YALNIZLIK VE AKLI ERMEMEK
Yalnızlık tekliktir. ve binlerce çeşidi vardır.
alıcı kuşlar yalnızdır.mazlumlar yalnızıdır.zalimler yalnızdır.
devrim liderleri yalnızdır. her yalnızlığın kokusu ve tadı başkadır.
toplumun dışladığı yalnızdır.yalnızlığın dostluğuda kendine göredir.
Allah yalnızdır dostları veliler nebiler ve aşıklardır.
şeytanda yalnız onun dostlarıda dünyayı seven ve günahlardır.
hülasa ;Bir yalnızlık var birde yalnızlığın edebiyatı.
kadın erkek farketmez
anası var babası kardeşi malı mülkü her şeyi var.
ben yalnızım diyor.
yalnız olduğunu sanıyor.
bir hastalar vardır birde hastalık hastası.
hasta nın hali bellidir.
belirtileri olur hastalığın virüsü adım adım görevini tamamlar.
aşkta öyledir.yalnızlıkta..
şems (r.a) diyorki
’susuzum diyene helva ikram edin..
helvayı yiyorsa yalan söylüyor
susuz değil.
yalnızım diyenlere
ya yalnızlık görmemişler
yada yalnızlığın ne demek olduüunu bilmiyorlar
şairin biri diyorki;
gönlüm arzu hal etti
byun büktü
dediki ey yalnızların biri ben yalnızım
allah cevep verdi
ben senin yakınınken
sen nasıl yalnızım dersin?
........................
aklı olan yalnız değil
gönlü olan yalnız değil
taş değilde canı ola yalnız değil
sadece kendinde olup bitenin farkında olmayan körlüğün verdiği bir yalnızlık duygusu vardır.
bu husuısta Allah Bakara suresi 186 da şöyle diyor...;
’186- Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince, kabul ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar.
"Ben onlara yakınım", "Bana dua edenin duasını, dua edince kabul ederim."
Ne büyük bir incelik, ne güçlü bir şefkat, ne büyük bir muhabbet ve ne şaşırtıcı bir canayakınlık, değil mi? Gerek orucun ve gerekse diğer herhangi bir dini yükümlülüğün meşakkati bu sevginin, bu yakınlığın ve sevecenliğin gölgesi altında nerede kalır, ne anlam taşır?!
Ayetin her sözcüğünün anlatımına bu sevecen özveri egemendir:
"Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara deki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince, kabul ederim"
Yüce Allah "Kullarım" diyerek onları kendine izafe ediyor. Ayrıca sorularına aracısız biçimde doğrudan doğruya kendisi cevap veriyor. Yani "onlara deki; Ben kendilerine yakınım" demiyor. Bunun yerine soru gelir gelmez, ona cevap vermeyi bizzat üstleniyor ve "yakınım" buyuruyor. Bunların yanısıra "Onların duasını işitirim" demiyor, bunun yerine "Bana dua edenin duasını dua edince, kabul ederim" diyerek duanın kabul edilmesi işlemini önplâna geçiriyor.
Bu ayet, müminin kalbini tatlı bir özveri, cana yakın bir sevgi, huzur verici bir hoşnutluk ve kesin bir güvenle dolduran şaşırtıcı bir ayettir. Mümin, bu duyguların etkisiyle hoşnutluğun yüceliğinde, özverili bir yakınlığın kucağında, güvenli bir sığınakta ve sarsılmaz bir huzur içinde yaşar.
Bu sevecen dirliğin, bu sevgi dolu yakınlığın ve heyecan uyandırıcı hüsnü kabulün gölgesi altında yüce Allah kullarını kendi çağrısına olumlu cevap vererek O’na iman etmeye çağırıyor. Ola ki, bu olumlu cevap ve bu iman, onları doğru yola, hidayete ve iyiliğe iletir.
"O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar.."
Demek ki, yüce Allah’ın çağrısına olumlu karşılık vermenin ve iman etmenin nihaî meyvesi de yine kullara aittir. Bu nihaî meyve; doğru yola, hidayete ve iyiliğe ermektir. Yoksa yüce Allah’ın alemdeki hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur, bunların tümünden müstağnidir.
Gerçek hidayete erme ve olgunluk ancak yüce Allah’ın çağrısına uymakla ve ona iman etmekle mümkün olur. Yüce Allah’ın insanlar için seçtiği hayat tarzı, onları kurtaracak yegane mükemmel hayat tarzıdır. Bunun dışındaki bütün yaşama tarzları, hiçbir olgun vicdanın hoşlanmayacağı ve hiçbir doğru yol yolcusunun yanına yanaşmayacağı bir cahiliye düzeni, birer akıl fukaralığıdır. Kullar Allah’ın çağrısına olumlu karşılık verince ve doğru yola kavuşunca, yüce Allah’ın dualarını kabul etmesini beklemeye hak kazanırlar. Allah’a dua etmeliler, ama dualarının hemencecik kabul edilmesini beklemeleri, bu konuda aceleci davranmaları da doğru değildir. Herşeyi en ince ayrıntısına kadar karara bağlamış olan Allah onların dualarını kabul edeceği en uygun zamanı kendilerinden daha iyi bilir.
