fısıldayayım.. Ben istediğim kafama koyduğum herşeyi er yada geç yapıyorum bunlarıda yapıcam engel olamıcak kimse bana.. istedğim gibi bana ait küçük dünyamda byükçe şeyler yapıcam.. sonunda da olsa ben gülümseyeceğim.. kaybettklermin karşılığını misli misli kazanacağım.. hayata inadaına gülmseyeceğim...
(alıntı)
Maşide Deveci
GILS SIBRAN
Büyümek kendiden emin, her şey konusunda bir şeyler ifade edebilmek mi? Büyümek ne olursa olsun bir karar verebilmek , kararsız kalmamak mı?
Büyümek kendi fikrini hep üstün görüp fikrine toz kondurmamak mı? Büyümek kendini üstün görüp toz kondurmamak mı?
Büyümek bir pencereden bakınca camın hem önünü hem de arkasını görebilmek mi?
Büyümek bir insanın yüzüne bakınca bir hayat görebilmek mi?
Büyümek hayatın akış hızını ölçebilmek mi? Büyümek ayaklarının ağrısına, yorgunluğuna aldırmadan koşabilmek mi?
Büyümek geçmişine ve geleceğine objektif bakabilmek mi? Büyümek geçmişini ve muhtemel geleceğini yargılarken 'insan' olduğunu göz önünde bulundurabilmek mi?
Büyümek her şeye rağmen gülümseyerek yaşamak, ağlamaktan korkmamak, korktuğunda ağlamamak mı?
Büyümek uyandığın her günün hakkını verebilmek mi?
Büyümek sabah baktığın pencereden akşamda bakıp aynı şeyleri görmek ve sabretmek mi?
Büyümek pencereden gördüğün yüzlerce kıyafetin altında birer hayat olduğunu, her hayatın da bir anlamı olduğunu görebilmek mi?
Büyümek geleceğin için "geleceğim"den vazgeçebilmek mi?
(Alıntı)(Emin Okkol )
Emin Okkol
GILS SIBRAN
cevapları biliyor olsak yazmazdık belki...
aklıma bu eleştiriyi kldıramayan şiar yada yazarları görünce nasrettin hoca hikayesi geldi,nasrettin hoca komşusundan kazan alır kullanır ve komşusu istediğinde bir küçük kazan daha verir ve derki komşu kazanın doğurdu ,komşu zevkle kazanı alır gider ,hoca komşudan bir kere daha kazan ister komşu kazanını verir erteis gün komşu kazanı hocadan ister
hocada kazan öldü der bunu üzerine komşu yaygarayı basar ve derki kazan ölür mü,oda doğduğuna inanıyonda niye öldgüne inanmıyorsun der ,
bu şair tayfası şiirine övgü geldiğinde tşk eder alır eleştiri geldiğinde bel altı vuur sen beni kıskandında bundan yazıyorsun
kıssadan hisse kınıyorum sizi,
KESKİNZAMAN
tetikçileri hiç sevmem gerçek hayatta çoklar burdada köklerine bir kibrit suyu dökemedik.))))
yok,sul
hürmetlerimle can dostum...
KESKİNZAMAN
psikolejisi çok sağlam ,bak tetikçi bile tutabilmş,:)))))
KESKİNZAMAN
ama ben tetikçilerle emin ol uğraşamam ,yolumuz ayrı:)
KESKİNZAMAN
GILS SIBRAN
TEŞEKKÜRLER...
GILS SIBRAN
yazargri
o yazarı çekemediğimizden kıskandığımızdan eleşdirdiğimizdir
büyük bir bölümü bu yanılgıy adüşmekte
üzülerekde bunları görmekteyiz
KESKİNZAMAN
bu kadar kibir olmaz,
KESKİNZAMAN
yazargri
ülke yönetseler düşenemiyorum halimizi
KESKİNZAMAN
ne bu böyle bir eleştiri yazdım diye ,yok kıskANIYORMUŞUM,yok bıyık altından gülüyorlarmış,
gülünecek biri varsa sizsiniz samimiyet diyor senin ben samimiyetine nasıl inanayım sayın sıbyan yazdığınızla yaptığınız örtüşmüyor,
yazargri
KESKİNZAMAN
sayın yazargri
yazargri
KESKİNZAMAN
yumuşak atın çiftesi ağır olur misalı beni çok sarstı,benim özelime yine girme:)
yazargri
yok,sul
GILS SIBRAN
KESKİNZAMAN
KESKİNZAMAN
kumpasa düşüürüyor ondan kimsenin özeline gitmiyorum,boş bulsak yazsak mesala özür dilediğimi birden ortada bak özürda dilemişsin ,
yakıştıramadım,
KESKİNZAMAN
yok,sul
KESKİNZAMAN
acısına benze o hikayeyi biliyorsundur.)
