- 963 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgilim's
(Çapkınlığın kitabı denilebilir. Ama siz siz olun, çapkın olmayın)
"Yağmur yağıyordu. Gök yüzü ateş renginde, hava karanlıktı. Sırılsıklam olmuştu. Titriyordu. Kafası o kadar karışıktı ki, beyni titrediğini algılayamamıştı henüz. Yürümüyordu. Gözyaşları yağmura karışıyorken, ceketi yerdeydi. Gözlerini kapattı. Boynundan kanlar akıyordu.. Bedenindeki tüm kuvveti sesine vermişti sanki..
-Ceylaaan!
Ve yaklaşan ambulansın siren sesi duyuldu.."
….
2 AY ÖNCE
Onun için muhteşem bir gündü, her günkü gibi. Ve her günkü gibi öğleden sonra uyanabildi. Üstünü giyerken bir şeyler atıştırdı. Hızlı adımlarla merdivenden inerken telefonunun çaldığını fark etti. Bir an ne yapacağını şaşırdı. İki telefonu vardı ve ikisi de çalıyordu. Aslında üstesinden gelebileceği bir durumdu, ve öyle de oldu. Telefonları aynı anda açtı, fakat telefondaki iki ayrı kişinin birbirlerinden haberi yoktu..
-Alo, aşkım. Bende şimdi seni arıyordum, nasılsın bakalım?
Yaptığı bir akıl oyunuydu, öyle sorular soruyordu ki, alacağı cevaplar büyük olasılıkla aynı olacaktı.
-iyiymiş demek benim aşkım. Gece rüyamda seni gördüm bir tanem.. hayır söylemem.. hayır dedim.. şimdi kapatmam gerekiyor bir tanem sonra anlatırım, seni seviyorum.. hoşça kal.
Dedi ve telefonları aynı anda kapattı. Hızlı adımlarla evden çıktı. İlk bakkaldan bir paket sigara ve ne olur ne olmaz diye bir tane de çikolata aldı.. bu, onun işine yaklaşık on beş dakika sonra çok yarayacaktı. Bakkaldan çıktı ve yürümeye devam etti. Diğer sevgilisi, eviyle aynı cadde üzerinde bulunan bir markette çalışıyordu. Geçerken uğradı. Konuşmanın uzamaması için telaşlı bir hali vardı.
-günaydın bir tanem
-aşkım yine geç uyandın değil mi?
Bu, aslında bir sitem cümlesiydi. Fakat bu cümle çok işine yaradı ve bahane gecikmedi.
-evet saat bir olmuş bir tanem, aslında sekizde uyanmalıydım. Çok geç kaldım hemen gitmem gerekiyor çok geç kaldım.
-tamam aşkım. Seni seviyorum.
Bu iş de hallolmuştu. Tam gideceği sırada cep telefonu çaldı. Kimin aradığını merak eder bir gözle bakıyordu sevgilisi. Arayan 14 numaralı sevgilisiydi. Yani Kübra.. telefonu açtı ve konuşmaya başladı..
-aşkım, nasılsın? … bende iyiyim bir tanem, canımın içi şimdi biraz işim var sonra konuşuruz olur mu prenses. … bende seni seviyorum. Görüşürüz.
Telefonu kapattı. Sevgilisi gülümsüyordu. Hiç kıskanmamıştı. Çünkü önlemi ona karşı çoktan alınmıştı. O, kübra’nın sekiz yaşındaki yiğeni olduğunu sanıyordu. Oysa Kübra, sarışın güzel bir genç kızdı. Fakat bunu bilmiyordu. Tekrar sarıldılar ve yoluna devam etti. Neyseki bunu da atlattım diye düşündü. Az önce aldığı sigara paketini çıkardı. Sakindi. Gözleri, çevresini ve yoldan geçen insanları inceliyordu. Sigara paketini kavradı. Sert bir darbe ile salladı ve bir dalı öne çıktı. Etrafına bakıyordu. Pakete bakmadan öne çıkan sigarayı dudaklarının arasına tutturdu. Sağ cebinden kibritini çıkardı ve sigarasını yaktı. Gözleri birini arıyor gibiydi. 50 metre ötede bir oturma yeri vardı. Oraya kadar gitti. Gözleri etrafta bir su, çeşme arıyordu. Ve bulamamıştı. Fakat buna üzülmedi, çünkü o da bulmak istemiyordu. Cebinden aldığı çikolatayı çıkardı. Tekrar kibritini ateşledi ve çikolatanın jiletinine tuttu.. çikolatayı eritene kadar devam etti. Ve artık sıvılaşmıştı. Sonra çikolata kabının tam ortasına küçük bir diş darbesiyle minik bir delik açtı. İçindeki sıvı her an dışarı çıkabilirdi, bu yüzden çok hassas tutuyordu. Ve beklemeye başladı. Aradan kısa bir süre bile geçmemişti ki, açık tenli mavi gözlü bir kız yaklaşıyordu. Tam yanından geçerken durdurdu. Yardıma ihtiyacı olduğu belliydi.