Nitekim İbn-i Meymun’un sahabilerden Hz. Selman-ı Farisî’ye (Allah onlardan razı olsun) dayanarak bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"Kul, iki elini açarak Allah’tan hayırlı bir şey dileyince yüce Allah bu iki açık eli boş olarak geri çevirmekten haya eder." (Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)’
Abdullah b. Abdurrahman Daremî’nin sahabilerden Hz. Sevban’a, ve İmam-ı Ahmed Hanbel’in yine sahabilerden Ubbade b. Samit’e (Allah hepsinden razı olsun) dayanarak bildirdiğine göre Peygamber efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyuruyor:
"Yeryüzünde hiçbir müslüman kişi yoktur ki, yüce Allah’tan birşey istesin de Allah onun isteğini karşılamasın, ya da onu dileği kadar olan bir kötülükten, terslikten uzak tutmasın. Yalnız bu duanın günah ya da akrabalık ilişkisini kesme anlamına gelmemesi gerekir." (Tirmizi)
Öteyandan yine Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"İçinizden biri `Dua ettim, fakat kabul olmadı’ diyerek acele etmediği sürece yaptığı dua mutlaka kabul edilir." (Buhari, Müslim)
Yine Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Kul, günah ya da akrabalık ilişkisini kesme anlamına gelen bir dilekte bulunmadıkça ve acele etmedikçe mutlaka duası kabul edilir."
Sahabilerden birinin; "Ya Resulallah, dua edenin acele etmesi ne demektir?" diye sorması üzerine de Peygamberimiz sözlerini şöyle bağladı:
"Adam `Dua ettim, dua ettim, fakat ettiğim duaların kabul edildiğini görmedim’ der ve bu durum karşısında hayal kırıklığına düşerek dua etmeyi bırakır." (Müslim)
Öteyandan oruçlunun duası, kabul edilme ihtimali en yüksek dualar arasındadır.
Nitekim İmam Ebu Davud Tayalisî’nin "Müsned" adlı hadis derlemesinde yeraldığına göre, sahabilerden Hz. Abdullah b. Ömer (Allah her ikisinden de razı olsun) Peygamberimiz; "Oruçlunun iftar açarken yaptığı dua kesinlikle kabul edilir, buyurdu" demiştir. Zaten Abdullah b. Ömer iftar ederken ailesini ve çocuklarını yanına çağırır ve onlar ile birlikte dua ederdi.
Öteyandan İbn-i Mace’nin "Sünen" adlı adlı hadis kitabında yine Abdullah b. Ömer’e dayanarak naklettiğine göre Peygamberimiz, şöyle buyuruyor:
"Oruçlunun iftar açarken yapacağı dua asla reddedilmez."
Bunların yanısıra sahabilerden Hz. Ebu Hureyre’nin (Allah ondan razı olsun) bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"Şu üç grup kimsenin duası asla reddedilmez:
1- Adaletli hükümdar (imam)
2- Oruçlu kimse, iftar edinceye kadar
3- Mazlumun, haksızlığa uğrayanın bedduası. Yüce Allah Kıyamet günü bu bedduayı bulutların üzerinden aşırarak ona bütün gök kapılarını açar, ayrıca zulme uğrayana `ululuğum hakkı için bir süre sonra olsa da sana kesinlikle yardım edeceğim’ diye buyuruyor."
İşte bundan dolayıdır ki, oruçtan söz eden ayetlerin arasında dua konusuna yer verilmektedir.
Okuyacağımız bu bölümde müslümanlara orucun bazı hükümleri hakkında bilgi veriliyor, onlara güneş batımı ile tanyerinin ağarması (fecr) arasında eşlerine yanaşmanın helâl olduğu, bu süre içinde yemelerinin ve içmelerinin de serbest olduğu anlatılıyor. Bunun yanısıra gündelik oruç süresinin tanyerinin ağardığı andan başlayıp güneşin batması ile bittiği, ayrıca mescidlerde geçirecekleri itikâf döneminde kadınlara yanaşmanın hükmü anlatılıyor:(FİZİLALİL KURAN)
Bir başka şairin mısralarıyla yalnızlığa virgül koyalım;
masalar boş kalmaz
gidenin yeri dolar
vazolar değişmez
güllerin rengi solar
yalnızlık allaha mahsus
her canlı bir eş arar
taşın kalbi yok amma
onuda yosun sarar
............................................
keşke yosun taşı niye sardığını
taşta niye sarıldığını bilebilselerdi .?
ozaman yosuna yosun taşa taş denmezdi...?
bazan aklı ermemenin vuslatı
imanın cebrail kanatlarının davetcisi oluyor
kimbilir?
En iyisini allah bilir..
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,