yok,sul
vallahi güldürdün beni....
'' Sen kısa yolların ve düz hesapların yolcusuymuşsun. Denklerinde birkaç günlük azık… Rüzgarı ardına alıp temkinli ve ağır ağır adımladın aşkın yolunu. Ve sen…
Bir yol ayrımında , yokluğunun karanlığını koyup ruhuma ; çekip gittin.''
SEVENE SÖZ TÜKENMEZ DÜŞLER ÜLKESİNDE...
kUTLARIM AŞKTAN HASRETTEN, YAĞMURDAN RÜZGARDAN YAZAN KALEMİNİ GÜLCE..
SAYGILAR...
GILS SIBRAN
biraz masal havasında belki ama... herkesin vardır bir masalı...çok görülse de bir masala inanmamız ve ihtiyacımız; biz buyuz. belki biz büyüyemedik...belki mükemmel de olamadık onların realiteleri kadar...ama olsun be...razıyım basit görülmeye de, yeter ki içimden taşsın / dost...
sesimi duyan kalbinin önünde eğilirim...
bence eski okuduklarıma göre baya bir düşüş var,bu düşüşn sebebi nedir,sağlık problemleri mi yoksa,
düşsel yaratma gücününe bilinç altı tesirlerin etkisimi,ilk üç paragraf dışında ekiden uzak :(
sayın sıbran
GILS SIBRAN
KESKİNZAMAN
benzetmeler
,zorlama benzetmeler,
bu bence başkları beğenebilir,
KESKİNZAMAN
fiziksel bir etki olabileceği gibi psişik bulgularda olabilir,
yok,sul
KESKİNZAMAN
nedeni sordu kibarca açıkladım ,sonrasını ona sorarsınız bence çok komik duruma düştünüz ve düşmeketesiniz özel mesajda ne konuştuk konusuna gelince size anlatacak deyilim , size özel olarak izin verdiğinizi söylüyorsunuz öyleyse alenen burda yazsın inannayım ,çünkü
mesajlaştık dostane şekilde ayrıldık bence yalan söylüyorsun arkadaşın sayın sıbyan sana gönderdiğim msj göstersin ,çok komik:)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
senin sayfana gelince ilgimi çeken yazı yada şiir olursa yorum yaparım şimdilik dikkatimi çekmedi:)))))))
sazan avlamayı severim ama başka zamana artkadaşınız sayın sıbyan isterse onunözel msj ıda kendimin verdiğim msj yayınlarım tabi kendi isterse yoksa böyle bir dewrdim yok
yazargri
hep doğrumu yapıyoruz
KESKİNZAMAN
açıklamalar bence rezil etti seni,
sayın sıbyan siz mi izin verdiniz soruyorum açıkça ,yoksulun adınıza yazmasına
KESKİNZAMAN
msj ben size ne dedim :( üzüldüm sözde duygusal triplerine girip birilerini üzerime tetikçi gibi salmanız hoş değil eğer dediği gibiyse
KESKİNZAMAN
yoksa sana hatlısın derken bu söze mi,:)))
yok,sul
Şiir gibi sesleniş ve uzaklaştıkça büyüyen bir resim... Keyif haykırarak devam etmekte. Ses? Bir başınayken bu kadar kuvvetliyken iki duvar arasında nasıl tesirlidir kim bilir? Tebriklerimle.
GILS SIBRAN
umut , hep varsın arkadaşım sayfamda... ve iyi ki de varsın .....umut veriyor ve yüreklendiriyorsun...teşekkür ediyorum sana...
GILS SIBRAN
yorumunuza teşekkür ediyorum...şiirle kalın....