-özür dilerim çok pardon, ayağım incindi sanırım şunu bir saniye tutabilir misiniz?
Bayan birkaç saniyelik tereddütten sonra tuttu. Tuttuğu gibi parmakları çikolataya bulandı. Elini silmek istedi, fakat bu seferde iki eli çikolataya bulanmıştı.
-özür dilerim, dedi
Çok fazla sıktığı için böyle olduğunu zannetmişti kız.
-asıl ben özür dilerim, eee?
Bu “eee?” zeki bir tuzaktı. Ve isminiz ne diye sormaktan kolaydı. Bunu direk sorsaydı karşıdaki bayan kendisine sarkacağını düşünerek ters tepki verebilirdi. Ve cevap gecikmedi,
-damla, benim adım damla, dedi
-isterseniz bir su ile yıkayalım ellerinizi damla hanım
-evet, ama buralarda su yok ki
-koskoca park burası nasıl bir çeşme koymazlar anlamıyorum.
Oysa suyun olmadığını o da biliyordu. Zaten çapkınlık operasyonunun yeri bu yüzden burası seçilmişti. Artık biraz hareketlenmenin zamanı gelmişti.
-damlaydı sanırım isminiz?
-evet
Elini uzattı,
-memnun oldum, dedi. Damla ellerine bulaşmış çikolatayı gösterince önemli değil tarzında bir bakışla karşılaştı. Ve tokalaştılar. Şimdi ikisinin de elleri çikolata olmuştu. Güldüler. Parmağına bulaşan çikolatayı emmeye başladı ve damla da gülerek ona eşlik etti. Artık kahkaha atıyorlardı. Sanki kırk yıllık dost gibiydiler. Damla bir an duraksadı.
-ya senin adın ne? Etkilenmişti.
-damla hanım, benim adım, Fırat!
-tanıştığıma memnun oldum Fırat
Son hamle zamanı gelmişti.
-evet damla, gitmem gerek, kendine iyi bak, hoşça kal
Damla telaşlanmıştı. Etkilendiği bu genç, kendisinin telefonunu istememişti ve hiçbir özel soru sormamıştı. Ve şimdi de gidiyordu.
-eee, Fırat, dedi. Yüzü kızarmıştı. Fırat’sa çok sakin ama sıcak bir yüzle
-evet? Dedi
-eee görüşür müyüz, eee belki sonra daha sonra biz
Cümleler birbirine karışmıştı. Ama Fırat, damlanın ne anlatmak istediğinin farkındaydı.
-hayır
-neden
-damla
-efendim Fırat
-elbette şaka yapıyorum, vaktin var mı?
-evet var
-o zaman bu mavi gözlü hanımın bu gün bir çiçeği olacak, bir şeyler yemeye ne dersin?
Damla fıratın sözlerini çok sevmişti, içinden işte romantizm diye geçiyordu. Fırat söze girdi.
-sakin bir müzik eşliğinde ve masadaki mumlar eşliğinde Fehmi işkembe salonunda lahmacuna ne dersin?
Damla bir anda kahkaha attı.
-sen delisin, diyerek gülüyordu. Damla kahkahalar atarken birden Fırat damlanın elini tuttu. Zamanlaması harikaydı. Damla aşık değilse de, işte o an olmuştu. Kısık bir sesle sordu.
-sen kimsin?
Tam o sırada fıratın telefonu çaldı. Fırat çok sakin ve hiç tereddüt etmeden telefonu açtı
-alo, dedi
Arayan Buse’ydi. Yani diğer bir sevgilisi.
-şu an bir çiçek bahçesindeyim ve senin için çook güzel bir gül buldum. Eminim beğeneceksin.
Buse buna çok sevindi. Çünkü Fırat ona ilk kez bir gül alacağını söylüyordu. Çabuk olması için kısa kesti ve telefonu kapattı. Damla ise bu konuşmayı anlamaya çalışıyordu.
