- 713 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ILIK MEVSİM DÖKÜMÜ
ILIK MEVSİM DÖKÜMÜ
Öyle anlar vardır;derin ahların çekildiği, eskiyen yılların yeni yıllara yetmediğini gösterir.
Eskiye duyulan özlem, aslında kişinin kendine duyduğu özlemdir.
Duyguların dozu artık kendi kimyasında karışamamaktadır.
Ölçüler estetizmin sınırlarını aşıyor.Kendi içselliğinde mükemmeliyeti oynuyor insan.
Oysa her mükemmeliyetçi fikir, kişinin kusurlarını görmemeye ve kusursuzluğuna inandırmaya iter.
İşte! eskiye duyulan en bariz kişisel sapmanın örneklerinden biri…
Kelimeler olmadığı kadar emin ve rahat gezinebiliyor kulak tılsımında.
Yalan hiç olmadığı kadar yalanı oynuyor insan rolünde.
Tutunabilir, onurlu duygular paylaşılması gereken insanoğlu hallerinin hiç birinde yer bulamıyor.
Sıradanlaşmışlığında ötesinde benzerlikler hüküm sürüyor ilişkilerde.
Farklılıklar, neredeyse utanılası biçimlermiş gibi algılanmaya başlanmış.
Tek düze olmayan tek şey imaj insanın umurunda olan en basit kalıp…
Dokunmak tamamen dokunamamayı öğretiyor artık!
Sıcaklıktan, histen, yoksun anlık hazların kölesi sürüklenen onursuz duygular biçimleniyor bedenlerde.
Dökülüyoruz tabiatımızdan çok uzak rüzgârların sırtından.
İçselliğimizi tanımadan,taşıyamadan tatmin etmeden kalkıyoruz bir kalbin bütününden.
Gerisi fırtına içinde acı,öfke umutsuzluk düğümü biçareliğinde.
Savrulan boş zamanların adı insan oluyor.
Doğadan kopmuş bir beden kurudur hep her yeşilimsi manzaraya…
Oysa içimizi ehilleştiremediğimiz zamanlar, doğa biçimlendirebilir ancak evrimimizi.
Kırıklar içinde şehir artıkları,et yığını,insan leşi kokuyor aldanmaların gizinde.
Bir tarafımız meleği oynarken, öteki tarafımız şeytanı bile cezp edebiliyor maalesef!
Hangi halimiz değil her halimiz bizden uzak içimize seslenme zamanı.
Ne kadar kanarsa derinlerimiz o kadar yol açarız kendimize.
Ne kadar yanarsa gözlerimiz o kadar yer açarız renklere.
Sesler, seslerin içinden yırtılarak kaçıyor bu alışılası çirkin durumun bitkinliğinden.
Her insan kendine tuzak kuruyor farkında olmadan.
Kendi içinde büyütmek istediği tohuma kendinde olmayanla yeşermez.
Yeşertemediği her tohum hayatın açlığında yem oluyor gözleri önünde.
Kendini doğurmalı insanlık sil baştan bu imkânsız değil…
İçimizin mekanizması değişmek kendin olabilme isteğini uyandırmalı.
Sürgünler kendimizden kaçmalarımızlar başlar.
Her kaçış,zaman içerisinde başa dönüştür çünkü…
Kendimizinden kurtarabildiğimiz en iyi şey olmamız gereken;kendi benliğimiz.
Hayatı tiyatroya benzetmemiz gerekirse alkışlar bittikten sonra,
Rol yapmayan halimizi kendimiz alkışlayabiliyor olmamızdır.
Rüya âlemi, sanki insan karmaşalığı kendi içini doldurmaya çalışan boş kelimeler gibi.
Bilen yanlarımız, bilinmeyenlerin eksikliğinde savrulup gidiyor işte.
Hayal gücünün ışığında nefes alabilen ruhlarımızı hissettiğimiz zaman başlarız yaşamaya.
Kördüğüm, mıknatıs mantığı, hayat içinde kendimize çekildikçe kıyılarımızı fark ederiz.
Dolu yanlarımızın boşluğunda doldurabiliriz renklerimizi insan tablosu dünyada.
Tebessümlerimle Sadık TORAMAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.