-gül bulduğunu söyledin?
-evet, sensin
-nasıl yani, ama başkasına götüreceğini söyledin
-evet
-arayan kimdi?
-annem, annemdi
-anlamıyorum neden öyle söyledinki?
-annemle tanışmak istemez misin?
Damla gerçekten çok sevinmişti buna. Fırat’ın elini tuttu.
-ben, çok etkilendim senden, diyebildi
Oysa Fırat diğer sevgilisiyle konuşmuştu. Öyle bir cümle kurmuştu ki, her iki kızda anlamamış ve ikisi de kendi dünyasında çok mutlu olmuştu. Bir taşla iki kuş vurmak buna denirdi işte.. Hemen toparlanıp damlaya numarasını verdi ve tekrar düşünmesini istedi Fırat. Ve ayrıldı oradan. Arkasına bakmadan yürüyordu. Fakat damlanın ara ara arkasına baktığını biliyordu. Tekrar bir sigara yaktı. Bir şeyler içmek için bir kafeye girdi. Boş bir masaya oturdu. Bir el hareketiyle garsonu çağırdı ve bir çay istedi. Etrafına baktı. Arka masada genç güzel bir bayan oturuyordu tek başına. Bu kız Fırat’ın arka masasında otursa da Fıratın çevresindeydi. Ve potansiyel olarak sevgili adayıydı. Fakat o an için o bayanın önemi yoktu, sadece çay içmek istiyordu Fırat. Karşıki masada 18 yaşlarında bir genç dikkatini çekti. Çaprazındaki kızı izliyordu. Ama kız bu durumdan hoşnut gibi durmuyordu. Garsonu çağırdı ve o genci göstererek masasına gelmesini istedi. Garson gencin yanına gidip kulağına Fırat’ın söylediklerini iletti. Aksiyon başlıyordu. Genç masaya geldi
-otur otur
-sen kimsin
-yardım meleğin
Genç masaya oturdu anlamsız bakışları Fırat’ın üstündeydi.
-seni izledim. Şu çaprazındaki kızı izliyordun, sanırım tavlamaya çalışıyorsun
-evet, gözlerimi ayırmadan ona bakıyorum ama o bunun farkında bile değil
-sana yardım etmemi ister misin?
-olacağını sanmıyorum
-bence dene
-ama nasıl?
-bir kız tavlayacaksan, onu önce tanımakla işe başla
-ama ben onu ilk kez görüyorum
-bu tanımadığın anlamına gelmez
-ilk kez görüyorum dedim
-bak, dedi ve bayana doğru bakışlarını yöneltti Fırat. Beş on saniye sonra tekrar gence döndü.
-18 yaşlarında bir bayan, masasında kitap, dergi, gazete yok. Makyajlı olup olmadığı belli olmuyor gözlük kullanmıyor. Yani çok olgun bir karaktere bürünmeye çalışmamış. Yaşı itibari ile biraz hızlı ve acemi yaşantıya sahip. Beyaz tenli. Şu an ağustos ayındayız, haziranda deniz mevsimi başladı ve bu kız beyaz tenli. Yani denize girmek güneşlenmek gibi hobileri yok. 1.60 boylarında. Bir bayan kendisinden uzun bir erkekle birlikte olabilir ama kendisinden kısa erkeklerle birlikte olma olasılığı az. Bu da demek oluyor ki rakiplerinin sayısı çok. Çünkü aynı yaşlarda ve 1.60 boyundan kısa erkeklerin sayısı az. Arkadaş çevresi çok kalabalık değil, yalnız oturuyor. Yaklaşık 25 dakikadır telefonu hiç çalmadı. Bu da bunu doğruluyor. Bir erkek arkadaşını beklemiyor. Çünkü hiç kapı tarafına bakmadı. Eğer öyle olsaydı kapı tarafına muhakkak bakardı. Kahve içiyor. Büyük ihtimalle klasik ve ayrıntıcı birisi.
Hayretle Fırat’ı dinleyen genç söze girdi
-peki dün gece içki içmiş şimdi de ayılmaya çalışıyor olamaz mı?
Fırat gülümsedi.
-hayır, bu bayanın sevgilisi yok. Zira içki içen ve erkek arkadaşı olmayan bir kız tanımıyorum. Ki, eğer öyle olsaydı mutlaka elini başına koyardı. Başı ağrıyan her insan öyle yapar. Hadi bakalım artık tanıyorsun. Şansını dene.
-bak ben acemiyim biliyorsun, sen bana göstersene seni izlesem önce
Genç, bir gösteri istiyordu Fırat’tan. Fırat ayağa kalktı.
-izle bakalım, dedi.
Çayından bir yudum aldı. Ve bayanın masasına doğru yöneldi. Başını hafifçe sol omzuna doğru büktü. Artık konuşma zamanıydı.
-merhaba, dedi. Bayan Fırat’a baktı ama konuşmadı. Fırat, bayanın bu hareketiyle, kızın çok özgür ve dışa dönük olmadığını fark etti. Hemen taktik değiştirdi.
-hoşgeldiniz. Bu gün müessesemizin sahibinin bir bebeği oldu. Bu sevincini müşterileriyle paylaşmak istiyor. Size ne ikram edelim?
-hayır teşekkürler, dedi bayan. Ama etkili bir cümleyle cevap verdi Fırat
Bu gün doğan minik ve dünya tatlısı bir bebeğin hatrına bir kahve daha içemez misiniz?
Bayan bu cümleyi sevmişti.
-pekala, madem minik bir bebek söz konusu, dedi ve gülümsedi.
Fırat tekrar masadan ayrıldı. Kasaya doğru yürürken arka taraftaki gence baktı. Genç şaşkın şaşkın Fırat’ı izliyordu. Bir an göz göze geldiler. Fırat gence göz kırptı. Sonunda kasaya gelmişti. Kasanın başındaki bayan fırata baktı ve hafif bir tebessüm oluşturdu yüzünde. Ellerine baktı. Fırat bu bayanın, kendisinin hesap ödemeye geldiğini sandığını anlamıştı.
-merhaba, dedi. Hesap için gelmedim. Daha yeni başlıyoruz. Bir peçete alabilir miyim?
Kasiyer fırata peçeteyi uzattı. Fırat peçeteyi aldı ve boş bir masaya oturdu. Kendi masasında oturan genç ise fıratın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu şaşkın gözlerle. Fırat kalemini çıkardı, peçeteyi açtı ve peçeteye bir şeyler yazdı. Katladı ve kasaya yöneldi tekrar. Bir kahve istedi. Peçeteyle birlikte kahveyi bayanın masasına götürdü ve masadan ayrıldı. Gencin masasına oturdu ve genç hemen söze girdi.
-ne oldu? Ne dedin ona? Niye kahve götürdün? Peçeteye ..
Fırat gencin sözünü kesti ve sağ işaret parmağını dudağına götürerek sus işareti yaptı. İkiside bayanın masasına doğru başını çevirdi. Bayan peçetenin varlığının farkına varmış ve yazıyı okuyordu. Aradan bir iki dakika geçmişti ama hala bayan peçeteye bakıyordu. Bu da yazıyı tekrar tekrar okuduğu anlamına geliyordu. Genç çok şaşırmıştı olan bitene, anlamaya çalışıyordu ama bir türlü anlam veremiyordu. Tekrar başlarını çevirdiklerinde kız kasaya yönelmişti. Ve boş fincanın altında duruyordu peçete. Artık boşları toplamanın zamanı gelmişti. Ayağa kalktı ve bayanın masasına gitti. Peçeteyi aldı. Açmadan gencin masasına gelip oturdu. Genç çok heyecanlıydı. Peçetede ne yazdığını bir an önce görmek istiyordu bayanın. Peçeteyi masanın üstüne koydu ve açtı. Fırat gülümsedi, genç ise söze atıldı
-bunu nasıl yaptın?
Peçetede aynen şu yazıyordu. “beni tavladın” altında da cep telefon numarası. Genç iyice heyecanlanmıştı.
-sende, sende bir şeyler yazdın peçete ile ona, sen ne yazdın nasıl başardın o cümle neydi
Fırat gence bakarak gülümsedi.
-bak dedi, aslında çok basit
-nasıl, neydi o söylesene
-peki dinle o zaman dedi Fırat.
…………
(devamı gelecek)
YORUMLAR
djahmetyılmaz
Kemnur
djahmetyılmaz
Kemnur
djahmetyılmaz
Kemnur
[email protected]'a ismi verirsen, ben de bir incelerim kişiyi (senin izin vermeyeceğin hiç bir şeyi yapmayarak tabii ki)